Bir neticeye ulaştım mi?
Şimdilik hayır.
Yapabildiğim şey büyük fotoğrafın karelerini belirlemekten ibaret.
Eksik olan daha çok kare var.
Mevcut karelerin bazıları siyah-beyaz ayırımı içinde net olsa da bazıları hala flu.
Mevzu cemaat, hareket, paralel devlet yapılanması ve terör örgütü nitelendirmeleri etrafında dönüyor.
15 Temmuz’u hemen takip eden günlerle, çoklarının “karşı darbe” diye adlandırdığı darbe girişimi bahanesiyle kamudan uzaklaştırmalar, gözaltı ve tutuklumalar, kapatılan kurumlara bağlı olarak söylemler değişiklik arz ediyor.
İlk günlerde açık-seçik ve net bir biçimde “bu işi cemaat yaptı” diyenler, yukarıda bahsettiğim karanlık noktaların hala aydınlanmaması, darbe girişimini önlemek adına alınmayan tedbirler ekseninde cevaplanamayan sorular ve nihayet sözünü ettiğim kıyımlar nedeniyle şimdilerde daha farklı söylem peşindeler.
Ama’lar, fakat’lar, lakin’ler devreye girdi.
“Bu işi cemaat yaptı ama…”
“Hiç şüphem yok, bunun altında cemaat var fakat…” bugünlerde çok sık duymaya başladığımız cümleler oldu.
Devlet yetkililerinin beyan ve iddialarına inanmışlıktan ya da düşmanlıktan, önyargılardan hareketle pervasızca başlayan suçlamalar, ithamlar şimdilerde mahcup bir eda ile ifade edilmeye başlandı.
Özellikle cemaate ait kurumların bütünüyle kapanması, mal varlıklarına el konulması, adı terör olarak değiştirilen paralel torbasına ilgili ilgisiz herkesin doldurulması bu mahcup edanın gerekçesini teşkil ediyor bana göre.
Bir başka anlatımla, 1970’li yıllardan başlatıp, “Önce dini bir cemaatti; yurt dışı açılımları ile sivil ve sosyal bir hareket oldu; devlet mekanizmasında çalışan elemanları ile devlet içinde bir devlet haline gelerek paralel yapılanmada bulundu ve nihayet son darbe girişimi ile teröre destek verdi” söylemlerine itirazlar başladı.
Paralel devlet ve terör ithamlarında somut deliller ve adil yargılama ön plana çıkartılırken, cemaat ve sivil toplum kuruluşu saflarında yerlerini alan insanların masumiyetlerini ikrar ağırlık kazandı.
Söz konusu tasnif doğru kabul edilerek ayırımın net bir biçimde yapılması, kurunun yanında yaşın yanmamasının gerekliliği yüksek sesle dile getirilmeye başlandı.
Bunu ifade için zaten devrede olan “cemaat-örgüt” kavramları daha ağırlıklı olarak vurgulandı ve vurgulanıyor.
Kısaca söylenen şey; “örgüt ile mücadeleye sonuna kadar devam ama cemaate dokunulmamalı.”
Doğru mu buraya kadar söylenenler?
Genel manzaraya bakılacak olursa halkın büyük bir kısmı bu söylemi satın almış sonucunu çıkartabiliriz.
Ama ben ihtiyat payının bırakılması gerektiğine inanıyorum.
Acele karar vermemeli hiç kimse.
Darbe girişimine ait karanlık noktalar aydınlatılmadan, kafa karıştıran sorulara net cevaplar verilmeden, somut delillerle mesele bütün çıplaklığı ile ortaya konmadan hüküm vermemeli.
Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki at izi ile it izi birbirine karışmış.
Mert ile namert aynı maskeyi takmış.
Sıdk ile kizb aynı çarşıda aynı şahıslar tarafından satılır hale gelmiş.
Ve bütün bunlar birlik ve beraberliğe, karşılıklı güven ve dayanışmaya en çok ihtiyacımız olan zamanda pazar bulmuş.
Haktan inayet ola.
İnşallah gerçekler bütün netliği ile dünyada açığa çıkar.
Biz de neyin hak neyin batıl, kimin doğru kimin yalan söylediğini görürüz.
Diyelim ki olmadı; tavsif ettiğimiz manzara biz ölünceye kadar gerçekleşmedi.
Ne gam!
Ahiret var.
Hesap var.
Mizan var.
Cehennem var.
Ve tabii ki Allah’ın adaleti var.
Bediüzzaman gibi diyelim ve bitirelim isterseniz: “Zalimler için yaşasın cehennem.