15 Temmuz darbe girişimi fırsata mı çevriliyor? AKP ve Cumhurbaşkanı açısından baktığımızda bu soruya evet demeliyiz. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eniştemden öğrendim diyerek, Allah’ın lütfu olarak gördüğü başarısız darbe girişimi bahane edilerek, Hizmet Hareketi ve Türkiye’de cemaatlerin bitirilmesinin yolunun açıldığı ortaya çıkıyor. Yani aynı Doğu Perinçek’in, 2014 yılında Silivri Cezaevi çıkışında ‘‘cemaatlerin ve tarikatların kökünü kazıyacağız’’ dediği oluyor. Gerçektende 15 Temmuz’dan sonra ilan edilen OHAL ve çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) yaşanan hukuksuzluklar, cadı avı, işten çıkarmalar, mağduriyetler, işadamlarının mallarına ve işyerlerine çökmeler vicdanları sızlatıyor. Darbe sonrası 16 bin kişi tutuklandı, 20’ye yakın üniversite binden fazla okul, binden fazla dernek, hastane ve çok sayıda STK kapatılarak mallarına el kondu. Bu kadar acımasızlıkların yaşanması bir tarafa, darbe girişimi bahane edilerek 17-25 yolsuzluk operasyonlarının da kumpas olarak tanımlanıp, kapatılmasının yolunun açılmasına dayanak olması yönüyle, 15 Temmuz darbe girişimini lütuf olarak yorumlayanları yadırgamamak lazım.
Başarısız darbe girişiminin, ülkede bundan sonra daha güzel bir demokrasi anlayışına vesile olması ve hayata geçirilmesi beklenirken bu fırsat, 17-25 Aralık’ın devamı olarak ‘Biz bu cadı avını yapacağız, bu da böyle bilinsin’ diyen zihniyet tarafından kişisel kin, nefret ve intikam arzusunu pekiştirme yolunda kullanıldı. İşte bu durum; ‘‘Bir ülke için en tehlileki şey, suça bulaşmış bir diktatörünün olmasıdır. Böylesi bir kişilik artık memleketin sorunları ile ilgilenmez. Onun bütün derdi o suça bulaşmışlığın getirdiği korunma refleksi ve bunun gerektirdiği savaşçı politikalardır’’ diyerek, şu andaki Türkiye’nin bu hal içerisinde olduğunu dile getirenlerin haklılığını ortaya koyuyor.
17-25 Aralık’tan sonra paralel yapı yatfası ile ‘Hizmet Hareketi’ ile arasına mesafe koymayan herkesi göz altına alma, tutuklayıp, hapse atmayı hangi hukuk kuralları ile bağdaştırabiliriz ki! Madem Hizmet Hareketi ve mensupları ile, bahsedilen tarihten sonra arasına mesafe koymayanlar suçlu ilan ediliyor, 2016 yılı üniversite tercih rehberinde darbe girişimi sonrası kapatılan üniversiteler yok muydu? Kapatılan özel okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyetlerine devam etmiyorlar mıydı? Daha bundan bir iki hafta önce Avustralya’da bir caminin din görevlisi soruşturulmak üzere Türkiye’ye çağrıldı. Suçlamalar arasında Sızıntı Dergisi’ne abone olması da var deniyor. Halbuki, Sızıntı Dergisi 1979 yılından beri yayınlanan ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tavsiye edilmiş 825 bin civarındaki tirajı ile Türkiye’de en çok okunan aylık bilim dergisidir. Şimdi Bakanlığın tavsiye ettiği bu dergiyi okuyan veya abone olanlar nasıl suçlu oluyor, anlaşılır gibi değil?
Daha ilk günden darbe sonrası hukukun yok sayılması, adaletin işletilmemesi ve kaos ortamına girileceği endişelerini dile getiren bazı kurum ve kuruluşlar ile yazarlar bu endişelerinde haklı çıkıyorlar. Mesela Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) darbe girişiminden hemen bir gün sonra yaptığı basın açıklamasında şu ifadelere yer vermişti; ‘‘Bu darbe girişimi kadar, hatta söz konusu girişim önlenmiş olduğuna göre, en az onun kadar tehlikeli olan bir başka olgu daha mevcuttur ki, o da bu girişimin bahane edilmesiyle ülkede yeni bir otoriterleşme dalgasının yükselmesi ihtimalidir. Bu kabul edilemez. Türkiye’nin AKP yönetiminde geçen son 14 yılı, demokratik tüm kurum, kuruluş, ilke ve teamüllerin büyük tahribata uğradığı bir dönemdir. Bu gerçek göz önüne alındığında dün geceki darbe girişiminin, yeni diktatöryal uygulama ile düzenlemelerin gerekçesi ve başlatılacak cadı avlarının da meşruiyet kaynağı haline getirilmesi ihtimali yüksektir’’ şeklindeki açıklaması tamda bugünleri tarif ediyor.
Furkan Vakfı başkanı Alparslan Kuytul’da 15 Ağustos’da yaptığı konuşmasında, darbeden sonra özellikle de son iki haftadır bütün TV kanallarında sürekli cemaatler aleyhinde yayınlar yapıldığı tüm cemaatleri reddeden konuşmalara yer verildiğini söyledi. Kuytul Hoca, darbe bahanesiyle cemaat kavramına düşmanlık yerleştirilmek istendiği ve bunun İslami faaliyetlerin tamamının bitirilmesi için hazırlanmış bir tuzak olduğuna dikkat çekti. AKP’li yazar Sait Çamlıca’nın gönderdiği twitlerden de, iktidarın asıl hedefinde cemaatlerin olduğu anlaşılıyor. Hizmet Hareketi’ne ait kurumlara el konmasını büyük bir sevinçle takipçileri ile paylaşan Çamlıca, doğrudan Süleyman Efendi Cemaati’ni hedef alarak, twitter hesabından; Yarın Cuma! Bakalım Süleymancılar Cuma Namazını camide mi kılacak Talebe Yurdunda mı? Çevrenizde ki yurtlara iyi bakın! Yeni açılan İmam Hatip’lerin yurt ihtiyacını gidermek için Süleymancıların Talebe Yurtlarını İmam Hatip öğrenci yurdu yapsa devlet keşke. Çocuklarınızın din tüccarları tarafından kullanılmasını istemiyorsanız, din eğitimini almaları için imam hatiplere gönderin” diye yazdı. Yeni Asya Gazetesi Editörü Kazım Güleçyüz ise ‘Faruk Köse’ye göre, cemaatlerin feshedilip STK’lara dönüştürülmesi için—nasıl olacaksa—yasal ve idarî tedbirler dahi konuşuluyor! Kemalistler bunu yapmak için her yolu denediler, ama başaramadılar. Şimdi aynı şey “dindar” siyasetçilere mi yaptırılmak isteniyor? şeklinde yazdığı köşesinde cemaatlerin hedefe konmasına değinmişti.
Yazıyı, Emre Kongar’ın İktidar 15 Temmuz’u istismar ediyor başlıklı yazısından kısa bir alıntıyla bitirelim ‘‘Bütün eylem ve söylemler, AKP’nin ve Erdoğan’ın 15 Temmuz sonrasında “daha uzlaşmacı”, “daha demokratik” olduğu, (olacağı) varsayımlarını tuzla buz ediyor! 1968 yılından beri (yarım yüzyıldır) yazmaktan, söylemekten dilimde tüy bitti: “Her türlü şiddet eylemi, darbe teşebbüsü, darbe, faşizme hizmet eder!” Ve faşizm her seferinde “Demokrasiyi korumak” diye yutturulur! z.polat@yepyeni.zamanaustralia.com.au