Türkiye’de 15 Temmuz’daki darbe girişiminden bir hafta sonra, Fransa’nın en önemli gazetelerinden Le Monde, “Türkiye’nin gidişatı” hakkında editöryel bir yazı yayımladı.
Le Monde’da yayınlanan “Türkiye: Darbe sonrası endişe verici gelişmeler” başlıklı yazı şöyle:“Türkler askeri bir diktatörlüğe düşmekten kaçarken, anti demokratik otoriter bir rejimin kucağına mı düşmekte? Bu soru, 15 Temmuz’da girişilen darbenin bastırılmasından bir hafta sonra, Türkiye’nin müttefikleri Avrupa ve ABD tarafından olduğu kadar demokrat Türkler tarafından da soruluyor.
NATO üyesi kilit öneme sahip bir ülkenin bugün nasıl da kırılganlaştığı ve istikrarsızlaştığı sorusu gündemde. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından uygulanan baskı öyle bir seviyeye ulaştı ki, bu rejim ile demokrasi arasında kalan pamuk ipliğinin, olup bitenlere dayanamayacağı korkusu vardı.
Amerikalılar ve Avrupalılar, acımasız darbenin zaferinin, kanlı bir iç savaş doğurabileceğini söylemekte haklılar ve böyle bir gelişme zaten IŞİD ve PKK ile mücadele etmekte olan bir ülkede uçuruma atlamayı temsil ediyordu.Amerika, hiç olmadığı kadar Suriye ve Irak’ta cihatçılarla mücadelesinde bu ülkeye ihtiyaç duyuyor. AB göçmen krizi nedeniyle Türkiye ile anlaşma imzaladı. Batılılar arasında ‘reel politik’ hakim olacaktır.
Orta vadede ise, sorular çok fazla: Uzun süre Putin modelini izleyen bir rejimle müttefik kalabilir miyiz? Generallerin 3’te 1’i, yüzden fazla general demek, tutuklandı. Binlerce hakimin ve askerin başına da aynı şey geldi. 20 bin öğretmen ve 1,250 üniversite profesörü işyerlerinde avlandı.Sayın Erdoğan, darbenin yükünü, kendi politik yükselişine eşlik eden, ancak 1999 yılından bu yana Amerika’ya sığınan, 75 yaşındaki imam Fetullah Gülen’e yüklüyor. Ama Gülen bunu reddediyor. Gülen’in sempatizanlarının eğitim ve kamuda fazla sayıda olduğu doğru. Ama bu girişim, Erdoğan’ın bütün ülkeyi partisinin (AKP) çizmeleri altına alması eğilimine doğru gidebilir. Darbe, Erdoğan’a uzun süredir hayal ettiği başkanlık sistemini parlamento çoğunluğu olmaksızın getirmesini sağlayabilir.
Halbuki Cumhurbaşkanı başka işaretler verebilirdi. O korkunç gecede tüm muhalefet partileri yanında yer almıştı. Özellikle kendisinin sürekli saldırdığı, işkence ettiği Kürtler’in partisi HDP. Üstelik, onun basın özgürlüğüne karşı geçen ay yaptığı saldırıdan kaçmayı, hala özgür kalmayı başaran tek televizyon kanalı aracılığıyla darbeye karşı bir çağrı başlatması mümkün oldu. Bir devlet adamının davranışı, bütün muhalefeti bir araya getirerek darbe sonrasını yönetmek olurdu. Ama Erdoğan tam tersini yapıyor: İktidara AKP’nin tümüyle el koymasını seçti.
Kötü işaretler birikiyor: Abartılı bir paranoya içinde bir rejim ve onu izleyen basın, Barack Obama’yı darbenin arkasında olmakla suçluyor; idam cezasının geri getirilmek istenmesi, zaten var olan onbinlerce insana ait yakalama listeleri, bunların hiçbir yasal süreçten geçirilmemesi… Sayın Erdoğan şüphesiz, ordunun bir bölümünün kalkıştığı çılgın maceradan güçlenerek çıkacaktır. Ama onun bu tavrı Türkiye’yi zayıflatmaya devam ediyor.”