Anayasa Mahkemesi’nin Antalya Emniyeti’nde işkence gördüğüne hükmettiği KHK’lı öğretmene işkenceden yargılanan polis Muhsin Türkel: Merdivenden geçerken bir basamak attıktan sonra aşağıya yuvarlandı. Polis Halil Kuşak: Ben merdivenlerden düştüğünü görmedim.
KHK’lılara yönelik işkence iddialarıyla ilgili ilk yargılama olması bakımından önem taşıyan “işkence davası”nın ilk duruşması 6 Aralık’ta Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Anayasa Mahkemesi’nin Antalya Emniyeti’nde işkence gördüğüne hükmettiği KHK’lı coğrafya öğretmeni Eyüp Birinci’ye işkenceden yargılanan polisler Muhsin Türkel, İbrahim Halil Kuşak, Süleyman Kundakçı ve darp raporu vermeyen Prof. Dr. Fevzi Yılmaz mahkemede suçlamaları reddetti.
Kronos’un ulaştığı duruşma tutanağına göre, Eyüp Birinci’nin iç kanama geçirmesine ve bağırsaklarından ameliyat olmasına sebep olan Antalya İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görev yapan Muhsin Türkel, AYM kararı ve İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun işkenceyi tespit eden raporuna rağmen Birinci’nin merdivenlerden düştüğünü iddia etti.
Eyüp Birinci’yi gözaltına aldıkları 24 Temmuz 2016’da 55 kişiye daha işlem yaptıklarını söyleyen Türkel savunmasında Birinci’nin vücudundaki yaralanmaların da emniyetin merdivenlerinden düştüğü için olduğunu öne sürdü. Türkel ayrıca, aynı gün gözaltına alınan Eyüp Birinci’nin kayınpederi İbrahim Özdemir’in de ev araması sırasında Özdemir’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret ettiğini iddia etti.
Suç tarihinde Antalya KOM Şube’de çalışan ve destek olmak için Ulusal Büro Amirliği’ne (eski adı Mali Büro Amirliği) gittiklerini söyleyen Halil Kuşak ise Türkel ve Kundakçı’nın, Birinci’nin merdivenlerden düştüğü iddiasını yalanladı.Birinci’yi evinde gözaltına alınan ekibin içinde olduğunu belirten Kuşak, ‘Müştekiyi aldık ve saat 10.00 gibi de Şube’ye teslim ettik, ondan sonra da müştekiyi görmedim, ben merdivenlerden düştüğünü de görmedim’ dedi.
Eyüp Birinci’nin gözaltında kaldığı nezarethanenin görevlisi olan Süleyman Kundakçı ise, KHK’lı öğretmenin nezarethanede kaldığı sırada olumsuz bir durum olmadığını, herhangi bir yaralanmasının bulunmadığını, merdivenlerden düştüğünü ve tutanak tutulduğunu, hastaneye gidip geleceğini duyduğunu söyleyerek Türkel’in ifadelerini destekleyen açıklamalarda bulundu.
DOKTOR DA YALAN SÖYLEMEYİ TERCİH ETTİ
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde profesör doktor olarak görev yaptığını söyleyen ve Eyüp Birinci tarafından kendisini muayene etmek istememekle suçlanan Fevzi Yılmaz ise olay tarihinde yoğunluk nedeniyle gözaltına alınanların adli muayene işlemlerinin Emniyet Şube Müdürlüğünde yapılması konusunda karar alındığını, bu karar doğrultusunda sağlık görevlisi, hemşire, sekreterle birlikte muayene işlemlerini emniyette gerçekleştirdiklerini savundu.
İlk gün yüzlerce hatta binlerce kişiyi bir odada muayene ettiklerini söyleyen Yılmaz, Birinci’yle ilgili “Biz ilk olarak herhangi bir darba maruz kalıp kalmadıklarını, hastalılığı olup olmadığını soruyorduk, ben müştekiyi ilk muayene ettiğimde vücudunda herhangi bir darp cebir izi yoktu, bu şekilde bir rapor düzenledim, müşteki yürüyerek yanıma gelmişti, ben zaten yalnız değildim, yanımda hemşire ve sekreterde vardı, müştekide herhangi bir yaralanma görseydim, raporda belirtirdim, bunca yıllık meslek hayatımı riske atmazdım, ben başka doktorlar müştekiyi muayene etmiştir, onlara herhangi bir şey söylememiştir, tarafıma iftira atmaktadır, suçlamayı kabul etmiyorum” dedi.
“DOKTOR ENDİŞELİ BİR ŞEKİLDE GERİ GELDİ”
İşkenceye maruz kalan KHK’lı coğrafya öğretmeni de Eyüp Birinci ifadesinde doktorun önce kendisini muayene etmek istediğini, darp raporu alıp almadığını sorduğunu, sonra polislerin doktoru kenar çekip bir şeyler söyledikten sonra vazgeçtiğini “Hayati bir şey var mı” diye uzaktan sorup baktığını söyledi:
Eyüp Birinci, “Bana bir kağıt imzalattılar, nezarethaneye götürdüler, o gün burnum şişti, nefes alamıyordum, kaburgalarımda ağrılar vardı, namaz kılmakta zorlanıyordum, bu olayların hepsi 24 Temmuz’da oldu, akşam doktor kontrolü olduğunu söylediler, odaya çıkarmaya başladılar, muayene gittiğimde huzurda bulunan doktor sanık Fevzi vardı, iki bayan vardı, polis memuru vardı, doktor da muayene ederken ‘Nefes alamıyorum, kaburgalarım ağrıyor’ dedim, sanık Fevzi de ‘Darp raporu aldın mı’ dedi. Sabah aldığımı söyledim, doktor bey yanıma geldi, bakacak gibiydi, polis memuru doktoru alarak dışarı çıkardı, birkaç dakika sonra doktor Fevzi endişeli bir şekilde geldi, ileri doğru gitti, uzaktan bana hayati bir şey var mı dedi. Bir şey imzalayıp beni gönderdi, sonraki akşamlarda yine akşamları beni 4 gün süreyle kontrol etti, kapıdan bana hayati bir şey var mı diye sordu, muayene etmedi.”
“YÜZÜ YARA İÇİNDEYDİ”
Mahkemede ayrıca Eyüp Birinci ile aynı nezarethanede kalan ve burnundan kan geldiğini gören tanıklar da dinlendi. Tanık olarak dinlenen Eyüp Birinci’nin kayınpederi İbrahim Özdemir, “Damadımın Eyüp’ün alındığı gün ben de 1 saat sonra gözaltına alındım, Eyüp ikinci koğuşta ben de beşinci koğuştaydım, ben ilk gün gözaltına alındıktan sonra Eyüp’ü nezarethanede gördüğümde yüzü yara içindeydi, ne olduğunu sorduğumda Muhsin Türkel isimli polisin gerçekleştirdiğini söyledi, Eyüp ile 3 – 4 gün süreyle karşıdan karşıya selamlaştık, ancak iki gün Eyüp’ü göremedim, Adliye’ye gittiğini düşündüm, bir polis memurunu gördüm, kendisine Eyüp’ü sordum, Eyüp yoğun bakımda olduğunu söyledi, başka polis memurları da merdivenlerden düştüğünü söyledi, o günden sonrada Eyüp nezarethaneye dönmedi.” dedi.
Diğer tanıklar U.T., S.T., ise Birinci’nin nezarethaneye getirildikten sonra yürüyecek hali olmadığını, vücudunda morluklar ve kızarıklıklar olduğunu, konuşamayacak durumda olduğunu, sadece inlediğini, su bile içemediğini, burnunun kanadığını ve fenalaştıktan sonra görevlilere haber verdiklerini ve yoğun bakıma kaldırıldığını söyledi.
EYÜP BİRİNCİ’NİN GÖRDÜĞÜ İŞKENCELER
Nezarethanede gördüğü işkence nedeniyle iç kanama geçirdiği 2. bir doktor tarafından teşhis edilen, Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakım servisine kaldırılarak ameliyat edilen ve 21 gün tedavi gören Eyüp Birinci ise, gördüğü işkenceleri mahkemede bir kez daha aktardı:
‘SENİN DALAĞINI…”
“24 Temmuz sabahı saat 06.00 sıralarında üç polis memuru evimize geldi. Arama ve gözaltı kararı olduğunu söylediler, evde gerekli aramayı yaptılar, evde tutanak tutan polis memuru sanıklar değildi. Arabamı aramak istediler, benim arabam bacanağın üzerine kayıtlıydı, arabamı göstermeme rağmen başka bir arabayı aradılar, daha sonra izin alıp benim arabam arandı. Gerekli işlemler yapıldıktan sonra polis arabasına bineceğim sırada yanımda ailemde hiç kimse yoktu, huzurda bulunan sanıklardan Muhsin ‘Sen evde rahat rahat oturuyordun ama Şube’ye gittiğimde senin dalağını sinkaf ederim’ dedi.
“BİZİM CEYLAN SEKMEYE BAŞLADI”
Araç ile intikal etmeye başladık, aracı süren şahısta evde tutanak tutan şu anda huzurda olmayan bir şahıstı, önce yolcu koltuğunda sanık Muhsin, benim yanımda sağ tarafta sanık İbrahim vardı, yoldayken sanık Muhsin bana ‘Biz seni biliyoruz’ dedi ve İbrahim’e ‘Sen arkada çalışmaya başla’ dedi. İbrahim de bana tokat attı. Önce sanayi karakoluna gittik. Muhsin burada bana ‘Bizim ceylan sekmeye başladı’ dediler, arkamdan güldüler.
Sema Yazar Semt Polikliniğine gittik, adli rapor alındı. Oradan da KOM Şube’ye gittik, asansör ile çıktık, beni dolapların önünde bir yere oturttular, sanık Muhsin bana ‘Ayaklarını aç’ dedi. Ters kelepçeliydim, kelepçe de sıkıyordu, ayaklarımı yan şekilde açamadığım için ayaklarımın üzerine bastı, sana 3 cümle söyleyeceğim, sesin çıktığı kadar bağıracaksın, sesin çıkmazsa ağzını burnunu kırarım, dişlerini dökerim, a.. koyarım, dedi. ‘f.tö senin a..koyayım, Fetullah Gülen senin sinkaf edeyim’ şeklindeki cümleleri üçer kez bağırtarak söyletti.
“KABURGALARIMA TEKME ATTI”
Bu esnada İbrahim de bilgisayar başındaydı, tutanak tutuyordu, benim başım aşağıda olduğu için odada başka kimlerin olduğunu görmedim, sanık Muhsin İbrahim’e ‘Bunun sesi kısılırsa müdahale et’, dedi. İbrahim de tutanak tutarken benim yanımdan geçerken bana tekme attı, sanık Muhsin yanıma gelerek sorular sormaya başladı. Bilmediğim sorular sordu, istediği cevapları veremeyince tekme atmaya başladı.
“ARKA TARAFTAN SERT BİR CİSİMLE VURULDU, KIYAFETLERİM KAN OLDU”
Sağ taraftan kaburgalarıma tekme vurdu, sola doğru yıkıldım, kalk diye küfür etti, ellerim ters kelepçe olduğu için kalkamadım, ayağı ile kaldırdı, oturdum, soru sormaya devam etti. Bu sefer sol taraftan tekme attı, sağ tarafa yıkıldım, kalkamayınca ayağı ile kaldırdı, bu olay iki saat kadar sürdü, arka taraftan sert bir cisimle vurulduğunu hissettim, gözümden ateşler çıktığını zannedip başımı öndeki dolaba çarptım, burnum kanamaya başladı. Buna rağmen sert bir cisimle vurmaya devam etti. Daha sonra elindeki sert cisim kağıttan rulo olabilir dağıldı, yüzüm ve kıyafetlerim kan olduktan sonra sanık Muhsin ‘Bunu temizleyin gelin’ dedi.
Üst katta lavabo olan bir yere soktular, ellerim ters kelepçeydi, kelepçeyi söktüler, elimi yüzümü yıkadım, burnumdan kan gelmeye devam ediyordu, burnuma tampon yaptılar, kelepçeleyip aşağıya indirdiler, aşağıda da yine Muhsin’in bana yönelik soruları ve bağırttırmaları devam etti, daha sonra aşağıdan koşarak geldi, ‘Koridorda savcılar geldi’ şeklinde söyledi, sanık Muhsin’de bunun üzerine ‘Bunu toparlayın, aşağıya nezarethaneye indirin’ dedi.
“GÖZÜME KALIN BİR ŞEY BAĞLADILAR VE SOYDULAR”
28 Temmuz’da akşam üzeri beni sorguya çağırdılar, gözüme kalın bir şey bağlandı. Eğil, kalk, çömel diye yukarıya çıkardılar, asansöre de bindik, merdivenle de çıktık, beni sanık Muhsin’e teslim ettiler, bir odaya girdiğimi hissettim, Muhsin bana ‘Gel bakalım seninle hesaplaşacağız’ dedi. Orada 2-3 kişi vardı, bir kişi bilgisayardan bir şeyler yazıyordu, diğeri komutanım şeklinde hitap ediyordu, sordukları sorulara cevap verdim, Muhsin bana değişik sorular sormaya başladı. İstediği cevapları alamayınca bana ‘Soyun’ dedi. Çırılçıplak soydular, üzerimde hiçbir şey kalmadı.
“AYAKLARIMI ISLATIP COBLA VURDULAR, BİR ARA NEFESİM KESİLDİ”
Kimlerle görüştüğümü sordular ve her soruda yumruk attılar, ağzımdan gayri ihtiyari Allah çıktı, ‘Bir de Allah diyor şerefsiz’ dedi. Yumruk attıktan sonra yüz üstü yatırdılar, Muhsin sırtıma bastırdı, kolumun bir tanesini tuttu, çekebildiği kadar arkaya iyice bağırttırana kadar kolumu çekti, sonra diğer kolumu aynı şekilde çekti, daha sonra sırt üstü yatmamı söyledi, ayaklarımı kaldırmamı söyledi, bir kişi ayaklarımı tuttu, ayaklarımın altını ıslattılar, cob ile vurmaya başladılar, cob ile vurduktan sonra kollarımı açmamı söyledi. Kollarımı açtıktan sonra baştan aşağı her iki koluma vurdular, bir ara nefesim kesildi, boynuma cobla vurdular.
“BURADAN ÖLÜN ÇIKAR, KARINI, KIZINI…” DİYE TEHDİT
Muhsin sorduğu sorular sırasında göğsümdeki kılları çektiler, ayağa kaldırdılar, hayalarımı sıktı, ‘Onu patlatırım, erkeklik yapamazsın, kimsenin yüzüne bakamazsın’ dedi. Yumrukla vurmaya devam etti, iki üç saat kadar sürdü, ‘Konuşmazsan ölün çıkar, her şeyi söyleyeceksin, ellerinin ve ayaklarının tırnaklarını sökerim’ dedi. Bitiş aşamasında sen konuşmadın ama ben biraz sonra eve gidecem karını kızını alacağım, karşında çırılçıplak soyacağım neler olacağını göreceksin, o zaman nasıl öteceksin dedi. Giyin dediler, halim kalmamıştı, odadan Muhsin çıkardı, gözüm hep kapalıydı.
“MUHSİN MERDİVENLERDEN İTEKLEDİ AMA DÜŞMEDİM, “DÜŞMEDİ ŞEREFSİZ” DİYE KÜFÜR ETTİ”
“BAYILINCA MESCİDE GÖTÜRDÜLER, DİĞER DOKTOR MUAYENE EDİNCE BAĞIRDIM”
Nezarethaneye götürdüler, yemek yiyemedim, sadece ayran aldım, o esnada kendimden geçmişim, mescide götürdüler, doktor gelene kadar orada yatmamı söylediler, daha sonra doktor kontrolüne götürdüler, doktora da merdivenlerden düştü dediler, ben bayılınca mescide götürdüler, orada bana farklı bir doktor ne olduğunu sorduğunda yapılanları anlattım, beni muayene etti, vücuduma dokunduğunda bağırdım, iç kanama geçirdiğimi söyledi, Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk ettiler, sanıklardan şikayetçiyim.”
Mahkeme, diğer tanıklar O.Ş, O.A., F. A., hemşire H. U. ve doktorlar O. G. ve M. A.’nın da dinlenmesine karar verilerek 18 Nisan 2025’e ertelendi.