Malumunuz Fransa’nın Strazburg şehrinde 25 Haziran 2025 tarihinde Merkezi Avrupa’da bulunan Peaceful Actions Platformu derneği tarafından Adalet Yürüşü düzenlendi. Bu aynı zamanda Kerbela’da Ehl-i beyt’e yani Peygamber soyuna reva görülen soykırımın tarihiydi. Hz. Fatıma validemizin neslinin yok edilmeye çalışıldığı aynı tarihte bu asrın Fatıma’larından Fatma Görmezin kızı Azize, tıpkı Kerbela gününe eş değer yaşadığı soykırımı orada şu ifadelerle dile getirdi:
“… Bu zamana kadar ailemle değil, kendi başıma bir şekilde büyüdüm. Hayatı tek başıma göğüsleyerek bugüne geldim. 17 yaşında yurt dışına tek başıma çıktım. Şu an 19 yaşındayım ve iki yıldır Avrupa’dayım. Babamla kavuştuk ama o başka ülkede ben başka ülkedeyim. Bu yüzden yaklaşık 6 yıl 8 ay boyunca böyle bir hayat yaşadım. 9 yaşımdan 18 yaşına kadar tek başıma hem okudum hem büyüdüm ve hem de buraya geldim…
Görmez’in kızı Azize, bu cümleleri söylerken hem kendisi ağladı hem de yürüyüşe katılanları ağlattı. Dile kolay, 8 yaşından itibaren bir yıl hem annesini hem ağabeyine baktı hem de hapisteki babasının ihtiyaçlarını karşıladı. Fakat bir yıl arayla önce ağabeyi sonra da annesi vefat etti. En son ikisini morgda görmesine rağmen yılmayarak hem okudu ve hem de büyüdü.
Buradaki ‘büyüme’ elbette yaş olarak değil. Tam aksine yaşı küçük olmasına rağmen erken yaşta büyümek zorunda kaldı anlamında. Bu süreçte onun gibi gençliğin baharını görmeden yazı yaşayan çok çocuğumuz oldu…
Türkiye’deki insan hakları ihlallerine dikkat çekmek için Avrupa Konseyi önünde gerçekleştirilen yürüyüşte buna benzer daha ne acılar ve göz yaşı var? Merak edenler, mağdurların sesi ve soluğu olan sayın Sevinç Özarslan’ın TR724’teki haber yorum yazısını şu adresten ulaşabilirler. (https://www.tr724.com/khklilari-yalniz-birakmadilar-akmp-milletvekilleri-4-strasbourg-adalet-bulusmasina-katildi/)
Programa Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nden (AKPM) 6 milletvekili katıldı. Fransa’dan Emmanuel Fernandes ve Sandra Regol, İspanya’dan Laura Castel, Belçika’dan Benjamin Dalle ve Christophe Lacroix ve Almanya’dan Vinzenz Glaser yaptıkları konuşmalarda; Annesi tutuklandıktan sonra kardeşlerine bakmak zorunda kaldığı için üç ay önce hayatını kaybeden 15 yaşındaki Sümeyra Gelir ve tutuklu belediye başkanı Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere Türkiye’deki birçok hukuksuzluğa dikkat çekti.
Bunlardan, Alman Milletvekili Vinzenz Glaser, “Yargı kararları kanunlar yok sayılarak veriliyor” dedikten sonra konuşmasını programın sloganlarından biri olan “Geciken adalet, adalet değildir” diyerek bitirdi.
Belçika Milletvekili Benjamin Dalle de hukukun herkes için şart olduğunu, Gülen Hareketi mensuplarının ayrı tutulamayacağını, KHK hukuksuzluklarının mutlaka Avrupa Konseyi’nde çözüme kavuşturulması gerektiğini ifade etti.
Avrupa Konseyi’nin önüne gelen sarı tişörtlü beş bin civarındaki KHK’lılar, Konsey’in kapısında durarak, “Herkes için Adalet”, “Mahkeme kararını verdi! Sıra Konsey’de”, “Ekrem İmamoğlu’na Özgürlük”, “Kanunsuz ceza olmaz”, “Kayyumlara Değil, Halka Güvenin”, “Seçilmiş Belediye Başkanlarından Elinizi Çekin”, “Öğrenciler ve Hasta Mahkumlar Serbest Bırakılsın, “Özgür Basın Olmadan demokrasi olmaz”, “Çocukların yeri cezaevi değildir” gibi Türkçe ve İngilizce sloganlar eşliğinde taleplerini bildiren mektupları Konsey’e verdiler.
Ayrıca “Adalet Yürüşü”ne katılan KHK’lılar, Türkiye’nin Yalçınkaya, Kavala ve Demirtaş kararlarını uygulaması için AKPM’ne çağrıda bulundular. Strazburg’da bunların dışında da birçok anlamlı gösteri ve etkinlik yapıldı.
Şimdi bazıları diyebilir ki, bu dördüncü defadır yapılıyor. Hani elle tutulur, gözle görülür ne var? Böyle soru soranların şunu bilmesi gerekir ki sosyal hadiseler Hocaefendi’nin deyimiyle ‘zamanın çıldırtılıcığına’ rağmen yılmadan, usanmadan ve devamlı olduğu zaman sonuç verir.
Mesela, daha önce yapılan organizasyonlara AKPM’nden milletvekilleri katılmamıştı. Bu sefer destek vermek için masalarından kalkıp KHK’lıların yanına gelmeleri ve sonra da çantalarını alıp Konsey’e geri dönmeleri bu organizasyonu yapanlar adına büyük bir başarıdır.
Diğer yandan Türkiye’de yaşanan hukuksuzluğu, zulmü ve mağduriyetleri dünya kamuoyuna tekrar tekrar hatırlatmak ve AİHM kararlarının uygulanması için Konseyi’nin Türkiye’ye baskı yapmasını sağlamak adına da çok önemli bir adımdır.
Faydası olur mu? Ümit ve beklentiler bu yönde. Karınca misali yani…
Evet, zulmü, haksızlığı, hukuksuzluğu duyurmak hakiki manasıyla insan olmanın gereğidir. Bu yolda sarf edilen her emek, her çaba mutlak surette değerlidir. Ancak bu şekilde zalimlerin cesareti kırılır, mazlum ve mağdurlara moral ve motivasyon sağlanır.
Belki bilenleriniz vardır. Martin Luther King’in “Bir hayalim var benim.” adlı bir konuşması vardır. Washington DC’deki Lincoln Anıtı önünde yaptığı o konuşmada özetle şunları söyler:
“Bir hayalim var benim. Gün gelecek, bu ulus ayağa kalkacak. … Gün gelecek, bir zamanlar köle olanların evlatlarıyla yine bir zamanlar köle sahiplerinin evlatları, Georgia’nın kızıl tepelerinde, birlikte kardeşlik sofrasına oturabilecekler. Gün gelecek, dört büyük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerinin yapısına göre değerlendirilecekleri bir ülkede yaşayacaklar. …”
King, 1963 yılında 150 bin civarında insana yaptığı bu konuşmadan sonra, tarihler 4 Nisan 1968’i gösterirken talihsiz bir silahlı saldırıya uğrar ve henüz 39 yaşında iken hayata veda eder. Ölümünün ardından ABD Başkanı Johnson, ulusal yas ilan eder. Cenazesine 300.000 kişi katılır. Suikastı gerçekleştiren James Earl Ray da 99 yıl ağır hapis cezasına çarptırılır.
Netice itibariyle Amerika’daki Afro Amerikalılar (siyahlar) bu özgürlük yürüyüşünden sonra özgürlük hayallerine kavuşur. Onun ölümünden sonra pek çok caddeye ismi verilirken ocak ayının üçüncü pazartesisi de Ulusal Martin Luther King Günü ilan edilir.
King’in özgürlük yürüyüşünde olduğu gibi Strazburg’da yapılan bu “Adalet Yürüyüş”leri bugün olmasa da gelecekte mutlaka meyvesini verecektir. King gibi bizler görmesek de gelecek nesiller o günleri iliklerine kadar yaşayacaktır. Unutmayalım, Çanakkale’de ve diğer cephelerde savaşanlar kendileri için değil gelecek nesiller esir düşmesin diye öldüler…