“İttihatçı zihniyetin yöntemi bugün hâlâ yürürlükte” diyor Ahmet Altan.
Gazeteci Alin Ozinian’la yeni kitabını konuşan Altan, Talat Paşa dönemini çok detaylı anlatıyor.
Tarihe fener tutan Altan, bugünkü karanlık rejime de ışık tutuyor.
“Topluca düşman yarat, bir grubu şeytanlaştır, herkesin korkusunu, öfkesini oraya yönelt.” cümlesi sanki bugünler için.
100 yıl önce Ermenileri, 80 yıl önce Dersim’i…
Alevileri,
Kürtleri,
Solcuları…
Hizmet Camiasını,
KHK’lıları,
Cumhuriyet’in partisi CHP ve CHP’lileri kapsıyor bu cümle.
Ahmet Altan’ın; “İttihatçı zihniyetin yöntemi bugün hâlâ yürürlükte” cümlesi, tarih sayfalarında kalmış bir tespitten çok, bugünün Türkiye’sine dair bir gerçeklik.
Talat Paşa’nın Ermenileri “vatan için” feda edilebilir bir tehdit olarak kodladığı dönemi düşünün; sonra da Erdoğan rejiminin Hizmet Camiası, CHP ve muhalif kesimleri nasıl “şeytanlaştırdığına” bakın.
- Önce bir iç düşman oluştur,
- Sonra onu şeytanlaştı
- Ardından toplumun korkusunu, öfkesini o hedefe yönlendir.
Tam anlamıyla şeytanca bir yöntem.
İmparatorluk yıkıldı, Cumhuriyet kuruldu, aktörler değişti ama zihniyet kostüm değiştirerek sahnede kalmaya devam ediyor.
Hem de aynı taktik ve argümanla…
“Vatan için günaha razı olma” sapkınlığı.
Talat Paşa, Ermenileri yok etmenin bir “günah” ve “suç” olduğuna inandırılmıştı.
Bu yaklaşımın Osmanlı Anayasası’na da aykırı olduğunu biliyordu.
Ama kendince şöyle bir “ahlaki formül” oluşturmuştu:
“Bu benim günahım. Gerekirse cehennemde yanacağım ama ben bu ulusa bir ülke bırakacağım.”
Yani “Vatanı kurtarmak için büyük bir günah işlerim; sonunda cehennemde de yanarım, buna da razıyım,” diyordu.
Ermeni halkını bir “toplu tehdit” olarak kodlayıp ortadan kaldırmayı “ülkeyi kurtaran cerrahi bir operasyon” gibi görüyordu.
Bugünün Türkiye’sinde tablo farklı mı?
Erdoğan’ın da Hizmet Camiasına yönelik başlattığı soykırım sürecinin ilk günlerinde “Bu benim ahiretime de mal olsa yapacağım” dediğini hatırlayın.
Tipik İttihatçı refleks:
- Korkuyu yönetememek,
- Toplu suç mantığı,
- Dini araçsallaştırmak…
Cürmü ve günahının farkına varıp bunu “yüce bir amaç uğruna” meşrulaştırmak.
“Vatan için cehenneme” rıza gösterme sapkılığı.
Her büyük kötülük kendine bir ideoloji, bir gerekçe, bir “vatan”, “din”, “millet” kılıfı uydurma hali.
Erdoğan rejimi son 10 yılda muhalif bir kesimi “iç düşman” kategorisine yerleştirdi.
Hem de Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını hiçe sayarak.
Devletin resmi diliyle, gayriahlaki argümanlarla, devletin tüm enstrümanları ve “siyasete köpeklik” yapan yargı eliyle binlerce insan bir anda “terörist”, “vatan haini” ilan edildi.
Tum bunlara ses çıkarmayan muhalefet ve CHP şimdi aynı canavarla boğuşuyor:
- Terörle iş birliği,
- Milli iradeye karşı odaklar,
- Vesayet artıkları,
- Gayrimilli unsurlar…
Görüldüğü gibi; aktörlerin adı değişse de mekanizma ve uygulama aynı.
Her adımda İttihatçı söylem ve yöntem.
Her krizin, her adaletsizliğin faturasını “iç düşmana” kesme şeytanlığı.
Talat Paşa “Ermenileri yok edersek Anadolu’yu kurtarırız” hülyasına inandırılmıştı;
Erdoğan ve rejimi ise “Bu grubu (Hizmet Hareketini) ve CHP’yi ezersek, yok edersek ülkeyi kurtarır, refaha kavuşuruz” masalına inandirma.
Talat Paşa döneminde “vatan, din, millet” adına insanlar sürüldü, öldürüldü.
Bugün ise “dava”, “ümmet”, “milli irade”, “beka” gibi kavramlarla binlerce insan hayatı zindana dönüştü.
Binlerce masum, ozgürlüğünden oldu, topraklarını terk etmek zorunda bırakıldı.
Bu açıdan bakınca hem Talat Paşa’nın “cehennemde yanmaya razı vatanseverliği” hem de bugün “dava” adına yapılan zulümler aynı “devlete hizmet” ediyor.
Bireysel suç ve toplu ceza vicdansızlığı…
Dün Ermenilere, Dersim’in Alevilerine, Piran’ın Kürtlerine; bugün ise level atlayarak tüm Anadolu sathına yayıldı zulüm…
Ahmet Altan’ın romanındaki Şeyh Efendi’nin tarihe not düşen, bugun de kulakları ve vicdanları delen şu cümlesine bakar mısınız?:
“Suçluyu cezalandırın, kavmini değil.”
1915’te devlet:
Bireysel suçlara bakmak yerine “Ermeni” kimliğini başlı başına suç gerekçesi saydı.
Bir topluluğu “potansiyel hain” veya “iç düşman” olarak kodlayıp topyekûn cezalandırdı.
Bugün ise benzer refleksle:
“Cemaat iltisakı” gibi hukukta olmayan uyduruk gerekçelerle, yerel seçimlerde iş birliği yapan partileri “Kent Uzlaşısı” zırvasıyla suçlayarak milyonların hayatı karartılıyor.
Toplu cezalandırmayı normalleştiren devlet refleksi…
Devleti yönetenler her dönemde kendilerini “vatanın sahibi” gibi görüyor.
Aldıkları her kararı “vatanın lehine” diye sunuyorlar.
- 1915’te “Ermenileri sürmek, kırmak vatanın lehine” deniyordu.
- Bugün “Şu grubu tasfiye etmek, şu partiyi şeytanlaştırmak, şu gazeteciyi, akademisyeni hapsetmek vatanın lehine” deniyor.
Talat Paşa karar verdi; sonuç imparatorluğun çöküşü oldu.
Bugün de “ Saray’daki Reis” “devletin bekası” adına alınan kararları, ülkeyi nasıl bir yalnızlığa, yoksulluğa, kutuplaşmaya sürükleyerek Cumhuriyeti karpuz gibi ikiye ayırarak, içde ve dışta yıkım noktasına getirdi.
Kisacası değişmeyen ise; farklı hükümet ama aynı devlet, aynı canavar…
Altan’ın romanındaki karakter Hikmet Bey’in, yüz yıl önce ama bugünü de kapsayan şu cümlesine bakın:
“Bu topraklarda bir ümit yok.
Hep aynı canavarı doğuran bir ucube gibi…
Hep aynı korkunç adamları doğuruyor bu toprak.”
Ne yazık ki, 1915’te “Ben bu ilin celladı değilim” diyen valilerin yerini bugün dronlarla, operasyon şovlarıyla cellatlık peşinde koşan Süleyman Soylu, Ali Yerlikaya gibi yöneticiler aldı.
“Suçluyu cezalandırın, kavmini değil” diye haykıracak ehli vicdan topluluğu ise son on yıllarda çıkmadı.
Geriye kalan; bedeli göze alıp “Bu doğru değil” diye haykıran Ahmet Altan gibi gazeteciler, Ömer Faruk Gergerlioğlu gibi vicdanlar, hukukçular, cezaevlerini dolduran bebekli anneler ve 90 yaşına dayanmış pîr-i faniler…
Hasılı, kişisel hikâyeler ve tarihsel bağlamlar farklı ama değişmeyen zihniyet aynı “devlete hizmet” ediyor.
Ahmet Altan kendini “inançlı biri değilim” diye tarif ederken bile dindarlığın özüne dair sahici bir cümle kuruyor:
“Kötülük yapan, başkalarına acı veren insan gerçekten dindar değildir.”
Baksanıza, milyonlara bunca zulmü yaşatan bir rejime karşı “Suçluyu cezalandırın, kavmini değil” diyen ateistin sözlerine cevap verecek, bu topraklara katkı sağlayacak cesur bir dindar kitle çıkmıyor. e.cansever@zamanaustralia.com.au