Gökhan Bacık Medyascope’da, “Devlet, “cemaat”, siyasi çözüm – Bir yol haritası önerisi” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Ancak sizin okumanızı tavsiye etmem.
Zira, bu yazı “Siyaset Bilimci” olduğunu iddia eden birinin kaleme alacağı bir yazı olamaz.
O zaman bu yazı kimin?
Sonunda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Bu yazı, Hizmet Hareketini bölüp birbirine düşürmek isteyenlerin, sözüm ona ‘Siyaset Bilimci’ geçinen Bacık’ın eline tutuşturulduğu bir yazı olduğu kanaatindeyim.
Nasıl mı?
Bakınız yazı üzerinden birkaç örnekle bunu açıklayayım.
İlk olarak Bacık; “Türkiye mahkemelerinin terör örgütü olarak tanımladığı karmaşık ve sosyolojik yapı için ben bu yazıda ‘cemaat’ kavramını kullanacağım.” diyor. Baştan nezaketli görünerek “Cemaat” dediği Hizmet Hareketi için daha sonra; “1960’larda Fethullah Gülen’in fikirleri ile meydana getirdiği örgütlenme” diyor.
Kendisine sormak gerek. Bir yapı hem ‘cemaat’ hem ‘örgüt’ nasıl oluyor ki!…
İkinci olarak, yazıda Cemaat demeyi yeğlediği bu yapıyı, elli yıldır silah kullanarak binlerce insanın kanına giren PKK ile kıyaslıyor ve şöyle diyor: “Dolayısı ile ‘cemaat’ ile ilgili siyasi çözümün açık şartı cemaatin, tıpkı PKK gibi halihazır örgütlenme biçimini feshetmesidir.”
Hem baştan Cemaat diyeceksin. Sonra örgüt diyerek PKK ile kıyaslayacak ve Cemaatin halihazır örgütlenme biçimini feshetmesini isteyeceksin. Gerçekten siyaset bilimci birisinin, eline silah almak bir yana, 12 yıldır kendisine yapılan onca zulme rağmen hiç isyan etmemiş bir topluluğu; uluslar arası arânede silahlı terör örgütü kabul edilen bir yapıyla kıyaslaması sizce mantıklı mı?
Bir başka absürt yaklaşımı ise şöyle.
Diyor ki; “Devletin, PKK ile yaptığı deneme … bizlere bir emsal sunuyor. … Esasen az çok Türk siyasi tarihini bilenler, karşımızda Türk devlet geleneğinde ‘asi’ bir grup ile nasıl müzakere yapılacağının günümüz versiyonuna tanıklık etmektedir.”
Pes doğrusu!
Bu nasıl bir siyaset bilimcilik Allah aşkına?
Bu güne kadar demokratik haklarını kullanmaktan başka bir şey yapmayan Cemaat ne zaman ‘asi’ bir grup oldu?
Kendiniz bir zamanlar Hizmetin davetlerine koşarak geliyordunuz. Demek ki siz de bir çokları gibi iki yüzlüymüşsünüz.
Sözüm ona bu siyaset bilimcinin bir başka çarpık iddiası da özet olarak şöyle; ‘… devlet sizinle siyaseten uğraşıyorsa buna mahkeme salonunda karşılık vermek mümkün değildir. Yapılacak iş siyasi bir çözüm aramaktır. … Cemaatin içinde devletten tasfiye olmuş akademisyenler, subaylar, doktorlar, yargıçlar, bürokratlar var. Cemaatin tepe yapısına rağmen bu kişiler inisiyatif almalı ve görüşlerini, önerilerini bir metin haline getirerek Türk kamuoyu ile temasa geçmeyi denemelidir.’
İşte, bu ifadeler tam da Ankara Yeni Mahalle’de devlet zırhına bürünmüş ahtapota aittir. Zihninizi biraz gerilere götürerek bunu izah edeyim. Sanırım yıl 2009 veya 2010’du. Henüz AKP iktidarı ile Cemaat arasında gözle görülür bir sürtüşme yoktu. Zamanın İçişleri Bakanı Beşir Atalay bir gün aynı zaman da Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinden Said Özdemir’in oğlu Kemaleddin’i karşısına alarak şöyle der: “Cemaati bölebilirsen istediğin her şeyi yapmaya hazırız.”
Bu plan sadece Kemaleddin’in başını çekip gitmesiyle sonuçlandı. Hiç de beklediklerini elde edemediler. Daha sonra kavgalar başladı. O günün Başbakanı, cemaati bölme adına aynı ağzı kullanarak meydanlarda şöyle konuştu: “Bu yapının altı ibadet, ortası ticaret, üstü ise ihanet.” Yani Anadolu’nun saf insanları, sakın ola bu ihanet şebekesine! inanmayın. Fakat bu da tutmadı.
15 Temmuz’dan sonra ise Hizmetin “Abilik” kurumu yıpratılmaya, rencide edilmeye ve hizmet binasının sütunları yıkılmaya çalışıldı. Halbuki onlarda insandı ve elbette kusurları olabilirdi. Ancak yapılan kusur ve eksikler hata ile malul olan insanlarındır. Dolayısıyla bu söylem her ne kadar tutmasa da hafif bir erozyon meydana getirdi.
Bu arada bir taraftan Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ABD’den kaçırmaya çalıştılar. Fakat, o da ellerinde patladı. Bu sefer Hocaefendi’yi büyü yoluyla etkisiz hale getirmeye, hatta öldürmeye çalıştılar. Ancak o da işe yaramayınca ölmesi için Türkiye’de dua halkaları oluşturdular. Neylersin ki, Cenabı Hakkın kuluna verdiği süre dolmayınca ruhunun ufkuna yürümüyor.
Hizmeti bölmek, parçalamak, birbirine düşürmek isteyenler, Hocaefendi’nin ölmesiyle bu yapının dağılacağını düşündüler. Ancak onun vefatı Cemaat’in tekrar derlenip toparlanmasına vesile oldu.
Yeni Mahalle şaşkınlıktan ne yapacağını bilemeyince bu sefer miras meselesi üzerinden bir kaşık suda fırtınalar kopardı. Allah’a çok şükür o da akim kaldı.
Gökhan Bacık’a isnat edilen bu yazı da gene o ahtapotun mahareti. Çünkü, onun gibi bir akademisyen -kendi deyimiyle- “Siyaset Bilimci” bir adam böyle tutarsız bir yazı kaleme almaz.
Tekrar yazıya dönecek olursak, bu beyefendi sonuç olarak şöyle diyor: “Türkiye Kürt sorunu bağlamında bir açılıma başlamıştır. Bu bağlam cemaat sorunu konusunda da bir fırsata dönüştürülmelidir. Burada ilk adımı atmak cemaat yönetimine, eğer bu kişiler adım atmazsa cemaat içinde belirli mesleki ve entelektüel birikme sahip olanlara düşüyor.”
Şayet Dershane krizi milat kabul edilirse, 12 yıldır Hizmet Hareketi mensuplarına zulmediliyor. Bu süreçte vicdan ve insaf sınırları gözetilmediği gibi, hukuk ve yasalar da yok sayıldı. Suça esas teşkil edecek somut eylem ve suç olmamasına rağmen iki milyondan fazla kişi “suçlu ve terörist” ilan edilip, ağır hak ihlallerine maruz bırakıldı.
Barış elbette çok önemlidir. Ancak savaşlarda bile müzakere için ateşkes yapılır. Hizmet mensupları zulmedilen, ezilen, hakkı çiğnenen konumdadır. Bir taş atmadığı halde her gün operasyona maruz kalan kesime, “Savaşı bitirmek için ilk adımı siz atın!” demek senin gibi siyaset bilimci birinin ağzına hiç yakışmıyor. Bu da gösteriyor ki o ağız senin ağzın değil.
12 yıldır devletin nobran yüzüyle her gün zulmeden Erdoğan’ın ismini yazıda hiç zikretmeyerek hep ‘Devlet’ diyorsun. İşte bu yazının sana ait olmadığı açıkça ortaya koyuyor.
Velhasıl yazıda irdelenmesi gereken daha çok şey var. Fakat yedi A4 sayfası ve 3020 kelime civarında bir yazıda zalimden hiç bahsedilmemesi sizce de dikkat çekmiyor mu? İşte bu nedenle bu yazının bir ‘siyaset bilimci’ye ait olmadığı kanısına vardım.
Bacık’ın yazısı ne sosyolojik ne de reel açıdan bir cacık olmaz!
Yazıklar olsun senin “Siyaset Bilimci”liğine!