Takvimler 15 Temmuz’u gösterirken Türkiye yine operasyonlarla uyandı. Ülkenin dört bir yanında yüzlerce kişi gözaltına alındı. Büyük şirketlere kayyım atandı.
Peki, neden 15 Temmuz günü?
‘Yargı siyasetin köpeği’ olduğu için olabilir mi?
Veya hala bitmediler demek için mi?
Yargı yıldönümü gözetir mi demeyin lütfen?
N. Kemal’in dediği gibi “İnsafsız avcıya hizmet etmekten zevk alan bir köpek” haline geldiyse elbette gözetir.
Bu açıdan sadece ‘15 Temmuz bahane’ edilerek yapılan operasyonlar bile 15 Temmuz’un hukuktan ne kadar uzak olduğunu göstermektedir.
Bakar mısınız?
Tiyatro darbenin yıldönümü bahane edilerek İzmir merkezli gene 60 ilde ev baskınları yapıldı.
Netice 371 kişi gözaltına alındı.
Peki, kim bunları tespit edip yargının avucuna bırakıyor. Elbette başında İbrahim Kalın’ın bulunduğu MİT’in rezilliği bütün bunlar.
Bu teşkilat, Türkiye’de bunları yaparken peki, Avrupa ve ABD’de ne yapıyor?
Emre Uslu’nun tespitine göre (bkz. “Hizmetin Hudeybiyesi”: Barış Girişimi mi, MİT Operasyonu mu?) bu yapı Avrupa merkezli aralarında akademisyenlerin ve gazetecilerin de olduğu bir grup ile koordineli çalışıyormuş.
Niçin mi?
Tabi ki, cemaati bölüp parçalamak ve sonra da bitirmek için.
Uslu’nun yazdığına göre; hatta bu grubun ellerinde hazır bir metin var ve normal şartlarda AKP’den beklenen sinyal gelseymiş (örneğin KHK’lılara af sinyali gibi), Gökhan Bacık’ın yazısının ardından bu grup bir deklarasyonla ortaya çıkacakmış. Ancak hem AKP’den beklenen sinyal gelmediği hem de cemaat içinde yeterince destek bulamadıkları için, MİT bu çalışmayı şimdilik biraz daha ertelemiş.
Hatırlarsanız Bacık’ın o yazısının ardından gene bu köşede “Bacık ve Cacık’giller!..” başlıklı bir yazı kaleme almış ve onun yazısı için ‘Siyaset Bilimci olduğunu söyleyen birinin kaleme alacağı bir yazı değil’ demiştim.
Ardından da ‘O zaman bu yazı kimin?’ sorusunu sormuş ve cevap olarak da “Bu yazı, Hizmet Hareketini bölüp birbirine düşürmek isteyenlerin, sözüm ona ‘Siyaset Bilimci’ geçinen Bacık’ın eline tutuşturduğu bir yazı olduğu kanaatindeyim.” demiştim.
Bu yazının ardından X odalarında yapılan bazı sohbetlerde yazıya aşırı bir tepki gelmişti.
Niye?
Çünkü Yeni Mahalle (MİT) işin arkasında kendilerinin olmasının farkına varılmasından çok rahatsız olmuş olmalı. Bu yüzden de Avrupa merkezli aralarında akademisyenlerin ve gazetecilerin olduğu grubu harekete geçirmişti.
Halbuki Bacık’ın “Cemaat kendisini feshetmeli ve Devletle barışmalı dediği” günden bu yana MİT’in marifetiyle neredeyse dört beş defa ev hanımlarından, kız çocuklarına oradan öğrencilere varıncaya kadar masum insanlara operasyonlar yapıldı.
Sadece bu kadar mı?
Hayır…
KHK ile işinden olan insanların kurduğu Maydanoz Döner’e kayyum atandı. Ardından KHK’lılara yardım yapıyor denilerek 353 kişi gözaltına alındı. Daha sonra İzmir’de Antiochiia Künefe zincirine cemaate finans sağladığı iddiasıyla düzenlenen nefret operasyonunda 34 kişi gözaltına alındı.
Tekrar 15 Temmuz’a dönecek olursak, bu senaryo darbe bahane edilerek ülkeye çok ağır fatura ödetildi. Resmi rakamlara göre, 390 bin kişi gözaltına alındı. Bunların 115 bini tutuklandı…
Aralarında kim var biliyor musunuz?
İşi, aşı, mesleği ve geleceği elinden alınan, sadaka ve zekata muhtaç haline getirilen KHK’lı Ali öğretmen de var.
Bu nesepsizler, yakın arkadaşları tarafından cüzi miktarlarda yardım alan Ali Aki’ye maddi destekte bulundukları için; “örgütün finansman çarkı’ absürtlüğü kapsamında, yardım alanı da vereni de soruşturmaya dahil edilmiş.
Gözaltına almışlar Ali Öğretmeni ve yardım edenleri!
Sonra?
Sonra da AKP’nin İçişleri Bakanı ‘Dron Ali’ emniyeti harekete geçirerek, Öğretmen Ali’yi kıskıvrak yakalamış hasta yatağında ve onlarca başörtülü hanımı.
Yılmaz Özdil gibi bir isim bile bu duruma isyan ederek; “Dünya tarihinde bu kadar çok başörtülüyü hapse atan başka iktidar yok. Bu kadar çok başörtülüyü mağdur eden bir başka iktidar da yok…”
Aradan 9 yıl geçmiş olmasına rağmen darbe girişimi gerekçe gösterilerek hala yüzlerce kişiye operasyon düzenleniyor.
Nerede insaf, nerede vicdan?
Nerede hak, hukuk ve adalet?
Bu kadar acımasız ve gaddar bir yapıyla Hizmet Hareketi mensuplarını barışmaya çağıranların kulakları çınlasın. Gerçekten ‘siyasetin köpekleri’ne efendilik yapanlar sizce barış istiyorlar mı?
Hiç sanmam.
Sadece, Ömer Muhtar filmindeki İtalyanların zaman kazanmak için Ömer Muhtarı barış görüşmesine davet ettikleri gibi MİT birilerini kullanarak güya barış istiyormuş gibi yapıp cemaati bölmeye çalışıyor.
Bu arada birisi de “Hizmetin Hudeybiyesi-I ve II” başlıklı yazılar yazmış. Özet olarak diyor ki; ‘Hudeybiye’de olduğu gibi Hizmet hareketi de devlet ile görüşüp bir sulh anlaşması yapabilir.’
Önce bu beyefendiye tavsiyem, iyi bir Siyer Felsefesi okuması. Sonra Devlet sulh istiyor mu, istemiyor mu onu konuşabiliriz.
Benim şahsi kanaatim devlet olduğunu iddia eden çakalların barış veya sulh istedikleri yok. Şayet öyle bir niyetleri olsaydı, çıkardıkları veya tekrar çıkarmayı düşündükleri af yasasına Hizmet Hareketi mensuplarını da kapsayacak şekilde çıkarırlardı. Ancak görünen o ki bahsi geçen insanlar af kapsamına girmesin diye ellerindeki bütün hukukçular şu anda dokuz doğuruyorlar.
Onlar Hizmet Hareketiyle oturup sulh yapmak yerine, sadece “Efendim biz ettik! Siz etmeyin” demesini ve koşulsuz itaat etmesini bekliyorlar.
Ne zaman devletle barışabiliriz veya bir sulh sağlayabiliriz söyleyeyim.
Öncelikle, halka açık, adil bir mahkemede bugüne kadar yaptıkları haksızlık ve hukuksuzlukların hesabını vermeleri gerekiyor. Sonra gasp edilen ne kadar mal mülk varsa; yıllar içindeki zararlarıyla beraber eksiksiz bir şekilde geri iade etmeleri lazım. Son olarak da Hizmet hareketi mensuplarından özür dilenmelidir.
‘Hizmetin Hudeybiyesi’ yazılarını yazan beyefendinin ifadesiyle ‘Mekke müşrikleri gibi ekonomik olarak çıkmazda olan’ devletliler, acizliklerini ve zayıflıklarının hiddet ve şiddet kullanarak örtmeye çalışıyorlar.
Onlarla, hiçbir şart öne sürmeden, kendimizi feshederek sulh teklifinde bulunmak bir acizlik göstergesidir. Bizim acizliğimiz ise; sadece Allah’a karşıdır.