Genelkurmay Çatı Davası’nda darbe bildirisinin altında ismi olduğu belirtilen eski tuğgeneral Mehmet Partigöç savunma yaparak; “Öyle bir cemaat ki 37 bin polisi, emniyet mürdürleri, kaymakamları, 40 bin askeri var. 4 bin 800 kişiyle darbe yapmaya kalkıyor. En ağırıma giden, ‘Darbenin liderlerinden birisi de sensin.’ denmesi. Darbe yapacak olsam yapardım, becerirdim, başarılı olurdu.” dedi.
Yargıtay’ın 199 sanık hakkında verilen kararlara ilişkin bozma ilamının ardından yeniden görülen Genelkurmay Çatı Davası’nda darbe bildirisinin altında ismi olduğu belirtilen eski tuğgeneralMehmet Partigöç savunma yaptı. Savunmasında çarpıcı ifadeler kullanan Partigöç, hakkındaki suçlamaları bir kez daha reddettikten sonra, “Darbe yapacak olsam yapardım. Becerirdim, başarılı olurdu.” dedi.
Dursun Çiçek’in hazırladığı belirtilen ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’ için bilirkişi yapıldığını hatırlatan Partigöç, “Ben asla bir silah arkadaşımı satmam. Bilirkişi seçilirken ne yazacağı bilinir. Benim de suçlu da hatalı da olsa satmayacağım biliniyordu. Bu belgenin TSK’da üretildiğinden adım gibi emindim; ama ‘TSK’da üretilmemiştir.’ diye yazdım.” şeklinde konuştu.
CEM KÜÇÜK’ÜN CEMAATLE İLİŞKİSİNİ DE BİLİRİM
Gazeteci Müyesser Yıldız’ın haberine göre; Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Sincan Cezaevi Yerleşkesi’ndeki duruşma salonunda görülen davanın duruşmasında dönemin Genelkurmay Personel Plan ve Yönetim Daire Başkanı eski tuğgeneral Mehmet Partigöç savunma yapmaya başladı.
Gazeteci Cem Küçük’ün, “Partigöç konuşursa her şey ortaya çıkar.” şeklindeki sözlerine atıfta bulunan Partigöç, “Cem beyi kırmayacağım, bu defa konuşacağım, ama zararlı çıkar. O beyefendiyi bu sefer mutlu edeceğim. Cem beyin cemaatle ilişkisini de bilirim. Onun yayınlayamadıklarının, onun üzerinden nasıl pas edildiğini de bilirim.” şeklinde konuştu.
Villadaki darbe toplantılarına katıldığı iddialarını yalanlayan Partigöç, “O toplantılara katılmadım. Tüm taleplerime rağmen bölgedeki kamera kayıtları getirtilmedi. O villanın yakında Şirin Ünal’ın (eski AKP milletvekili, emekli Tümgeneral) evi var – hani evinde çalışan Özbek kızın sözde intiharıyla gündeme gelen. Özbek kültüründe evlenmemiş bir kız niye intihar eder, onu da bilirim. İşte ‘Şirin Ünal’ın evinin önündeki kamera kayıtlarını alın.’ dedim, alınmadı. Şirin Ünal’ın evi eskiden Dikmen’de, onun AKP’ye girmesini sağlayan eski bir Fetullahçının evinin yanındaydı. Bu adamın Genelkurmay’dan neden gönderildiğinin araştırılmasını istedim. Araştırılmadı.” ifadelerini kullandı.
KASAMDAKİ BELGELER NEREDE?
Partigöç savunmasına şöyle devam etti: “Paralel yapı işini çıkaran Mehmet Dişli’dir. ABD’ye gitmişti. ABD’de böyle yapılanmalara ‘paralelci’ dendiğini söyledi. Yani isim babası o. Resmi, gayrıresmi gelen bütün listelerin hepsini, kendi adım yazsa dahi kayıtlara işledik. Ortak liste haline getirip kuvvet komutanlarına verdik. Benim hakkımda da gelince 2. Başkan bana verdi.
Emekli olmak istedim. ‘Öyle şey olur mu evlat? Ben sana güveniyorum.’ dedi. Bunun üzerine bütün hayat hikayem, akrabalarım, okuduğum okullar, çalıştığım yerlerle ilgili bir not hazırlayıp beni soruşturmalarını istedim. O listelere sadece orgeneralleri yazmıyorduk.
Onlar ne oldu? Evimden anahtarı göndertip kasanın açılmasını sağladım. Bunun açılması görüntülerini talep ettim; çünkü o kasada çok sıkıntılı belgeler vardı. O yüzden ‘Kasamdan çıkan belgeler nerede?’ diye soruyorum.
İFTİRA ATMAYI REDDETTİM
Tutuklandıktan sonra birkaç kez savcılığa çağırıldım. ‘Biz senin Fetullahçı olmadığını biliyoruz.’ denildi. Hatta yanımda komutanlarımdan birisini aradılar, sordular. Eski eşimle de görüşmüşler. O da, ‘Fetullahçı olması mümkün değil.’ demiş. Savcılar, ‘Artık bu işi senin üzerine yıkmışlar. Biz seni Kırıkkale’ye alalım, 8-10 yılda çıkarsın. Bizim yazdıklarımızı kabul et.’ teklifinde bulundu.
‘Ben zaten bildiklerimi anlatıyorum, kimseye iftira atmam.’ karşılığını verdim. Kabul etmeyince, başıma gelmeyen kalmadı. Benim niye ‘F.TÖ’ demediğim sorgulanıyor. Tarihte adı devlet tarafından konan bir terör örgütü var mı? Benim bildiğim terör örgütünün adı, manifestosu, işareti olur, PKK gibi. Siz devlet olarak daha önce biat ettiklerinize yine devlet olarak ad koyup terör örgütü diyorsunuz.”
KAVGA AKP’Yİ KAPATMA DAVASIYLA BAŞLADI
Savunmasının devamında Balyoz-Ergenekon sürecinin başlaması ve sonrasında yaşananlara ilişkin çeşitli iddiaları dillendiren Partigöç şöyle konuştu:
“17 Askeri Şura gördüm. Erdoğan’ın katıldığı ilk YAŞ toplantısında generaller siyaseti sıkıştırma kararı aldı. Muhtemelen Erdoğan’a başına ne geleceği söylendi, sufle verildi. Şura’da, ‘İrticaya destek veriyorsunuz, attıklarımızı belediyede işe alıyorsunuz.’ denildi.
Adamcağızın üzerine yüklendiler. Hayran oldum; dedi ki, ‘Adamı atabilir, mahkûm edebilirsiniz; ama rızkını nasıl kesersin, çoluk çocuğu ne olacak? Hırsız, it, uğursuz mu olsun? Aynı Cumhurbaşkanı ve siyaset şimdi ne diyor; ‘ağaç kabuğu yesinler’.
ERGENEKON-BALYOZ TUTUKLAMALARI AKP’NİN EMRİYLE OLDU
Beni 4 yıl emekli etmediler. Aynı Cumhurbaşkanı, Ali Yazıcı’nın karısı davayı kazandığı halde niye işine döndürmüyor? İşte o noktadan bu noktaya geldi. Kavga burada başladı. Asker kendini güçlü gördü, siyasete saldırdı. AKP kapatma davasında pik yaptı. İlker Başbuğ bunların sonucu tutuklandı. Bir AYM üyesi Kara Kuvvetleri karargâhına çağırıldı. Kameraları kapattırdılar, nizamiyeyi boşalttılar. AYM’deki dağılımı konuştular.
Ne oldu? Şimdi hapse tıktıklarından birisi kameraları açıp kaydetti ve siyasete ulaştırdı. AKP’nin kapatılmamasına en çok, eşi de hakim olan, Muharrem İnce’nin, ‘Apoletlerini sökeceğim.’ dediği general üzüldü. O Hulusi’nin defterini dürmeye çalışırken Hulusi onun defterini dürdü. AKP kapatılmayınca olay tersine döndü. F.TÖ’nün yaptıkları denenler tamamen siyasetin emri, tutuklamalar başladı.”
DURSUN ÇİÇEK‘i KURTARMAK İÇİN SAHTE RAPOR YAZDIM
Mehmet Partigöç, Balyoz-Ergenekon döneminde askerlerin tutuklanmaması, tutuklandıktan sonra cezaevindeki koşullarının iyileştirilmesi ve bırakılmaları için neler yaptığını anlatırken de şunları söyledi:
“Ancak bana en önce onlar ‘F.TÖ’cü dedi. Serdar Öztürk’ün ofisinde bulunan, Dursun Çiçek’in hazırladığı belirtilen İrticayla Mücadele Eylem Planı’nda ben bilirkişi yapıldım. Ben asla bir silah arkadaşımı satmam. Bilirkişi seçilirken ne yazacağı bilinir. Benim de suçlu da hatalı da olsa satmayacağım biliniyordu. Bu belgenin TSK’da üretildiğinden adım gibi emindim; ama ‘TSK’da üretilmemiştir.’ diye yazdım.
O rapordan sonra Mehmet Baransu, kitabında benim hakkımda yazmadığını bırakmadı. Şimdi bana ‘F.TÖ’cü diyorlar – konuşturmasınlar beni. Her hafta cezaevinde ziyaretlerine giderdim. Sadece Mehmet Ali Çelebi’yi ziyaret edemezdik. Şimdi Hulusi Akar’la kanka. Çelebi sağlık gerekçesiyle emekli oldu. Sağlık gerekçesini herkes biliyor, kişiselleşmemesi için girmeyeyim.
Cemaatle AKP kavgası başladıktan sonra vesayetçi ekiple siyaset bir ortak noktada anlaştı. Hatta bir general, ‘Cemaat kanserse, iktidar sivilce.’ dedi. Cemaat bittikten sonra AKP’yi halledeceklerini düşünüyorlardı. Ama Cumhurbaşkanı kurt siyasetçi, bunları alt etti.”
HULUSİ AKAR’IN ADININ OLDUĞU BİLDİRİ DE VAR
Partigöç savunmasını şu sözlerle tamamladı:
“Darbe bildirisinde ismim var. Islak imza var mı? Yok. Elektronik imza dense, Arslan Güner döneminden beri TSK’da elektronik imza kullanılmıyor. Darbe bildirisi benim emrimdeki bilgisayardan gönderildiyse, o gece o odaya birisi girmiş mi? Kapıda kamera var. Görüntüler nerede? Bilgisayara uzaktan erişim bölümü vardı. Uzaktan erişim hakkı olan görevliler kim? 15 Temmuz’dan sonra kurulan idare tahkikat heyetinin bir üyesi ve heyetin başkanı. Ayrıca iki polis var. Niye oradalar? Bunların ne ifadesi alındı ne soruşturma yapıldı.
Haydi biz yükledik diyelim. Mesajı nereden atmışız, bize nereden gelmiş? General-amiral şubesinin bir bilgisayarında örneğinin bulunduğu söylendi. Ne zaman, saat kaçta yazılmış veya nereden yüklenmişse bulun. Ayrıca iki mesaj var; birisinin altında benim, diğerinin altında Hulusi Akar’ın adı var. Hangisi önce hazırlanmış, hangisi hangisinden kopya edilmiş; bu da yok. Cem bey (Küçük) konuşsun diyor ya, konuşuyorum işte, anlatıyorum. Kendimi nasıl ispatlayabilirim? Olayı ortaya çıkaracak delillere kimse bakmıyor.
ÖKK’cıların neden Genelkurmay’a geldiği sorgulanıyor. Yaşanan bazı olaylardan sonra ÖKK’nın Genelkurmay’ı takviye etmesi ve tatbikat yapması emri verildi. Komutanların hiçbirisi çıkıp da, ‘Takviye emri verdik, tatbikat yaptırdık.’ demiyor. ÖKK’cılar iyi ki de gelmiş. Kapıya dayandılar, ‘Hulusi’yi isteriz.’ dediler. O gece öldürülse ne olacaktı? Fetullahçı olmadığı anlaşılmış; bakan, milletvekili yapılmış. Bu vatanperver öldürülüp gidecekti. Kışlayı basıyorlar ya… Tim komutanı olsam daha fazla ateş açardım.
Öyle bir cemaat ki 37 bin polisi, emniyet mürdürleri, kaymakamları, 40 bin askeri var. 4 bin 800 kişiyle darbe yapmaya kalkıyor. En ağırıma giden, ‘Darbenin liderlerinden birisi de sensin.’ denmesi. Darbe yapacak olsam yapardım, becerirdim, başarılı olurdu.”
Duruşmaya yarın da Mehmet Partigöç’ün savunmasıyla devam edilecek.