ADIL OMER ERDEM
Siz hiç, büyük, güçlü, muktedir devletlerin etkili ve yetkili kişilerinden duydunuz
mu, devletlerini övdüklerini.
Duymazsınız!
Çünkü, büyüklük kendini ifade eder, gösterir, bunu dille söylemeye,
propagandasını yapmaya gerek yoktur. Ama bizim siyaset sınıfımız “Türke Türk,
müslümana müslüman propagandası yaparken” yanında “Devletimiz güçlüdür,
kudretlidir” vb. promosyonunu vermeyi de ihmal etmez.
Oysa büyüklük, kudretlilik zor zamanlarda belli olur. “Devlet baba” zor
zamanlarında vatandaşının yanında ise büyüktür.
Zor zamanlarında vatandaşının acısına ortak oluyorsa, onu dindirmek için
hazırlıklıysa, kısa sürede yardım, arama, kurtarma organize edebiliyorsa, ihtiyaç
anında şefkatli bir baba gibi babalığını gösteriyorsa büyük devlettir.
Değilse “Büyük devlet” babalanmaları ile kendi vatandaşını kandırmaya çalışan
basit, kırılgan, aciz bir devlettir. Böyle yerlerde her felaketin ortaya çıkardığı
enkazın altında kalan aslında vatandaş değil devlettir.
Madem büyüksünüz, işte tam zamanı, gösterin büyüklüğünüzü.
Görelim babalığınızı, dosta güven veren, düşmana korku salan etkinizi.
Kurtarın vatandaşınızı.
Giydirin, ısıtın, doyurun.
Yaralarını sarın.
Bu vatandaş devletinin büyük devlet olması için maksimum katkısını ortaya
koyuyor.
Bir araba kendisine alırken iki araba da devletine alıyor, ödediği vergilerlerle.
Arabasına benzin alırken ödediği rakamla devlet erkanının kullandığı makam
otolarının deposunu da dolduruyor.
Bir cep telefonu alırken bir telefonda devletine alıyor.
Ekmek aldığında bile vergi ödüyor.
İşçisinin memurunun aldığı maaşından peşin peşin kesiliyor gelir vergileri.
“Arabayı Almanlar yapıyor, parayı Türkiye kazanıyor.”
“Telefonu Amerikalılar yapıyor, parayı Türkiye kazanıyor.” deniliyor ya, aynen öyle.
Peki sonra… Zamanı geldiğinde, ihtiyaç anında, zor zamanda devletimizi neden
yanımızda bulamıyoruz?
Hani büyük devlettik. Nerede büyüklük?
Büyüklük tek başına bir büyüklükse ve vatandaşına bir faydası yoksa ne yapalım o
büyüklüğü.
Yani devletimiz büyük ama bunun bize bir faydası yok durumundayız.
Hatta, tersinden düşünürsek, devlet büyüklüğünü vatandaşını sindirmek, ezmek,
susturmak için kullanıyor demek bile mümkün.
Şimdi…
Büyüklük de izafidir.
Büyüğün büyüğü vardır, en büyüğü vardır.
İyinin iyisi vardır, beterin de beteri.
Önemli olan büyüklük değil, işlevdir.
Önemli olan kemiyet değil, keyfiyettir.
Bugünün dünyasında bir ülkede büyük yollar, köprüler, binalar olduğu için o
devlete büyük devlet denilmiyor.
Yöneticilerin sarayları olduğu için o devlete büyük devlet denilmiyor.
Hatta tam aksine şöyle bir genellemeye gidebiliriz: Bugün dünyada yöneticileri
sarayda yaşayan hiç bir devlet büyük devlet olma vasfına haiz değil.
Soru şu: Bizim devletimiz “büyük devlet” kavramının ne kadarını karşılayabiliyor?
Kim istemez içinde yaşadığı ülkenin büyük ülke, devletin büyük devlet olmasını.
Kim istemez parasının bütün dünyada talep edilen bir para olmasını.
Kim istemez pasaportunun dünyanın en kıymetli pasaportlarından olmasını…
Kim istemez, zorlukla karşılaştığında “Ben Türk vatandaşıyım, arkanda kocaman
bir Türkiye Cumhuriyeti var” diye dosta güven, düşmana korku salmayı.
Bir Türk dünyaya bedel, ama bir dolar 20 lira.
“Türkiye büyük bir devletin adıdır.”
İyi, güzel, tamam, hoş da neye göre büyük?
Ekonomik, siyasal, diplomatik, askeri açılardan, hepsinde ya da herhangi birinde
büyük?
Büyük devlette kibir olmaz.
Büyüklük tevazuyu gerektirir.
Büyük olan büyüklüğünü kendi dile getirmez.
Sözde 2023 yılı ülkenin büyüklüğünün tescillendiği yıl olacaktı. İşte bu deprem
Türkiye’nin büyüklüğünü kendi vatandaşına ve de dünyaya göstermek için büyük
bir fırsat sunuyor.
İşte size fırsat, yıl 2023, gösterin büyüklüğünüzü!