Bondi…
Sadece Sydney’in değil, kıta ülkesi Avustralya’nın kalbi.
Evet, bir plaj.
Ama aynı zamanda dünyanın dört bir yanından insanların aktığı, manzarasına daldığı, bir çay içip soluklandığı, çocuklarıyla ve ailesiyle hayatla yeniden bağ kurduğu bir kamusal alan.
Baskı ve zulüm altında ömür tüketmiş insanlar, bu engin coğrafyada özgürlüğü ciğerlerine kadar çekiyor.
Özellikle son on yılda, Türkiye başta olmak üzere dünyanın farklı ülkelerinden gelenlerle Bondi, hepimizin uğrak yeri oldu. O park bankları, okyanusun bitmeyen manzarası, gün batımında sessizce durup hayata bakabilme imkânı…
Geçen ay Kazakistan’dan çok sevdiğim arkadaşım Hacı İbrahim ve ailesiyle, denize nazır o panoramada kahvaltı yapmıştık. Herkes gibi; ülkeler arası yolculukların geride bıraktığı şey, çoğu zaman bir fotoğraf değil, hafızaya kazınan bir his oluyor.
Her dinden, her dilden, her renkten insanın kendini ait hissettiği bir yer Bondi Beach.
İnsanların nefes aldığı, kendini güvende hissettiği bir alan.
İşte tam da bu yüzden Bondi’de yaşanan saldırı, sıradan bir noktayı değil, ülkenin kalbini hedef aldı.
Saldırı Hanuka kutlamaları sırasında gerçekleşti. Bu yönüyle Yahudi toplumunu hedef aldığı söylendi. Ancak gerçekte hedef alınan, orada bulunan herkes ve daha da ötesi, birlikte yaşama fikrinin kendisiydi.
Çünkü Avustralya, çokkültürlülüğün bir slogan değil, bir hayat biçimi olduğu bir ülke.
Nüfus sayımlarına göre 300’ü aşkın etnik köken, bu topraklarda barış içinde yaşıyor. Avrupa’dan Asya’ya, Afrika’dan Orta Doğu’ya uzanan geniş bir insan mozaiği bu kıta ülkesi.
2024 itibarıyla yaklaşık 8,6 milyon Avustralya vatandaşı, doğum yeri itibarıyla başka bir ülkeden geliyor. Bu, toplam nüfusun yaklaşık yüzde 31,5’i demek.
2021 sayımında bu oran yüzde 27,6’ydı. Kısa süredeki bu artış, göçün Avustralya toplumuna kattığı dinamizmi açıkça gösteriyor.
Yaklaşık 27 milyonluk nüfusun:
• yüzde 43,9’u Hristiyan,
• yüzde 38,9’u seküler,
• yüzde 3,2’si Müslüman,
• yüzde 2,7’si Hindu,
• yüzde 2,4’ü Budist,
• yüzde 0,8’i Yahudi ve Sih inancına mensup.
Bu çeşitlilik, Avustralya’da devlet politikasıyla korunuyor.
Uyum, birlikte yaşama ve karşılıklı saygı, sadece söylemde değil, kamusal hayatta da temel değerler olarak yaşatılıyor.
Ne var ki zaman zaman, içten ya da dıştan kötü niyetli kişiler, bu huzuru hedef alıyor. Bondi’deki saldırının amacı da buydu:
“Güvenli ve özgür Avustralya” algısını sarsmak.
Bu yaşananlar bizi bir anda 30 yıl öncesine götürdü.
1996’da, Tazmanya’daki Port Arthur’da 35 insan katledilmişti. O gün Avustralya derin bir yas yaşadı; ama aynı zamanda tarihî bir karar aldı. Yaklaşık 650 bin silah devlet tarafından toplanıp imha edildi. Bu reformlar, dünyada “Avustralya modeli” olarak anılmaya başladı.
Yıllar sonra Bondi’de yaşanan saldırı, ölçeği farklı olsa da aynı acıyı yeniden hatırlattı.
Kamusal alanlara yönelik saldırılar, sadece bir topluluğu değil, hepimizi yaralıyor.
Port Arthur, önlemin ve ortak duruşun hayat kurtardığını göstermişti.
Bondi ise, bu sorumluluğu canlı tutmanın ne kadar hayati olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Bondi saldırganları, ne yazık ki İslam’ın temiz yüzünü kirlettiler. Bu yüzden acımız ikiye katlandı.
Çünkü bizim inancımızda, “Bir masumu öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir.”
Şiddetin, terörün; İslamofobinin de antisemitizmin de hiçbir inançta yeri yoktur, olmamalıdır.
Tam bu karanlığın ortasında ise bir ışık doğdu.
Suriyeli bir göçmen olan Ahmed el Ahmed, canını siper etti. Saldırganın üzerine yürüdü, daha fazla insan ölmesin diye bedenini ortaya koydu. Kurşunlandı, ağır yaralandı.
Ahmed’in refleksi, Avustralya toplumunun vicdanını yansıtıyordu.
2006’da Esad rejiminden kaçarak Suriye’den ayrılmış, yıllar süren zorlu bir sürecin ardından 2022’de Avustralya vatandaşı olmuştu.
Vatandaşlık onun için bir belge değil; aidiyet, vicdan ve sorumluluktu.
Bu yüzden Bondi sadece bir plaj değildir.
Farklı kimliklerin yan yana yaşayabildiği bir ortak yaşam alanıdır.
“Burası hepimizin,” dedi Ahmed.
Ve Yahudi’nin, Hristiyan’ın, Budist’in, Müslüman’ın kalbinde kahraman oldu.
Avustralya Genel Valisi (Devlet Başkanı) Sam Mostyn, hastaneyi ziyaret ederek tüm Avustralyalıların teşekkür ve geçmiş olsun dileklerini Ahmed el Ahmed’e iletti.
Genel Vali, Majesteleri Kral Charles’ın, gece saatlerinde kendisini arayarak özel mesajının özellikle Ahmed’e iletilmesini istediğini aktardı.
Federal Başbakan Anthony Albanese ve Eyalet Başbakanı Chris Minns, Ahmed’i “Avustralya’nın (Hero) kahramanı” ilan ettiler.
ABD Başkanı Donald Trump da Beyaz Saray’dan selam gönderdi.
Gerçekten de bir yönüyle Esad rejiminden kaçıp gelen Ahmed, Müslümanlar adına herkesi duygulandıran ve sevindiren bir tabloya vesile oldu.
Kurşunların arasında geri adım atmayan bu göçmen, birlikte yaşama iradesinin sadece sözde değil, hayatın tam ortasında var olduğunu gösterdi.
Ne yazık ki Bondi’de yanan bu ateş, dünyanın başka yerlerinde yananlardan kopuk değil.
Yeni Zelanda Christchurch’teki cami saldırısında, Gazze’de süren yıkımda, dünyanın dört bir yanında yaşanan benzer vahşetler, hepimizin yüreğinde aynı koru büyütüyor.
İnsanlık nerede kanıyorsa, acı da orada ortaklaşıyor.
Ve Bondi, o gün tek bir cümlede birleşti:
“Hero Ahmet, thank you.”
Not: Hayatını kaybeden tüm masumlar için başsağlığı diliyorum. e.cansever@zamanaustraila.com.au