Erdoğan dün “Avrupa’sından Amerika’sına küresel güçler 14 Mayıs seçimlerini etkilemek için yoğun çaba harcıyor. Şahsım aleyhine yürütülen alçakça kampanyalar bunun için” demiş.
Öyle hakkında kampanya falan yok da işte şahsım, alçak sosu ile bütün dünya Türkiye’nin yükselişini durdurmak için Erdoğan’dan kurtulmak için plan yapıyor hikayesinin devam etmesi lazım.
Bahsettiği şey birkaç dergi kapağında diktatör mealinden şeyler, bir iki minik eylem ki bunlar da yeni değil. Eğer bunlar küresel bir oyunun parçası ise, yükselen yıldız diye dergi kapaklarını süslediği zamanlarda yapılan yayınlar neyin nesiydi? Bu dergilere manken gibi pozlar verirken iyiydi. Kendi lehine olduğu zaman gerçeğin tespiti, aleyhine olursa küresel oyun.
Bunu yedireceği kitle elbette var. Aslında Erdoğan sadece ve sadece kendi kitlesine konuşuyor. İkna edemeyeceği kitlelerle vakit kaybetmiyor. Onlara hakaret ederek kutuplaştırmayı körüklüyor. Olası benzer bir tepki gelsin, bir olay olsun, başörtülü bacımı itsinler diye pusuda, onun da üstünde tepinmek için bekliyor. Küskün olarak nitelendirilebilecek seçmeni geri kazanmak ve MHP’den giden oyları Cumhur İttifakı’nda tutmak için uğraşıyor.
Dünyanın en yüksek enflasyon oranına sahip, Merkez Bankası’nda emanet takaslar düşüldüğünde dövizi kalmayan, insanların sabahın köründe et ve kıyafet kuyruğuna girdiği, büyük şehirlerinde insanların kirasını ödeyebilecekleri ev bulunmayan bir memlekette yine de anketlerde birinci sırada çıkması devletin bütün imkanlarının ve propagandanın gücünü göstermesi açısından manidar.
İkinci Dünya Savaşı sonrası bütün dünyada yaşanan krizler sebebiyle 1946 yılına ait ekmek karnesini yine göstermiş. Bir de utanmadan diyor ki “Vatandaşım benim önümü kesti, bana bunu verdi”. Bahsettiği hadise 76 yıl önce yaşandı. Daha dün devletin marketlerinde şeker, adam başı bir kiloydu.
“Muhalefetin gerek cumhurbaşkanı adaylığımız gerekse YSK üzerinden oluşturmaya çalıştığı sahte gündemin sebebi yurt dışı patentli girişimlere destek olmak” da demiş. Ne kadar ucuz bir taktik, Anayasa gereği yeniden aday olamayacak bir adam tartışmanın zeminini nasıl başka yere çekiyor.
Şimdi Erdoğan diyor ya “Avrupası Amerikası seçimleri etkilemek için yoğun çaba içerisine girmiş”. Peki, Rusya nasıl bir çaba içerisinde. Erdoğan seçimi kazansın diye Putin’in yaptığı jestler? Parayla kendisini terbiye eden Suudi Arabistanı, Arap Emirlikleri hangi çaba içerisinde.
Farz edelim Erdoğan haklı. O zaman 14 Mayıs’ta verilecek karar çok basit. Türkiye Amerika, Avrupa gibi mi olsun yoksa Suudi Arabistan, Rusya gibi mi?
Geçen haftaya gündemini vuran konu konsoloslukların terör saldırısı ihtimali ile kapanması idi. Önce dost ülkeden gelen bir istihbarat denilen söylem daha sonra küfür, kıyamete dönüştü.
Daha önce ABD Başkonsolosluğu’na saldırı gerçekleşmiş, İngiliz Başkonsolosluğu bombalanmış, Başkonsolos hayatını kaybetmişti. Doğal olarak bu ülkelerin ve müttefiklerin vereceği refleks risk almama üzerine olur. Bu ülkeler seçim öncesi Türkiye’yi karıştırmak isteseler ve Erdoğan’ın kazanamaması için sahaya inseler, ellerinde o kadar çok argüman var ki… Bu tür şeylerle uğraşmalarına hiç gerek yok. Tam aksine şimdiye kadar bu ülkeler savundukları değerlere ihanet edercesine Erdoğan’a kredi verdiler. Bunun sebebi de Erdoğan’dan falan korktukları değil. Erdoğan gibi kirli, şantaja açık, satın alınabilen ve parayla iş yaptırılan ve Batı’ya ihale dağıtan bir aktörün herkesin işine gelmesi. Türkiye, Batı’ya gitmesinler diye bir mülteci ülkesi haline geldi. Kim, kaç kişi Türkiye’de gerçekten bilen resmi kurum yok. Kaldı ki dünya Türkiye’nin etrafında da dönmüyor. Her ülkenin kendi sorunları var, kendi gündemleri var. Dünyada hiçbir lider sabah kalkar kalkmaz bugün Türkiye’yi durdurmak için ne yapsak diye uyanmıyor.
İstanbul’da konsoloslukların kapatılması ile ilgili olarak “Dışişleri Bakanlığımız bunları çağırdı, ültimatomu verdi. Devam ettirecek olursanız hesabını ağır ödersiniz demiş”miş. Ültimatomu geçelim. Bu ülkenin mafyadan sorumlu içişleri bakanı isim vererek Amerikan büyükelçisine kirli ellerini çek dedi ve fecaat iddialar sıraladı. Onu çağırdın mı Dışişlerine? Hayır. Gerçekten büyük ülke olsan, o suçlamaları yaptığın büyükelçiyi yollardın ki gerçekten ciddi olduğun anlaşılsın.
ABD, iki IŞİD liderinin birini Türkiye’nin sınırından çıplak gözle görünen bir mahalde, diğerini de Türkiye’nin kontrolündeki bölgede infaz etti. O yüzden konu IŞİD olunca kimsenin Türkiye’ye güveni yok.
Peki, seçim öncesi Türkiye’yi karıştırmak için basılacak bir düğme var, o halde 7 Haziran-1 Kasım 2015 arasında o düğmeye kim bastı da ülke kan gölüne dönmüştü. AKP’nin işine yarayacak şiddet sarmalını kim oluşturdu? Onu da mı Batılı güçler gerçekleştirdi?
IŞİD ile savaşan tek ordu Türkiye palavrası uzun bir süredir revaçta. Bütün havuzcuların amentüsü haline gelmiş bu MİT repliği ne kadar gerçek acaba? Madem, IŞİD ile Türk devleti ve ordusu savaşıyor bu emri de veren AKP iktidarı olduğunu göre IŞİD neden hiç bu unsurları hedef almıyor? IŞİD şu ana kadar en kanlı eylemlerinde kimleri vurdu kabaca hatırlayalım.
Suruç’ta ve Ankara Gar Katliamı’nda Kürtleri, Sultanahmet’te Alman turistleri, İstiklal Caddesi’nde sinagogu. 15 Temmuz’a giden yolda gerçekleştirilen saldırılar ve rehine takası için kaçırılan Musul konsolosluğu çalışanları ve aileleri hala aydınlanmadı. Mesela alınan istihbaratın gerekçesinde yer alan İsveç’te Kuran yakılmasının misillemesini neden Türkiye’de yapılıyor?
Bundan önceki IŞİD eylemlerinin ve PKK’nın hendek hediyesinin amacı eğer devlette zafiyet oluşursa işte böyle kaos olur dedirtip, tekrar tek parti rejimine insanları mahkum etmekti. Bugün başka bir noktadayız.
Bundan sonraki eylemlerde hedef direkt AKP tabanı olabilir.
Erdoğan şu ana kadar 50+1’i bulamadı. Anayasaya aykırı bir şekilde yeniden aday. Bütün devlet imkanları ile bir kampanya yürütüyor. Ama yetmediğini gördüğü anda Suriye’ye kara harekatından, Yunanistan ile kontrollü gerginliğe, şehit cenazelerinden, yükselen milliyetçiliğe kadar her ihtimalin masasında beklediğinden şüpheniz olmasın.