“Vatan sağ olmasın”… diyor, kardeşinden başka kimsesi olmayan acılı abla. Uzman Çavuş Ümit Üzüm’ün acılı ablası bu sözün sahibi.Ciğeri yanmış besbelli. Geride üç yetim ve bir de dul eş kalmış. Nasıl yanmasın ki…
Metan gazını nin içine atılan memleket evladi.
Ateş düştüğü yeri yakıyor.
Siyasiler, asker cenazeleri üzerinden “Vatan, Millet, Sakarya” lakırdısıyla gaz vermeye devam ediyorlar.
CHP biraz işin üzerine gidecek gibi görünüyor, fakat o da nafile…
Yapılan açıklamalara göre askerlerimiz, Irak’ın kuzeyindeki Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde 28 Mayıs 2022 tarihinde şehit edilen Piyade Üsteğmen Nuri Melih Bozkurt’un naaşını aramaya gitmişler.
Hiç kimse sormuyor.
Üç yıl önce vefat etmiş bir askerin naaşı bugüne kadar nerede muhafaza edilmiş? Naaşın orada olduğuna dair kim bilgi vermiş?
Üç yıl önce bulunamayan naaş durduk yere neden şimdi ortaya çıkmış?
Bu soruların hiçbirinin cevabı yok.
Ne zamandır ‘şehitler tepesine!’ yeni şehitler gelmemişti.
Yine ‘Ummetinin lideri‘ şehit cenazeleri üzerinden kirli siyasetle gündem değiştirmeye çalışma gayreti.
DEM Partiyle yeni bir görüşmenin yapıldığı saatlerde böyle elim bir facianın olması sadece bir tesadüf mü?
1100 odalı sarayda oturanlar, askerin eline 1100 TL’lik dedektör bulup veremediler mi veya vermek mi istemediler?
Diğer taraftan mağarada -söylendiğine göre- metan gazı etkisiyle hayatını kaybeden askerlerin naaşlarını oradan çıkartmak için Zonguldak’tan maden işçileri getirilmiş.
Meselenin vahametine bakar mısınız?
Askeri sınır ötesine götürüp orada ölümün kucağına bırakacaksın. Sonra da cenazelerini çıkartmak için Zonguldak’tan maden işçilerini getireceksin. Tuh sizin adamlığınıza…
Sınır ötesi operasyon yapılıyor.
Üç yüz metre derinliğinde bir mağaraya giriliyor.
Hiçbir önlem almaksızın karanlığa taş atarcasına ana kuzuları ölüme gönderiliyor. Sonra da vatan sağ olsun aymazlı sağ olmasın
Fakat, insanımız eskiden olduğu gibi ‘vatan sağ olsan falan’ teranelerini duymak istemiyor…
Bakınız orada vefat eden Uzman Çavuş Ümit Üzüm’ün acılı ablası, cenaze töreninde hiçbir AKP’li görmek istemediğini belirterek şunları söyluyor:
“Benim ciğerim yanıyor. Orada izni veren komutanların, kimin parmağı varsa onların da ocağına ateş düşsün ciğerleri yansın. Benim yandıysa onların da yansın. Burada AKP’li kimseyi istemiyorum. O kadar asker şehit verildi. Nedir derdiniz? Hangi vatan için? Vatan sağ olmasın. …Kim için şehit verdik? Benim yanıma da kimse gelmesin”
On senedir nefret operasyonları adı altında askerin bel kemiği kırıldı. Omurgası sakatlanan asker şimdi felç olmuş, sakat durumda…
NATO’nun en güçlü ordusu durumuna getiren kurmay zekalar yok artık.Onların bazıları şimdilerde hücre cezasında… Bazıları da kahrından hasta olup öldü. Başarabilenler de dünyanın farklı coğrafyalarında yeniden hayata tutunmaya çalışıyorlar.
Daha bundan on gün önce (27 Haziran) aslı astarı olmayan iddialarla 176 muvazzaf asker tutuklandı. Askerde ne moral kaldı ne de kurmay zekâ?
Eskiden askeri liselerden itibaren o mesleğe gönül veren gençler çekirdekten yetişirdi. 15 Temmuz tiyatro darbesi bahane edilerek o okulların hepsi kapatıldı ve yerlerine partizanların doldurulduğu “Savunma Üniversitesi” adı altında yenileri açıldı.
Zekâ seviyeleri üç beş koyunu otlatamayacak ne kadar çapulcu varsa, AKP tandanslı denilerek sözüm ona şimdilerde askercilik oynuyor.
Durum ortada. Her yapılan askeri harekattan falso ile dönülüyor. Ağızların çiğneyip bitiremediği “Şehitlik” martavali sayesinde her seferinde hesap vermeden timsah gözyaşlarıyla mesele geçiştiriliyor.
Bu seferde hayatını 12 askerimiz aynı şekilde toprağa verildi, verilecek. Evlerine her zaman olduğu gibi kırmızyla donatılmış bayraklar asıldı. Kimi yerde milletvekilleri, bakanlar ve valiler taziyelerde arzu-endam ediyor.
Askerlerin kanı üzerinden siyaset yapan Tiran, elini gene askerin tabutu üzerine koyarak ‘şehitler tepesi boş kalmayacak’ demez, umarım.
Etrafındaki soytarılar, daha şimdiden çalınan minareye kılıf buldular. Diyorlar ki, “Ne yani Şehit Piyade Üsteğmen Nuri Melih Bozkurt’un naaşını orada mı bırakmalıydık?”
Bir adamın naaşını bulup getirmek için on iki kişinin nasıl yok edildiğini soran yok. Kim soracak ki?
Kâğıttan kaplan soytarılar mı?
Onlar sadece Saray soytarılığın yapıp “Ütmenin” lideriyle fotoğrafı çektirebilirler.
Evet, sonuç?..
Sonuç, ‘ölen öldü, kalan sağlar bizim’ aymazlığıyla, kaldıkları yerden memleketi talan etmeye devam edecekler vesselam…