Yıllar var ki dönüp bakmıyor ve okumuyorum. Halbu ki aylık olarak yayınlanan ‘Altınoluk’ dergisindeki başyazıları dahil hiçbir yazısını kaçırmazdım. Geçen hafta Silivri hapishanesinin iktidar değişiminden sonra kapatılması ile alakalı muhalefetin konuşmalarından sonra Necip F. Bahadır’ın yazdığı yazıda okudum. Benim hiçbir yazısını kaçırmadığım bir zamanların “İslam İnsanı” tabirinin sık kullananı o yazar demiş ki; “Silivri’nin mağdurları var, bu kesin! Oradan pek çok yargı hatası tazminatı ödetilecek.”
İnsaf demekten kendimi alamadım. Allah affetsin daha ötesi de söyledim içten içe. Ağzıma misafir dahi olmayan kelimeleri bir kaç dakikalığına bile olsa misafir olarak aldım. “Yazıklar olsun!” dedim. Bu zulüm döneminin sembolü haline gelmiş, “Silivri soğuktur!” sözüyle sokaktaki vatandaşın bile gündemine girmiş bir konuyu değerlendirirken araya -velev ki bir cümle ile bile olsa- konuyu paraya getiren zihniyete lanetler yağdırdım.
Evet, insaf! Sayın yazar bilmiyor mu Silivri’de yiten nice masum canlar var. Heder olan yıllar, dağılan aileler, bitmek tükenmek bilmeyen travmalar, travmaların insanları sürüklediği intiharlar… Bütün bunlar verilecek üç beş kuruşluk para ile telafi edilebilir mi?
Sayın yazar görmüyor mu Silivri bugün çaresizlik, bitmişlik ve tükenmişlik içinde sevenlerin sevdiklerine, eşlerin birbirlerine, çocukların baba ve annelerine, anne ve babaların çocuklarına gözyaşlarını akıta akıta bile olsa sarılamadığı bir mekanın adıdır. Bu dramayı, bu trajediyi tazmin edecek para var mı yeryüzünde Allah aşkına? Bütün bu yaşanmışlıkları geri alacak ve hiç yaşanmamış gibi yapacak paradan söz ediyorum? Var mı? Size soruyorum Yazar Efendi, siz böyle bir para birimi ve miktarı biliyor musunuz?
Sayın yazar hiç mi duymadı Silivri’de büyüyen bebekleri ve çocukları? Sütünü lavaboya sağan anneleri de mi işitmedi? Peki ya üç günlük doğum yatağından elleri kelepçeli bir şekilde Silivri’nin soğuk duvarları arasına atılan lohusa kadınları; onları da mı bilmiyor? Kermeste fakir öğrenciler adına yaptığı mantı ve gözlemeler gerekçe gösterilerek hapse atılan ve ilaçları zamanında verilmeyen, hastaneye götürülmeyen anne babası yaşındaki yaşlıları?
Plastik sandalyeler üzerinde hücrelerinde vefat eden insanları? Anne-babasının, eşinin, çocuklarının cenazesine katılmaya dahi izin verilmeyen insanların varlığını? Bu kadar köreldi mi bu İslamcı yazarın ve arkadaşlarının vicdanları? Hangi para telafi edecek bu yaşanmışlığı?
Sayın yazar hiç mi görmüyor, hiç mi duymuyor Silivri’deki işkence odalarının varlığını? Kapalı kapılar altında yapılan işkenceleri? Avrupa’da, Amerika’da bile duyulan, insan hakları raporları içinde isim isim rakamlara dökülen inkar edilmez ve edilemez gerçekten hiç mi haberi yok sayın yazarımızın? Siz hangi zaman aralığında bu kadar sağır, bu kadar kör oldunuz? İnsani, İslami, vicdani duyarlılığınızı hangi ara bu ölçüde yitirdiniz?
Tazminat ha!
“Pardon, yanılmışız, yanlış yapmışız!” denilecek ve tazminat verilecek öyle mi? Sizde nedir bu işkencelerin parasal karşılığı. Gelin 10 katını, 100 katını, 1000 katını sana versinler ve, “Bu işkencelere sen de katlan bakalım!” desinler. Razı mısınız? Gönüllü olur musunuz böyle bir şeye.
Yazık. Yazık ki ne yazık!
“Yeter be!” diyeceğinize, “Adalet!” diyeceğinize, “İnsan onuru ve haysiyeti!” diyeceğinize para ve tazminat diyorsunuz öyle mi?
Yuh olsun sizin insanlığınıza, İslamcılığınıza! Yuh olsun sizin ham ervahınıza! Yuh!
Adınız övgüye değer anlamını taşısa bile kalbiniz ‘taş’ kesilmiş sizin. Pardon ‘getirmiş’ ve hala ‘getiren’ olacaktı.