Kanada’da gölde boğulan Prof. Dr. Hakan Acar, Toronto’da, gözyaşlarıyla son yolculuğuna uğurlandı. Prof. Dr. Acar, Islamic Society of Markam Camii’nde, öğle namazı sonrası kılınan cenaze namazından sonra Toronto Müslüman (Muslim Cemetery) Mezarlığı’nda defnedildi.
CENAZE NAMAZINI TANINMIŞ ÂLİM SUAT YILDIRIM HOCA KILDIRDI
Ailesinin isteği üzerine Kanada’nın Toronto şehrinde defnedilen Acar’ın cenaze namazını, aynı şekilde sürgün hayatı yaşayan tanınmış âlim Prof. Dr. Suat Yıldırım Hoca kıldırdı.
CUMA GÜNÜ TORONTO KÜLTÜR MERKEZİ’NDE ANMA PROGRAMI OLACAK
Defin işlemlerinden sonra, Toronto Kültür Merkez’inde taziyeleri kabul eden eşi Gülbin Acar ve oğulları Burhan’ın metanetli duruşu, sevenlerini bir kez daha onurlandırdı. Bu arada bu Cuma günü Toronto Kültür Merkezi’nde Prof. Dr. Hakan Acar için bir anma programının yapılacağı bildirildi.
ESKİ REKTÖRÜ ÖMER OKUMUŞ ‘MANEVİ EVLADIM’ DİYE SEVERDİ.
Türkiye’de yaşanan süreçten dolayı yakın zamanda Kanada’ya iltica eden Kafkas Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Ömer Okumuş, “manevi evladım” dediği Hakan Acar’ın cenazesine 3500 km’lik yol kat ederek, iştirak etti. Prof Okumuş, Hakan Acar ile Azerbaycan’da beraber mesai yaptığını, vefatının kendisini derinden üzdüğünü belirtti. Böyle donanımlı insanların çok nadir yetiştiğini kaydeden Ömer Okumuş, tüm sevenlerine başsağlığı diledi.
CIHAN BULUT: HAFTALIK SOHBETLERİ ÜMİT VE UMUT KAYNAĞIMIZ OLURDU
Öte yandan vefatından sonra duygularını dilen getiren arkadaşı Prof. Dr. Cihan Bulut, büyük üzüntü içinde olduğunu söyledi. Bulut, merhum Hakan Acar’la, Azerbaycan’da, Kafkas Üniversitesi’nde çalıştıklarını belirterek, kaderin ikisini de Kanada’da buluşturduğunu belirtti.
Bulut duygularını şöyle dile getirdi: Hakan Hocam ile arkadaşlığımız çok uzun yıllara dayanıyor. Kafkas Üniversitesi’nde Rektör Yardımcısı olarak görev yapmıştı. Her zaman mütebessim, güler yüzlü ve yardıma koşan birisiydi. Kanada’ya gelmek zorunda kalan herkese bir Avukat, bir dost olarak yardımcı oluyordu. Bizi ilk günlerinde iki hafta evinde ağırladı. Nice yıllarımı yakinen paylaşmanın haklı onurunu yaşadım. İlim ve irfanıyla, yaşam tarzıyla örnek insandı. Altı yıldır her hafta onun sohbetini dinlemek benim ve benim gibi hazır bulunanlar için ayrı bir haz, ayrı bir ümit kaynağıydı. Biliyor ve inanıyoruz ki, suda boğularak hayatını kaybedenler şehittir, kul hakkından bile muaftır. Yaşam şekli gibi, ayrılma şekli de, yine bir başkasının hayatını kurtarma uğruna, mertçe oldu. Onu çok özleyeceğiz.” dedi.
VEFAT ETTİĞİ GÜN, EŞİNE ‘SUDA BOĞULANLARIN ŞEHİT OLACAĞINI’ SÖYLEDİ
Türkiye’de yaşanan 15 Temmuz Planlı Darbe girişimi sonrası Kanada’ya hicret eden Ömer Safi ise Prof. Acar’la ilgili duygularını şöyle anlattı; “Takvimler 25 Haziran Cumartesi gününü gösteriyordu. Toronto’da hava çok güzeldi ve bir çok aile eşiyle dostuyla parklarda vakit geçiriyor, çocuklarını sevindirerek bir yönüyle anne babalık vazifelerini yapıyorlardı. Küçük Orhan da aile dostlarının piknik davetini duyunca babasının elinden tutarak ısrarla bu davete gitmek istedi, halbuki babasının içinde bir sıkıntı vardı ve evde kalıp yetiştirmesi gereken işleriyle meşgul olmayı düşünüyordu. O sabah durduk yere eşi Gülbin hanıma suda boğulanın şehit olacağını müjdeleyen hadis-i şeriften bahsetmişti Hakan Hoca.
Büyük bir kayıp yaşattı bize.
Yerinin doldurulamayacağı bir boşluk bıraktın arkanda..
Sen ki her zaman olduğu gibi göçmenlik avukatı olarak da herkese yardımcı oldun.
Gruplara ders yapar, güzel şeyler anlatırdın.
Şimdi her hafta seni görmeye ve dinlemeye alışmış arkadaşların sensiz nasıl teselli olsunlar..
Hizmeti Hareketi’nin tüm mensuplarının başı sağ olsun.
Fedakar bir arkadaştı, hayatını fedakarlıkla devam ettirdi.
Yine kıymetli bir arkadaşımızı suda boğulma tehlikesinden kurtarayım derken kendini feda etti…
ÇALIŞTIĞI FATİH ÜNİVERSİTESİ GASPEDİLİNCE TÜRKİYE’YE DÖNEMEDİLER
15 Temmuz 2016’dan sonra ilan edilen olağanüstü hal döneminde (OHAL) çıkarılan kanun hükmünde kararname ile kapatılan Fatih Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde görev yapan Acar, mülteci olarak Kanada’ya sığınmıştı. Hukuk Profesörü Acar, öğretmen eşi Gülbin Acar ile birlikte 15 Temmuz’dan önce 2015 yılında Kanada’ya gitti. Ancak 15 Temmuz sonrası Türkiye’ye tekrar dönemeyerek, iltica etmek zorunda kaldılar. Hakan Acar önce London Ontario King’s University of Collage’de ziyaretci profesör olarak çalıştı, ardından Toronto Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde master yaptı. Sonrasında ise kendi hukuk bürosunu kurdu, göçmen hukuku üzerine avukatlık hizmetleri verdi. Acar’ın biri down sendromlu olmak üzere iki oğlu var.
Merhum Hakan Acar Beyin kız kardeşi (ne yazık ki, malum süreçten dolayı kardeşinin adını veremiyoruz) vefatından sonra şu satırları karalamış…
Hep önümde yürüyen, yürürken etrafına ışık saçan abim!
İlk yardım çantamdı o benim…
Usülünce acı çekmeyi ondan öğrendim…
Sayesinde hiç dram yaşayamadım.
Hiç şikayet edemedim, hiç isyan edemedim…
“Üç günlük dünya” derdi bir şey diyemezdim.. Yani ne diyeceksiniz ki, diyor ki; sen acını çok büyük zannediyorsun ama sonsuzluk için yaratılmış bir varlık olarak burada geçireceğin üç günde bu acıyı bu kadar derin yaşamak istediğine emin misin…
Bir gün sordum kendisine; “babam öleli çok oldu ama benim bu sıkıntılarımı görüyor da üzülüyor mudur sence?…”
Beklediğim cevap eski Türk filmlerinden bir replikti muhtemelen, “seni görüyor, üzülürsen o da üzülür”.. vs gibi.
Ama o ters köşe yaptı ve hayat merdivenimin duvarına asacağım en kıymetli tablolardan birini hediye etti bana:
“Bilmiyorum babam seni görüyor mu, Allah izin veriyorsa, mertebesi yetiyorsa görüyordur.
Ama görüyorsa da, o esas dert edilmesi gerekenin ne olduğunu öğrendiği için senin bu dünya dertleriyle dertleniyor oluşuna üzülüyordur…”
Tam ona yakışır, dupduru, fazla gerçek bu yorum benim hayata bakışımı değiştirmişti.
Her hüznümün yanına bir ufak neşe, her neşemin yanına da bir ufak hüzün yerleştirmişti…
5 yaşındaydım babam öldüğünde, yanıbaşımda onu buldum..
Birgün tekrar buluşacağız dedi merak etme, etmedim.
Sonra gitti, pek de sık gelmedi aslında, gelse de uzun kalmadı ama kalmasa da hep benimleydi.
Nasıl yapıyordu bilmiyorum ama bir şekilde hep eli üzerimdeydi.
7-8 yaşlarındaydım, annem telefonda şikâyet etti; bu kız namazlarını aksatıyor diye.
Telefona çağırdı beni, gittim, namazlarımı kılıp kılmadığımı sordu, “arada sırada” diye cevap verdim.
“Arada sırada kılıyor musun, arada sırada kılmıyor musun” dedi..
Bir şey diyemedim..
Bir şey diyemedim ama sonra da namazlarımı hiç bırakmadım.
Böyle de etkiliydi üzerimde ve ben böyle de borçluyum ona…
Geldiğinde valizinde olurdu gözlerim..
Hacı Bayram’dan getirdiği paketlenmiş kitaplar olurdu çünkü valizinde.
Ezberleyene kadar okuttuğum o Peygamber kıssalarıyla okumayı öğrendim ben..
Hz.İbrahim’in putları kırış hikayesi, ateşe atılması, ateşin serin selamete dönüşmesi..
Hepsi benim için izlenme rekorları kıran YouTube videolarından çok daha heyecanlıydı sayesinde.
Kurban bayramlarında kurban kesilirken bile hayvanın başında beklerdim Hz.İsmail’i düşünüp…
Psikolojim falan da bozulmazdı…
100’den geriye doğru hızlı hızlı saymayı bile ilkokula başlamadan önce sayesinde öğrendim ben.
Normal saymaktan daha hızlı sayardım:)
Annem takvimi gösterip şu zaman gelecek derdi, ben de geriye doğru günleri saymaya başlardım çünkü….
Keşke bilinmeyen bir x sayısından geriye nasıl sayılır onu da öğretseymişsin abicim..
Üç gün oldu hala inanamıyorum.
Çocuklarıma bakıyorum, seni tanıyamayacakları için çok üzülüyorum..
WhatsApp’dan mesajlarımıza bakıyorum, maillerimizi okuyorum.
Sanki yazsam cevap verecekmişsin gibi, annem gibi “sahiden mi” diye soruyorum acıyla….
Sahiden gittin mi…
Şu garip ömrüme çok acıyı sığdırdım da, senin yasını nasıl sığdıracağım bilmiyorum…
Senin kardeşin olmanın bedeli de bu ne yapalım…
Hep önümde yürüyen, yürürken etrafına ışık saçan abim yok artık..
İçinden çıkamadığım her durumda telefonu elime alıp, aradığım insan yok…
Bize kalan, senden sonra bu hayatı yaşamanın ağırlığı…
Ne yapalım, boynumuz kıldan ince, hatıraların da yeter bize…
Kıymetli eşin, canım ablam, pırlanta gibi çocukların da yeter…
Bende günah çok ama ümidim ve duam o ki, Rabbim ötede beni senden ayırmasın, hasretim orada sönsün..
Ve ailenin hüznü hüznüm, derdi derdim olsun… (Kız kardeşin)