Mahmut Çebi
Zaman yayın hayatına girdiğinde askerdeydim. 1 Aralık 1986’da teskere aldım. O günlerde henüz bir aylık olan Zaman’dan haberim yoktu. Niyetim asker öncesi İzmir’de çalıştığım Sızıntı dergisinde devam etmekti. Fakat elime alıp okuduğum Zaman herkes gibi beni de heyecanlandırdı. Her gazetecilik mezununun hayalidir, beğendiği gazetede çalışmak. Dergiler, hele de haber dergisi değilse bu heyecanı karşılamaz. Yönüm ister istemez Zaman’a döndü. 6 Aralık’ta Ankara Rüzgarlı Sokak’taki Zaman binasındaydım. Hepi topu bir kata sıkış- mış, haber masası ve daktiloların ortak kullanıldığı bir daireden ibaretti gazete. Fakat buna rağmen farklı bir ses olmanın heyecanı, hemen ilk girişte hissediliyordu. Başvurumu yaptım. O zamanlar Fehmi Koru yayın yönetmeni idi. Başvurumuz kabul edildi. Muhabir olarak çalışmaya başladım. Başörtüsü yasağı ilk haberlerimiz oldu. Ba- şörtülülerin eylemlerini izler, görüşür, resimlerini çeker haberlerini yapardık. Kızların mazlum ve mağdur görüntüleri içimizi yakardı. Onların, Ankara Abdi İpekçi parkında yaptıkları açlık grevi en dikkat çeken haberlerdendi. Resimler çektim. Sonrasında kısmen unuttuğum bu olay, sonrasında hayatımın en unutulmaz anılarından bir olmuştu. 1987 Aralık ayında gazete İstanbul’a ta- şındı. Ben dahil bir çok arkadaşım İstanbul’a yerleştik. 1990 yılında evlendim. Zannediyorum 1991 yılı idi. Başörtüsü mü- cadelesi ile alakalı bir dizi dosyası hazırlıyordum. Resim lazımdı. Arşive indim emektar arşivcimiz Hüseyin Gülle’den başörtü eylemi resimlerini istedim. O zamanlar internet yoktu. Dijital resim de yoktu. Herşey fotoğraflardan ibaretti. Resimleri tararken bizim hanıma ve baldıza denk geldim. Meğer Ankara’daki açlık grevi eylemine onlar da katılmış. Hanım benim olsa da resim arşive aitti. Hırsızlık haramdı. Çalışıyor olsak da çalma hakkımız yoktu. El koyamadım. Yine arşivde kaldı. Zaman’a el koyan kayyım dijital hafızayı yok ettiği gibi eğer, basılı fotoğrafları da yok etmediyse o resim hâlâ oradadır. Hayatımın çoğu Zaman’la geçti. Acı tatlı bir çok anılarımız oldu. Allah bize Rüzgârlı Sokak’ın küçük dairesinden göz alıcı medya binalarına taşınmayı nasip etti. Dünyanın bir çok ülkesinde gazete çıkarmak gibi güzellikler bahşetti. Yüzlerce, binlerce başarılı, takdir edilen haberlere imza attırdı. Dünyanın en az tekzip yiyen gazetesinde çalışma şerefiyle şereflendirdi. Şimdi bir sürü şeyler yazılıyor ya, onların hepsine acı acı gülüyorum. Çünkü hepsinin yalan veya abartı olduğunu biliyorum. Takvim’in Yayın Yönetmeni Ergün Diler olsun, şu an çukurda gezen Hüseyin Gülerce olsun, yazmasını teşvik ettiğim ama şimdi üzüntüyle izlediğim Nihal Bengisu olsun ve onlar gibi bir çok isim Zaman’ın yayın toplantılarının bizzat katılımcıları idi. Orada neler konuşulduğunun, belge ve bilgilere nasıl yaklaşıldığının canlı şahidleri idiler. Biz yanlış yaptık. Yanlışlar yaptık. Ama asla kasıtlı kötülük, artniyetli habercilik yapmadık. İçimizde ülkeye bir diktatör getirme heveslisi tek kişi yoktu. Askeri darbelere karşıydık. Onların Türkiye’nin demokratik gelişiminin önünü kesin, azgelişmişliğinin en büyük sebebi olduğuna inanıyorduk. Darbeyi engellemek için hukuki her mücadelenin yapılması gerektiğine inanmayan tek kişi yoktu aramızda… Bugün Zaman Ergenekon sürecinde yaptığı yayınlar yüzünden töhmet altında. Aslında bu 28 Şubat zulmü ile iyice hassaslaşan darbeyi önleme refleksinin bir sonucu idi. Askeri vesayet bitirilse, demokratik Türkiye’nin önü açılacaktı. Bunun için mücadele edilmesi şarttı. Devlet temsilcilerine, AKP’lilere, belge taşıyanlara, gaz verenlere fazla itimat edildi. Hüsnü zan gösterildi. Bu kişilerin askeri vesayeti bitirmek isteyen iyiniyetli kişiler olduğuna inanıldı. Bilinçli olarak ard arda eklenen yargı dalgalarının oluşturduğu toz duman arasında sorgulama, ademi itimat ile olaylara bakma ihmal edildi. Fehmi Koru ve merhum M. Ali Birand gibi tecrübeli gazetecilerin uyarıları dahi duyulmadı. Çok hayallerimiz vardı. Ama hiçbirinde Zaman’ın bugünkü duruma düşeceğini hayal etmedik. Hele de bunun bir İslamcı iktidar tarafından yapılacağına tek bir ihtimal dahi vermedik. Zaman şimdi kayyım elinde can çekişiyor. Dün tirajına baktım 2500’e düşmüş. Büyük ihtimal ölecek. Tarihe gömülecek. Hiçbir şey boşuna değildir. Yaşanan tecrü- be, yenilen kazık ve alınan derslerle toprağa bir tohum olarak düşen Zaman, “demokrasiden dönüş yok” parolasıyla, inşallah, yarınlarımızdaki binlerce ideal gazetecinin ilham kaynağı olacaktır