M.Sait Hizan
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 22 Eylül’de Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi tarafından düzenlenen bir akşam yemeğinde yaptığı konuşmada şöyle dedi:
“Fethullah Gülen’in ölmesiyle birlikte cemaatteki iç tartışmalar ve çözülmeler hızlandı.”
Erdoğan’ın Cemaatle ilgili söylediği ifadeler, her ne kadar yalan da olsa, diktatörlere ve terör örgütü liderlerine bakan şöyle bir hakikatı var. Terör örgütlerinin liderleri öldüğünde (veya devletin kolluk güçleri tarafından yakalandığında) örgüt büyük oranda sarsılır ve kısa bir süre sonra dağılır.
Örneğin Peru’daki Aydınlık Yol devrimci hareketinin lideri Başkan Gonzalo’nun (Manuel Rubén Abimael Guzmán Reynoso) yöneticisi olduğu siyasi hareket (komünist hareket), Peru’da 1970’li yıllardan itibaren etkili oldu. Başkan Gonzalo ve arkadaşları 17 Mayıs 1980 tarihinden itibaren hükûmete karşı silahlı mücadele başlattı. Guzmán, Fidel Castro dışarıda tutulursa, bir hükûmeti devirip iktidarı almaya en çok yaklaşan Latin Amerikalı devrimcidir.
Uzun yıllar Peru hükûmeti tarafından terörizm ve vatana ihanet suçlarından aranan Guzmán, 1992 yılında yakalandı. Yapılan yargılama sonucu ömür boyu hapis cezasına mahkûm edildi ve 2021 yılında hapiste öldü.
Örgüt liderinin yakalanmasının ardından (yani 1990’lardan sonra) örgüt parçalandı, militanların büyük kısmı silah bıraktı veya dağıldı. 2021 yılında Başkan Gonzalo’nun ölümü örgütü oldukça sarstı. 2025 yılı itibarıyla örgütün küçük fraksiyonları özellikle VRAEM bölgesinde (Valle de los ríos Apurímac, Ene y Mantaro) faaliyet gösteriyor. Örgüt artık ideolojik bir devrimci hareket olmaktan çok, uyuşturucu kaçakçılığı ve yerel mafya tarzı faaliyetlerle anılıyor.
Bediüzzaman Said Nursî, 1927 yılında Barla’da Haşir Risalesini yazmaya başladı ve Nur cemaatinin tohumları orada atılmaya başlandı. Yazdığı eserler ve yetiştirdiği talebeler dikkat çekmeye başlayınca devlet yetkilileri tarafından takibe alındı. 20 kez zehirlendi, 3 farklı şehirde (Afyon, Denizli ve Eskişehir) hapis yattı, farklı ilçe ve şehirlere sürgün edildi (Kastamonu, Emirdağ ve Isparta gibi). 1960 yılında vefat etti ve o tarihte ülke çapında on binlerce Nurcu olduğu tahmin ediliyordu. 2008 yılı itibarıyla ise tüm dünyada yaklaşık 9 milyon Nurcu olduğu tahmin edilmektedir.
Yani Bediüzzaman’ın ölmesiyle birlikte cemaati yok olmadı; aksine daha da büyüdü. Kendi ifadesiyle ölümü, hayatından daha çok hizmet etti Nurculuk hareketine.
Bu durumda akla şu soru geliyor: Neden bazı liderlerin ölmesiyle başlattığı hareket son buluyor da bazı liderlerin ölmesiyle hareket daha da genişliyor?
Bunun cevabını gelin Mevlânâ’dan dinleyelim:
“Firavuna rüyasında Musa’nın doğacağını, Firavun’u ve saltanatını mahvedeceğini göstermişlerdi. O uzağı gören kör Firavun, hilelere sapıp deliliğinden nerede yeni doğmuş bir çocuk varsa öldürtmekteydi. Firavun bir çok hileye başvurarak Musa Peygamberin doğumunu engellemeye çalıştı ancak başarılı olamadı. Musa aleyhisselam peygamber olduğunu söyleyince halk O’nu dinlemeye başladı ve O da bir çok mucizeler gösterdi.
Bir gün Firavun, Musa’ya: “Dünyanın sihirbazlarını toplayayım da bütün şehre senin bilgisizliğini göstereyim. Fakat bu, bir-iki gün içinde olmaz. Bu yaz çağında bana kırk gün mühlet ver” dedi. Bu sırada Yüce Allah’tan Musa’ya “Ona bol bol mühlet ver, korkma” diye vahiy geldi. O da Firavun’a 40 gün mühlet verdi.
Firavun, bütün sihirbazların toplanması için etrafa bir hayli adam gönderdi. İki genç vardı ki büyü yapmada pek şöhret bulmuşlardı. Firavunun elçileri onlara geldiler ve durumu anlattılar. Gençler, annelerinden, babalarının mezarını öğrendiler. Mezara gidip babalarına: “Baba! Eğer onların (Hz. Musa ve Hz. Harun) yaptıkları sihirse bize haber ver. Yok eğer onlar Allah dostuysa, yaptıkları iş Allah’tansa, yine bildir de onlara uyalım” dediler.
Babaları onlara dedi ki: “Oğullarım! Bunu açıkça söylemeye imkân yok. Ancak size bir nişane göstereyim de gizli şey aşikâr olsun. Oraya varınca onun uyumakta olduğu yeri öğrenin. O uyurken onun asasını almaya kalkışın. Eğer çalabilirseniz o sihirbazın biridir ve sihirbaza karşı çare bulmayı bilirsiniz siz. Yok eğer çalamazsanız, aman ha aman. Kendinize gelin! O, Allah dostudur; ululuk sahibi ve hidayet verici Allah’ın elçisidir. Yeryüzü doğudan batıya kadar Firavunun askerleri ile dolu olsa, savaş zamanı Allah yine Onu üstün eder ve Firavun baş aşağı gelir. Yavrucuklarım! Bu doğru nişaneyi verdim işte; buna göre iş yapın. Allah doğrusunu daha iyi bilir.
Yavrularım!
Sihirbaz uyuyunca onun sihrinin, hilesinin hükmü kalmaz. Çoban uyudu mu kurt emin olur. Çoban uykuya daldı mı dikkati elden gider. Fakat bir hayvana Allah çobanlık ederse, kurt oraya nereden yol bulur, onu kapmayı nasıl umabilir? Hakk’ın yaptığı sihir haktır ve yerindedir. O yerli yerinde olan şeye ‘sihirbazlık’ demek hatadır. Babalarının canı yavruları! Bu keskin bir nişanedir. O peygamber zahiren ölse bile Allah yine onu yüceltir, kadrini yükseltir.”
Sihirbazlar şehre gittiler ve Musa’yı sırt üstü yatmış görünce asayı çalmaya kalkıştılar. Hemencecik asayı çalmak için Musa’nın ardından gidecekler ve sopayı kapıvereceklerdi. Onlar azıcık yürüyüp bu işe niyetlenir niyetlenmez asa titremeye başladı. Öyle ki, her ikisi de korkudan yerlerinde dona kaldılar. Sonra asa ejderha oldu ve onlara saldırdı. İkisi de sapsarı kesilip kaçmaya başladılar. Korkudan her inişte sendeleyip yuvarlanarak yüz üstü düşüyorlar, kalkıp yine kaçmaya çalışıyorlardı.
Gencler katiyetle anladılar ki bu iş Allah işidir; sihirbazların harcı değil bu! Korkularından âdeta sıtmaya, hummaya tutulmuş gibi titriyorlardı; ölüm haline gelmişlerdi. Yaptıkları işten dolayı özür dilemek üzere Musa’ya bir adam gönderdiler: “Evvelce sana haset ediyor, seni kıskanıyorduk, o yüzden sınadık. Yoksa seni sınamak kimin haddine düşmüş? Sen bir Padişahsın, senin yanında biz mücrimiz. Bizi affet ey Allah dergâhı haslarının hası!” diye ricada bulundular. Musa onları affetti. Onlar derhal iyileştiler, sıhhat buldular.
Allah’ın lütufları Muhammed’e vaatlerde bulundu da dedi ki: “Sen ölsen bile bu din, bu iman ölmez. Senin kitabını, mucizeni ben yüceltirim. Kur’an’dan bir şey eksiltmeye, ona bir şey katmaya yeltenen kişiye ben mâni olurum. Ben seni iki cihanda da korurum. Sözünü kınayanları terk eder, onları hor hakir bir hale korum. Hiç kimse Kur’an’ı değiştirmeye kudret bulamaz; ona ne bir şey ilâve edebilirler ne ondan bir şey eksiltebilirler.
Sen benden daha iyi başka bir koruyucu arama! Senin parlaklığını gün geçtikçe artırır, adını altınlara, gümüşlere bastırırım. Senin için minberler, mihraplar kurdururum. Ben seni öyle seviyorum ki senin kahrın, benim demektir. Şimdi adını korkudan gizlice söylüyorlar, namaz kılacakları zaman gizleniyorlar. Melûn kâfirlerin korkusundan dinin mağaralarda gizli kalıyor ya… Bütün âlemi minarelerle dolduracağım, âsilerin gözlerini kör edeceğim ben. Ümmetin şehirler alacak, mevkiler bulacak… Dinin balıktan aya kadar her tarafı kaplayacak.
Ey Peygamber!
Sen sihirbaz değilsin, doğrusun… sen de Musa’nın giydiği elbiseyi giymişsin, sen de onun gibi bir peygambersin. Kur’an’ın, Musa’nın asâsına benzer küfürleri ejderha gibi sömürüp yutar. Sen toprak altında uyursun ama o tertemiz söz asâ gibi her şeye agâhtır. Kast edenlerin elleri o asâya ulaşamaz.Uyu ey padişah, uyu… uykun mübarek olsun! Bedenin uyur ama nurun göklere yukselir…
Yani her yeni oluşum ve hareket bu dünyada bir tür sınava tabi tutulur. O sınavdan geçerse daha geniş kitlelere yayılır ancak başarısız olursa çözülür ve dağılır. Eğer bir hareketin koruyanı Allah olursa o hareketin lideri hapsedilse de ölse de ona bir şey olmaz.
Evet, Gülen hayatını kaybetti ancak onun fikir ve eserleri hâlâ yaşıyor ve giderek daha fazla insanı etkiliyor. Afrika’nın balta girmemiş ormanlarından Sibirya’nın karla kaplı dağlarına kadar her yerde Gülen’in sohbetleri dinleniyor ve kitapları okunuyor.
Umarım uzun yıllar yaşarsın ve sensiz bir Türkiye’nin ne kadar iyi yönetildiğine şahit olursun. Ama ya sen bundan 40 yıl sonra ölürsen ne olur, bir düşündün mü Erdoğan!
Acaba stadyumlardan, üniversitelerden, yollardan isimlerini hemen kazır mı bu halk senin?
Yoksa 40 gün arkandan yas mı tutarlar?
Ben söyleyeyim: O gün şeker hastaları bile tıka basa helva yerler, bilmiş ol.
