“İslâm’a Göre Cinsel Hayat” adlı kült kitabıyla tanınan Ali Rıza Demircan, bir yazısında,
Erdoğan’ın katıldığı bütün seçimlerde ona oy verdiğini, ayrıca yazılarıyla ve özel sohbetleriyle
destek de olduğunu belirttikten sonra, şöyle demiş.
“Üstelik, seçip önümüze koyduklarınızı da seçtim.
Ama artık yalnızca vasıflarını Rabbimizin belirlediği adayları seçmek istiyorum. Çünkü -hüsn-ü zan beslesem de- hangi vasıflar dikkate
alınarak aday seçimi yapıldığını bilmiyorum ve bu durum benim Rabbim katındaki
sorumluluğumu düşürmez. Âhiret’ime zarar vermek istemiyorum.”
Demircan, o yazıda Erdoğan’ın bu güne kadar yaptığı zulümlerden rahatsız olduğunu dile
getirmemiş. Sadece Meclis’e ve devletin diğer kurumlarına seçilen/atanan adayların liyakatsiz ve
islâmî ölçülere uygun olmadığını ifade etmiş.
Halbuki kendisi de çok iyi bilir ki, ‘Balık baştan kokar.’ Amma velakin doğrudan bunu söylemek
yerine dolaylı yoldan rahatsızlığını ifade etmiş. Eh, olsun. Bu da bir mesafedir.
Yazısında Erdoğan’a -özetle- bir soru yöneltmiş: “Seçtirdikleriniz arasında toplumsal bir
meseleyi irdeleyip tespitlerini kaleme alacak ve bunu meclis kürsüsünden dile getirecek, daha da
önemlisi görüşlerinize katılmadığını bildirecek inançlı, bilgili, bilinçli ve izzetli kaç kişi var?”
Bu soruyla aslında, ‘inançlı, bilgili, bilinçli ve izzetli’ biri olarak Erdoğan’ın yaptığı zulüm
içerikli icraatlara karşı muhalif görüş bildirmek yerine topu taca atıyor.
Elbette yazdığın yazı hepten çöpe atılacak bir yazı değil. Mesela, şu cümlesine hak vermem
gerekir. Diyorsun ki; “Biz Müslümanların fert ve toplum olarak olmazsa olmaz bir görevimiz
var. Orijinal adıyla Emir bil-Marûf ve Nehiy ani’l- Münker. Yani Dinimizin, ortak aklın ve ilmin
gerektirdiklerine yönlendirmek ve sakındırdıklarından da menetmek. Biz bu görevimizi yapmaz
olduk.”
Evet Demircan, daha çok yeni olması itibariyle, Bülent Arınç’ın bir zamanlar, “Melek İpek bir
iyilik meleğidir. Bugün olsa yine elini öperim.” dediği 78 yaşındaki bir annenin ‘silahlı terör
örgütü’ üyesi olarak hapse atılması karşısında susarak görevini yapmadın.
Sadece bu mu?
Bu hadiseden bir iki hafta önce adları bizzat BM raporlarına giren işkenceciler hakkında, “Siz
aklınızı mı yitirdiniz bu kadar da olur mu?” demediğin için vazifeni yapmadı.
Eski adıyla Anadolu sermayesi olan Boydak’ların, Akın İpek’lerin, Ali Kervancı’ların vs.
mallarına çökülürken, bu yapılanlar dinen caiz değildir demediğin için din adamlığı vasfını
yitirdin.
‘Bunca yol çiğnedikleri halde bir çiçek çiğnemeyen’ yüzbinlerce insana yapılan zulümler
karşısında -savunmak bir yana- sanırım içinden bile buğuz etme gereği duymadığın için ‘inançlı
ve izzetli’ biri olarak bu vasıflarını çöpe attın.
Ayrıca, yazında demişsin ki; “Yüzeysel başarılarımız varsa da eğitimde, kültürde ve ekonomide
öze ilişkin problemlerimiz devam ediyor.”
Eskiler buna, “Sabahu’l-Hayır” derlerdi.
‘Eğitimde, kültürde ve ekonomide’ başarısız olmanın mukedder olduğunu, keşke, okul öncesinde
87, ilkokulda 274, ortaokulda 306 ve lisede 402 olmak üzere toplam bin 69 özel okul
kapatılırken fark edebilseydin. Ayrıca Üniversiteye hazırlık kursları, doğuda açılan okuma
salonları ve 15 kadar Üniversite bunlara dahil değil.
Neyse, aslında söylenecek çok şey var. Fakat, sen hala Keçi boynuzu gevelemekle meşgulsün.
Biz ne desek, ne söylesek, ‘inançlı!, izzetli! senin gibi birisinin aklıyla dalga geçmek olur.
Son olarak o yazıda Kur’an’dan bazı ayetleri örnek vermişsin. Ben de sana bir ayeti örnek
vereyim.
“Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin.
Allah için şahitlik eden insanlar olun. Bu hükmünüz ve şahitliğiniz isterse bizzat kendiniz,
anneniz, babanız ve yakın akrabalarınız aleyhinde olsun. İsterse onlar zengin veya fakir
bulunsun; çünkü Allah her ikisine de sizden daha yakındır. Onun için, sakın nefsinizin arzusuna
uyarak adaletten ayrılmayın. Eğer dilinizi eğip bükerek gerçeği olduğu gibi söylemekten çekinir
veya büsbütün şahitlikten kaçarsanız, iyi bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır .”
(Nisa; 4/135)
Eğer hâla, ‘inançlı, bilgili, bilinçli ve izzetli’ biriysen bu ayetin ne söylediğini anlamışsındır.
“İslâm’a Göre Cinsel Hayat” adlı kült kitabıyla tanınan Ali Rıza Demircan, bir yazısında,
Erdoğan’ın katıldığı bütün seçimlerde ona oy verdiğini, ayrıca yazılarıyla ve özel sohbetleriyle
destek de olduğunu belirttikten sonra, şöyle demiş.
“Üstelik, seçip önümüze koyduklarınızı da seçtim.
Ama artık yalnızca vasıflarını Rabbimizin belirlediği adayları seçmek istiyorum. Çünkü -hüsn-ü zan beslesem de- hangi vasıflar dikkate
alınarak aday seçimi yapıldığını bilmiyorum ve bu durum benim Rabbim katındaki
sorumluluğumu düşürmez. Âhiret’ime zarar vermek istemiyorum.”
Demircan, o yazıda Erdoğan’ın bu güne kadar yaptığı zulümlerden rahatsız olduğunu dile
getirmemiş. Sadece Meclis’e ve devletin diğer kurumlarına seçilen/atanan adayların liyakatsiz ve
islâmî ölçülere uygun olmadığını ifade etmiş.
Halbuki kendisi de çok iyi bilir ki, ‘Balık baştan kokar.’ Amma velakin doğrudan bunu söylemek
yerine dolaylı yoldan rahatsızlığını ifade etmiş. Eh, olsun. Bu da bir mesafedir.
Yazısında Erdoğan’a -özetle- bir soru yöneltmiş: “Seçtirdikleriniz arasında toplumsal bir
meseleyi irdeleyip tespitlerini kaleme alacak ve bunu meclis kürsüsünden dile getirecek, daha da
önemlisi görüşlerinize katılmadığını bildirecek inançlı, bilgili, bilinçli ve izzetli kaç kişi var?”
Bu soruyla aslında, ‘inançlı, bilgili, bilinçli ve izzetli’ biri olarak Erdoğan’ın yaptığı zulüm
içerikli icraatlara karşı muhalif görüş bildirmek yerine topu taca atıyor.
Elbette yazdığın yazı hepten çöpe atılacak bir yazı değil. Mesela, şu cümlesine hak vermem
gerekir. Diyorsun ki; “Biz Müslümanların fert ve toplum olarak olmazsa olmaz bir görevimiz
var. Orijinal adıyla Emir bil-Marûf ve Nehiy ani’l- Münker. Yani Dinimizin, ortak aklın ve ilmin
gerektirdiklerine yönlendirmek ve sakındırdıklarından da menetmek. Biz bu görevimizi yapmaz
olduk.”
Evet Demircan, daha çok yeni olması itibariyle, Bülent Arınç’ın bir zamanlar, “Melek İpek bir
iyilik meleğidir. Bugün olsa yine elini öperim.” dediği 78 yaşındaki bir annenin ‘silahlı terör
örgütü’ üyesi olarak hapse atılması karşısında susarak görevini yapmadın.
Sadece bu mu?
Bu hadiseden bir iki hafta önce adları bizzat BM raporlarına giren işkenceciler hakkında, “Siz
aklınızı mı yitirdiniz bu kadar da olur mu?” demediğin için vazifeni yapmadı.
Eski adıyla Anadolu sermayesi olan Boydak’ların, Akın İpek’lerin, Ali Kervancı’ların vs.
mallarına çökülürken, bu yapılanlar dinen caiz değildir demediğin için din adamlığı vasfını
yitirdin.
‘Bunca yol çiğnedikleri halde bir çiçek çiğnemeyen’ yüzbinlerce insana yapılan zulümler
karşısında -savunmak bir yana- sanırım içinden bile buğuz etme gereği duymadığın için ‘inançlı
ve izzetli’ biri olarak bu vasıflarını çöpe attın.
Ayrıca, yazında demişsin ki; “Yüzeysel başarılarımız varsa da eğitimde, kültürde ve ekonomide
öze ilişkin problemlerimiz devam ediyor.”
Eskiler buna, “Sabahu’l-Hayır” derlerdi.
‘Eğitimde, kültürde ve ekonomide’ başarısız olmanın mukedder olduğunu, keşke, okul öncesinde
87, ilkokulda 274, ortaokulda 306 ve lisede 402 olmak üzere toplam bin 69 özel okul
kapatılırken fark edebilseydin. Ayrıca Üniversiteye hazırlık kursları, doğuda açılan okuma
salonları ve 15 kadar Üniversite bunlara dahil değil.
Neyse, aslında söylenecek çok şey var. Fakat, sen hala Keçi boynuzu gevelemekle meşgulsün.
Biz ne desek, ne söylesek, ‘inançlı!, izzetli! senin gibi birisinin aklıyla dalga geçmek olur.
Son olarak o yazıda Kur’an’dan bazı ayetleri örnek vermişsin. Ben de sana bir ayeti örnek
vereyim.
“Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin.
Allah için şahitlik eden insanlar olun. Bu hükmünüz ve şahitliğiniz isterse bizzat kendiniz,
anneniz, babanız ve yakın akrabalarınız aleyhinde olsun. İsterse onlar zengin veya fakir
bulunsun; çünkü Allah her ikisine de sizden daha yakındır. Onun için, sakın nefsinizin arzusuna
uyarak adaletten ayrılmayın. Eğer dilinizi eğip bükerek gerçeği olduğu gibi söylemekten çekinir
veya büsbütün şahitlikten kaçarsanız, iyi bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır .”
(Nisa; 4/135)
Eğer hâla, ‘inançlı, bilgili, bilinçli ve izzetli’ biriysen bu ayetin ne söylediğini anlamışsındır.
“İslâm’a Göre Cinsel Hayat” adlı kült kitabıyla tanınan Ali Rıza Demircan, bir yazısında,
Erdoğan’ın katıldığı bütün seçimlerde ona oy verdiğini, ayrıca yazılarıyla ve özel sohbetleriyle
destek de olduğunu belirttikten sonra, şöyle demiş.
“Üstelik, seçip önümüze koyduklarınızı da seçtim.
Ama artık yalnızca vasıflarını Rabbimizin belirlediği adayları seçmek istiyorum. Çünkü -hüsn-ü zan beslesem de- hangi vasıflar dikkate
alınarak aday seçimi yapıldığını bilmiyorum ve bu durum benim Rabbim katındaki
sorumluluğumu düşürmez. Âhiret’ime zarar vermek istemiyorum.”
Demircan, o yazıda Erdoğan’ın bu güne kadar yaptığı zulümlerden rahatsız olduğunu dile
getirmemiş. Sadece Meclis’e ve devletin diğer kurumlarına seçilen/atanan adayların liyakatsiz ve
islâmî ölçülere uygun olmadığını ifade etmiş.
Halbuki kendisi de çok iyi bilir ki, ‘Balık baştan kokar.’ Amma velakin doğrudan bunu söylemek
yerine dolaylı yoldan rahatsızlığını ifade etmiş. Eh, olsun. Bu da bir mesafedir.
Yazısında Erdoğan’a -özetle- bir soru yöneltmiş: “Seçtirdikleriniz arasında toplumsal bir
meseleyi irdeleyip tespitlerini kaleme alacak ve bunu meclis kürsüsünden dile getirecek, daha da
önemlisi görüşlerinize katılmadığını bildirecek inançlı, bilgili, bilinçli ve izzetli kaç kişi var?”
Bu soruyla aslında, ‘inançlı, bilgili, bilinçli ve izzetli’ biri olarak Erdoğan’ın yaptığı zulüm
içerikli icraatlara karşı muhalif görüş bildirmek yerine topu taca atıyor.
Elbette yazdığın yazı hepten çöpe atılacak bir yazı değil. Mesela, şu cümlesine hak vermem
gerekir. Diyorsun ki; “Biz Müslümanların fert ve toplum olarak olmazsa olmaz bir görevimiz
var. Orijinal adıyla Emir bil-Marûf ve Nehiy ani’l- Münker. Yani Dinimizin, ortak aklın ve ilmin
gerektirdiklerine yönlendirmek ve sakındırdıklarından da menetmek. Biz bu görevimizi yapmaz
olduk.”
Evet Demircan, daha çok yeni olması itibariyle, Bülent Arınç’ın bir zamanlar, “Melek İpek bir
iyilik meleğidir. Bugün olsa yine elini öperim.” dediği 78 yaşındaki bir annenin ‘silahlı terör
örgütü’ üyesi olarak hapse atılması karşısında susarak görevini yapmadın.
Sadece bu mu?
Bu hadiseden bir iki hafta önce adları bizzat BM raporlarına giren işkenceciler hakkında, “Siz
aklınızı mı yitirdiniz bu kadar da olur mu?” demediğin için vazifeni yapmadı.
Eski adıyla Anadolu sermayesi olan Boydak’ların, Akın İpek’lerin, Ali Kervancı’ların vs.
mallarına çökülürken, bu yapılanlar dinen caiz değildir demediğin için din adamlığı vasfını
yitirdin.
‘Bunca yol çiğnedikleri halde bir çiçek çiğnemeyen’ yüzbinlerce insana yapılan zulümler
karşısında -savunmak bir yana- sanırım içinden bile buğuz etme gereği duymadığın için ‘inançlı
ve izzetli’ biri olarak bu vasıflarını çöpe attın.
Ayrıca, yazında demişsin ki; “Yüzeysel başarılarımız varsa da eğitimde, kültürde ve ekonomide
öze ilişkin problemlerimiz devam ediyor.”
Eskiler buna, “Sabahu’l-Hayır” derlerdi.
‘Eğitimde, kültürde ve ekonomide’ başarısız olmanın mukedder olduğunu, keşke, okul öncesinde
87, ilkokulda 274, ortaokulda 306 ve lisede 402 olmak üzere toplam bin 69 özel okul
kapatılırken fark edebilseydin. Ayrıca Üniversiteye hazırlık kursları, doğuda açılan okuma
salonları ve 15 kadar Üniversite bunlara dahil değil.
Neyse, aslında söylenecek çok şey var. Fakat, sen hala Keçi boynuzu gevelemekle meşgulsün.
Biz ne desek, ne söylesek, ‘inançlı!, izzetli! senin gibi birisinin aklıyla dalga geçmek olur.
Son olarak o yazıda Kur’an’dan bazı ayetleri örnek vermişsin. Ben de sana bir ayeti örnek
vereyim.
“Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin.
Allah için şahitlik eden insanlar olun. Bu hükmünüz ve şahitliğiniz isterse bizzat kendiniz,
anneniz, babanız ve yakın akrabalarınız aleyhinde olsun. İsterse onlar zengin veya fakir
bulunsun; çünkü Allah her ikisine de sizden daha yakındır. Onun için, sakın nefsinizin arzusuna
uyarak adaletten ayrılmayın. Eğer dilinizi eğip bükerek gerçeği olduğu gibi söylemekten çekinir
veya büsbütün şahitlikten kaçarsanız, iyi bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır .”
(Nisa; 4/135)
Eğer hâla, ‘inançlı, bilgili, bilinçli ve izzetli’ biriysen bu ayetin ne söylediğini anlamışsındır.
“İslâm’a Göre Cinsel Hayat” adlı kült kitabıyla tanınan Ali Rıza Demircan, bir yazısında,
Erdoğan’ın katıldığı bütün seçimlerde ona oy verdiğini, ayrıca yazılarıyla ve özel sohbetleriyle
destek de olduğunu belirttikten sonra, şöyle demiş.
“Üstelik, seçip önümüze koyduklarınızı da seçtim.
Ama artık yalnızca vasıflarını Rabbimizin belirlediği adayları seçmek istiyorum. Çünkü -hüsn-ü zan beslesem de- hangi vasıflar dikkate
alınarak aday seçimi yapıldığını bilmiyorum ve bu durum benim Rabbim katındaki
sorumluluğumu düşürmez. Âhiret’ime zarar vermek istemiyorum.”
Demircan, o yazıda Erdoğan’ın bu güne kadar yaptığı zulümlerden rahatsız olduğunu dile
getirmemiş. Sadece Meclis’e ve devletin diğer kurumlarına seçilen/atanan adayların liyakatsiz ve
islâmî ölçülere uygun olmadığını ifade etmiş.
Halbuki kendisi de çok iyi bilir ki, ‘Balık baştan kokar.’ Amma velakin doğrudan bunu söylemek
yerine dolaylı yoldan rahatsızlığını ifade etmiş. Eh, olsun. Bu da bir mesafedir.
Yazısında Erdoğan’a -özetle- bir soru yöneltmiş: “Seçtirdikleriniz arasında toplumsal bir
meseleyi irdeleyip tespitlerini kaleme alacak ve bunu meclis kürsüsünden dile getirecek, daha da
önemlisi görüşlerinize katılmadığını bildirecek inançlı, bilgili, bilinçli ve izzetli kaç kişi var?”
Bu soruyla aslında, ‘inançlı, bilgili, bilinçli ve izzetli’ biri olarak Erdoğan’ın yaptığı zulüm
içerikli icraatlara karşı muhalif görüş bildirmek yerine topu taca atıyor.
Elbette yazdığın yazı hepten çöpe atılacak bir yazı değil. Mesela, şu cümlesine hak vermem
gerekir. Diyorsun ki; “Biz Müslümanların fert ve toplum olarak olmazsa olmaz bir görevimiz
var. Orijinal adıyla Emir bil-Marûf ve Nehiy ani’l- Münker. Yani Dinimizin, ortak aklın ve ilmin
gerektirdiklerine yönlendirmek ve sakındırdıklarından da menetmek. Biz bu görevimizi yapmaz
olduk.”
Evet Demircan, daha çok yeni olması itibariyle, Bülent Arınç’ın bir zamanlar, “Melek İpek bir
iyilik meleğidir. Bugün olsa yine elini öperim.” dediği 78 yaşındaki bir annenin ‘silahlı terör
örgütü’ üyesi olarak hapse atılması karşısında susarak görevini yapmadın.
Sadece bu mu?
Bu hadiseden bir iki hafta önce adları bizzat BM raporlarına giren işkenceciler hakkında, “Siz
aklınızı mı yitirdiniz bu kadar da olur mu?” demediğin için vazifeni yapmadı.
Eski adıyla Anadolu sermayesi olan Boydak’ların, Akın İpek’lerin, Ali Kervancı’ların vs.
mallarına çökülürken, bu yapılanlar dinen caiz değildir demediğin için din adamlığı vasfını
yitirdin.
‘Bunca yol çiğnedikleri halde bir çiçek çiğnemeyen’ yüzbinlerce insana yapılan zulümler
karşısında -savunmak bir yana- sanırım içinden bile buğuz etme gereği duymadığın için ‘inançlı
ve izzetli’ biri olarak bu vasıflarını çöpe attın.
Ayrıca, yazında demişsin ki; “Yüzeysel başarılarımız varsa da eğitimde, kültürde ve ekonomide
öze ilişkin problemlerimiz devam ediyor.”
Eskiler buna, “Sabahu’l-Hayır” derlerdi.
‘Eğitimde, kültürde ve ekonomide’ başarısız olmanın mukedder olduğunu, keşke, okul öncesinde
87, ilkokulda 274, ortaokulda 306 ve lisede 402 olmak üzere toplam bin 69 özel okul
kapatılırken fark edebilseydin. Ayrıca Üniversiteye hazırlık kursları, doğuda açılan okuma
salonları ve 15 kadar Üniversite bunlara dahil değil.
Neyse, aslında söylenecek çok şey var. Fakat, sen hala Keçi boynuzu gevelemekle meşgulsün.
Biz ne desek, ne söylesek, ‘inançlı!, izzetli! senin gibi birisinin aklıyla dalga geçmek olur.
Son olarak o yazıda Kur’an’dan bazı ayetleri örnek vermişsin. Ben de sana bir ayeti örnek
vereyim.
“Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin.
Allah için şahitlik eden insanlar olun. Bu hükmünüz ve şahitliğiniz isterse bizzat kendiniz,
anneniz, babanız ve yakın akrabalarınız aleyhinde olsun. İsterse onlar zengin veya fakir
bulunsun; çünkü Allah her ikisine de sizden daha yakındır. Onun için, sakın nefsinizin arzusuna
uyarak adaletten ayrılmayın. Eğer dilinizi eğip bükerek gerçeği olduğu gibi söylemekten çekinir
veya büsbütün şahitlikten kaçarsanız, iyi bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır .”
(Nisa; 4/135)
Eğer hâla, ‘inançlı, bilgili, bilinçli ve izzetli’ biriysen bu ayetin ne söylediğini anlamışsındır.