Pankreas kanseri ile boğuşurken, eski sınıf arkadaşının rejimi tarafından bir gece ansızın terörist ilan ediliveren ve tedavisine devam edebilmek için yurtdışına çıkarak, merhum Nâzım Hikmet’lerin, Mehmet Akif’lerin, Ahmet Kaya’ların hazin kervanına katılan Cemal Uşşak Ağabeyin başına gelenler bu hafta tekrar medyaya yansıdı. Cemal Ağabey’le ilk defa yaklaşık 20 yıl kadar önce karşılaştım. Heyecanlı ve genç bir akademisyen olarak, ona Hikmet’le ilgili yapılmış bazı İngilizce çalışmaları götürmüş, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda (GYV) bu tür eserleri barındıran mini bir kütüphanenin dünyanın her yerinden gelen araştırmacılar için faydalı olacağını anlatmıştım. O gün bugündür, bir tane falsolu sözünü ya da hareketini ne gördüm ne de işittim. Kendisini ve karakterini anlatmak ve takdir etmek benim haddime düşmez ama siz okurlar benim haddimi bilememelerime alışkınsınız. Her zamanki gibi bir iki yanlış kelam edeyim ki bu işlerin ustaları doğrusunu göstersin.
Cemal Abi, evrensel insani değerler, hoşgörü, diyalog, herkesi kendi konumunda kabul etme, çoğulculuk ve “medenilere galebe ikna iledir” felsefesine sahip olan GYV’nin insana dönüşmüş halidir. Daha doğrusu, Cemal Uşşak’ı bir kuruma dönüştürelim deseniz, ortaya GYV çıkar. Cemal Abi ile ya dünyanın dört bir yanından gelen farklı misafirleri beraber ağırladık, ya dünyanın farklı yerlerine beraber gittik ya da o meşgulse onun yerine ben gittim. Yunanlı Ortodoks rahipten ABD’li akademisyene, İngiliz mühtediden, Arap tarikat ehline, Pakistanlı seküler aydından, Türk ateist entelektüeline kadar benimle Cemal Abi hakkında konuşan ve ona iştiyakla selam söyleyen herkesteki sevgiyi hissettim. Önemli bir solcunun, yine pek değerli solcu oğlunun “Cemaat’teki herkes Cemal Uşşak gibi olsa, ben de Cemaatçi olurdum” deyişini asla unutamam.
Hilmi ile, nezaketi ile, bilgisi ve hikmetli halleri ile, yumuşaklığı ve cana yakınlığı ile Cemal Uşşak’ı gören Hz. Cemal’i hatırlar.