Değerli dostlar, 5 Nisan gecesi Almanya’nın Frankfurt şehrinde “Birlikte Güçlüyüz” mottosuyla sürgündeki gazeteciler daha güçlü sürgünler verebilmek için bir araya geldiler. Yaklaşık yedi saatlik yoldan ben de bu sürgünlere destek verebilmek için gittim. Tek kelimeyle yapılan program muhteşemdi.
Başta Kemal Gülen kardeşimiz olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarında bulunan fikir işçilerinin birçoğu oradaydı. Dört dörtlük harika bir program sunabilmek için cidden çok gayret sarfedilmiş. Şayet programın arka planını görmüş olsaydınız o arkadaşlarımızın her birerlerinin anlından öperdiniz.
Mesela onlardan biri, programa İngiltere’den iştirak eden Tarık Toros idi. Gözlerine dikkatlice bakma imkânınız olsaydı, o programın sancısını ne derece çektiğini görebilirdiniz.
YouTube üzerinden o programı izlemeye davet eden Cevheri Güven ise muhteşem bir video hazırlamış. Onu hazırlamak için kaç gece sancı çekti bilemiyorum. Çektiği Video’da alışılmadık bir şey yaparak hem dikkatleri çekmiş hem de ülkemizdeki harami sisteme gönderme yapmış. Ayrıca ülkemizde yaşanan haksızlıkları Birleşmiş Milletlere kadar taşımış olması ise hepimiz adına çok sevindiriciydi.
Erkam Tufan Aytav, Bülent Korucu, Levent Kenez ve Nordic Monitor Genel Yayın Yönetmeni Abdullah Bozkurt İsveç’ten gelmişler. Programın iki sunucusundan biri olan Erkam kardeşimin gayreti ise bir başkaydı. Adeta temsil ettiği davaya yakışır bir program sunabilmek için şakakları zonkluyordu.
Hele Sevinç Özarslan hanım, hisleriyle programa ayrı bir heyecan kattı. İftar Zamanı programından tanıdığınız Ahmet Daştan, Basri Doğan ve diğerleri de oradaydı. Hamburg’dan katılan Ramiz kardeşimle programa beraber gittik. Zihninde çok harika projeler var. Sanırım gelecek yıllarda onları hayata geçirdiğinde hepimiz göreceğiz.
Programı YouTube üzerinden izleyenler bizim gibi yakından ve yerinde izleyenlerin duyduğu heyecanı duydular mı bilemiyorum. Hele gençlerin heyecanını yakından görmeliydiniz. Hepsi geleceğin muhteşem medyacıları olarak boy göstereceğinden hiç şüphem yok.
Programdan bir gün önce ‘Hizmetten.com’da “IJA: Sükutun Bağrındaki Feryat” başlığıyla bir yazı kaleme alan İsmet Macit kardeşim de oradaydı. O da en az isimlerini saydığım diğer gazeteciler kadar heyecanlıydı. Zaten yazdığı o yazıda, “IJA gibi yapılar yalnızca bir dayanışma çemberi değil, bir direniş manifestosudur. Her destek bir kalemi doğrultmak, her etkinlik bir ekrana ışık yakmaktır.” diyerek sancısını dile getirmişti.
Yarım asra aşkın bu İman ve Kur’ân hizmetini güneşin doğup battığı her yere taşıyabilmek için ömrünü bu işe adamış Abdullah Aymaz hocam cismen orada olmasa da yazdığı yazıyla bu işin ne kadar ehemmiyetli olduğunu ortaya koydu. O yazıda, “Tarih boyunca hakikati anlatanlar, zulmün karşısında dimdik duranlar, çoğu zaman bedel ödemek zorunda kalmıştır. Kimi zindana atılmış, kimi sürgüne gönderilmiş, kimi de kalemi elinden alınarak susturulmak istenmiştir.” diyerek yapılan işin hem büyüklüğünü hem de ne derece kıymetli olduğunu ifade etmiş.
İJA (International Journalists Association) “Birlikte Güçlüyüz” diyerek dünyanın dört bir tarafına yayılmış hizmet insanının hakkını savunmanın yanında bir de ülkemizde yaşanan sıkıntıları dünyaya duyurmak için gayret ediyor. Bilmiyorum Âdem Yavuz Arslan’ın IJA ile ilgili tr724’te yayınlanan “Türkiye’yi sürgün gazeteciler kurtaracak!” yazısını okudunuz mu? Okuyunca IJA çatısı altında bir araya gelen bu gazeteci arkadaşlarımızın yaptığı işin ne derece ehemmiyetli olduğunu göreceksiniz. Ayrıca ABD’de yaşayan sürgün gazetecilerden Abdülhamit Bilici ve Âdem Yavuz Arslan’a, Virginia eyalet meclisinde onur beratı takdim edilmesi de hepimiz adına gurur kaynağıydı.
Evet sürgündeki gazeteciler adına yazılacak daha çok şey var. Zaten sizler bu arkadaşlarımızın yaptığı programları izliyorsanız bunları biliyor olmalısınız. Bu kadar şey söyledikten sonra ne demek istiyorsun diyebilirsiniz.
Şunu demeye çalışıyorum güzel insanlar. İsterseniz en basitinden başlayalım. Öncelikle izlemeye çalıştığımız her bir YouTube Video’sunu mutlaka beğenmeli ve ardından yorum yazmalıyız. İkinci olarak bu gazeteci arkadaşlarımızın daha verimli ve daha kaliteli programlar yapabilmesi için 12 Nisan’ kadar mutlaka maddi destekte bulunmalıyız. ‘Geceleri über, gündüzleri haber’ yapan bir gazeteci kardeşimizden işini hakkıyla yapmasını bekleyemeyiz.
Ancak bunca güzelliğe rağmen aklıma takılan bir mesele daha var ki, o da şu. IJA’nın geçen yıl yaptığı program bu yıla göre daha amatörceydi. Geçen yıl basit bir salonda yapılırken bu yıl Frankfurt’un tarihi salonlarından Evangelische Akademi’de yapıldı. Fakat, geçen yıl canlı izlenme oranı 18 bin olmasına rağmen bu yıl 12 bin civarındaydı.
Şimdi can alıcı soru şu: Acaba sürgündeki gazetecilerin üzerimize gelecek şerareleri önleme adına şemsiye görevi üstlendiği yeterince anlatılamadı mı? Veya bu mesele hepimizin meselesidir. Buna hep birlikte omuz verebilmek için bize ait “DAYANIŞMA BULUŞMASI” gecesinde kimseye randevu vermeyelim şeklinde bu işin ciddiyeti dile getirilemedi mi?
Aslında sanırım bu soruların muhatabı hepimiziz. Cevabı da kendi vicdanlarımızda aramalıyız.