Siyasi gündemi yakından takip eden bir dostum ilginç bir rüya anlattı. Gelecek hakkında fikir veren ‘salih rüya’ mı yoksa şuuraltı yansıması mı karar veremedim.
Mansur Yavaş’ın Devlet Bahçeli’den boşalan MHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturduğunu görmüş. Bir film senaryosu ya da komplo teorisini andıran ‘rüya’ epeyce kapsamlı. Elçiye zeval olmaz; ben anlatayım, hükmü siz verin…
“Kimsenin yedeği değilim, kendi siyasi yol haritam var.” açıklaması Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın ağzındaki baklayı çıkardığının işareti. “Anketlerde en üstte çıkıyorsam neden ben olmayayım!” temasını sıklıkla işliyor. Hakkının yenildiğini düşündüğü noktada ‘bağımsız’ adaylığı şaşırtmayacak. MHP’nin adayı olmayı tercih etmeyecektir, zira potansiyelini fazlasıyla düşürecek. Ancak MHP liderliğini reddetmez, CHP’de hala misafir odasında ağırlanması bu geçişi kolaylaştıracak. MHP liderliği ile cumhurbaşkanlığı adaylığı arasında ikilemde kaldığında birincisini seçecek.
ANASOL-M hükümetinde, Öcalan’ı idamdan kurtaran Bahçeli, şimdi cezaevinden çıkmasını da sağlarsa misyonunu tamamlamış olacak. Barış karşılığında bile olsa Ülkücü camiada bunu hazmedemeyenler az değil. Devlet Bahçeli, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek kenara çekilebilir. Yavaş, daha şimdiden milliyetçilerin iç sesi olmaya başladı. Elbette birileri altın tepside sunmazsa paraşütle inilebilecek bir koltuk değil ama İzzet Ulvi Yönter’le oy almak çok mümkün görünmüyor. MHP, bu düzende ‘kilit’ rolünü sürdürecekse, Yavaş gibi bir vitrine ihtiyacı var.
MHP’nin Kürtlerle barışma süreci, siyasette birçok taşı yerinden oynatacak. Cezaevinden çıktığında Selahattin Demirtaş’ın başa geçmesiyle DEM, merkez sağ ve sol seçmenin adresi haline gelir. Böylece ana muhalefet partisi olması işten değil. 7 Haziran 2015’te yüzde 13,2 aldığını göz önünde bulundurduğumuzda, gerçekleşebilir bir senaryo gibi duruyor.
Demirtaş’tan boşalan hücreye Ekrem İmamoğlu taşındığında, Özgür Özel CHP’nin emanetçi değil hakiki genel başkanı olur. CHP, doğal sınırlarına Kemalist, laikçi, Beyaz Türk seçmenin kümelendiği alana çekilir. Üçüncü belki de Yavaş’ın MHP’sinin ardından dördüncü parti konumuna geriler.
Siyasi yasağı bitip, kollarını tekrar sıvadığında Ekrem İmamoğlu her şeye sıfırdan başlamak zorunda kalacak. Partiye damgasını vuran Özel’i koltuğundan kaldırmak kolay olmayacak, diploması iptal edilirse cumhurbaşkanlığı hayalini ilelebed unutacak. Hakkında yürüyen süreç inkıtaya uğramazsa, birilerinin beyaz atlı prensi olma özelliğinin de elinden alındığı görülecek, Muharrem İnce’nin bir ‘tık’ üstü bir siyasetçi olarak hayatına devam edecektir.
Gelelim, ‘bu denklemde Erdoğan’ın yeri ne olacak’ sorusuna…
Koltuğunu biraz daha koruyacak ama yetkileri ve iradesinin önemli bir kısmını ipotek edecek. Demirel, “Çankaya noteri olmam!” demişti. Erdoğan, ‘Beştepe noteri’ olmayı kabullenecektir. Suriye’yle birlikte Ortadoğu ve elbette Türkiye yeniden dizayn edilirken kullanışlı bir aparat olarak iş başında tutulacak. Esad Suriyesi’ndekine benzer bir ‘babadan oğula cumhuriyet’ hayalini gerçekleştirmek gittikçe zorlaşıyor.
Londra’daki ‘Ukrayna Zirvesi’ne Erdoğan’ın yerine giden Hakan Fidan yeni düzenin lokomotifi olacak. Her türlü koalisyon ve işbirliğine açıklık konusunda en az Tayyip Bey kadar esnek ve uyumlu bir kimlik. Şu anda devlet içinde operasyon kabiliyeti Erdoğan’a denk. Ekrem İmamoğlu’nu bitirme projesinin senaristleri arasında. Yolundaki muhtemel engelleri ortaklarıyla birlikte temizliyor.
Erdoğan, ‘Suriye’yi yeniden inşa ediyoruz’ diye hava atadursun, oradan gelen tsunami Türkiye’yi şekillendirecek. Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ’ın en popüler olacağı dönemde susturulması tesadüf değil. Hem de yıllardır söyleyegeldiği cümleleri yeni duymuş gibi yapan yargı eliyle…
Rüya şimdilik bu kadar! Arkadaşıma, “İyi bir tabirci değilim ama yeni rüyalarını dinlemek isterim.” dedim. Bakalım görecek mi ya da bana anlatacak mı?
Ne dersiniz sırtı açık mı kalmış yoksa kalp gözü mü açılmış?