Ernesto Che Guevara, 14 Haziran 1928’de Arjantin’in Rosario şehrinde, İrlanda asıllı bir baba ile İrlandalı-İspanyol karşımı bir anneden dünyaya gelmiştir. 1953 Mart ayında Tıp Fakültesini bitirip doktor olmuştur.Devrimci görüşlerinin peşinde ülkeleri dolaşırken Meksika’ya geçince Fidel Castro ve arkadaşları ile tanışarak Küba devrimcileri arasında yer almıştır. Uzun mücadeleleri sonrası, 9 Ekim 1967’de Bolivya’da öldürülmüştür. Ölümünden sonra Che Guevara, dünya üzerindeki sosyalist devrimci hareketlerin sembolü haline gelmiştir.
Benim ilgimi çeken tarafı, onun Fransız şair Baudelair’e karşı tutkusu ve Neruda’ya hayranlığı yanında, Müslüman şairlerden meşhur Ferezdak’a karşı olan ilgisidir.Ferezdak, Emevîler döneminin meşhur şairlerindendir. Dindar bir Müslüman değildir. Ancak babasından devraldığı cömertliğini ömür boyu sürdürmüştür. Göz dağlarına ve hapislere rağmen Efendimiz (S.A.S.) ve Ehl-i Beytine karşı derin sevgisini ifade etmekten geri durmamıştır. Bilhassa, Efendimizin (S.A.S.) torunlarından Zeynelâbidin Hazretlerini övdüğü meşhur kasidesi, edebî zirvede bir şaheserdir:
Abdül Melik’in oğlu Hişam, babası hayatda iken hacca gitdiğinde, izdihamdan dolayı Hacer-i Esved’e ulaşamadı. Zemzem kuyusunun yanında oturdu. Şam’ın ileri gelenleri de etrafında idi. Kalabalığı seyrediyordu. Kalabalığın arasından birdenbire Zeynel-Abidin Hazretleri göründü. Hacer-i Esved’e yöneldiği zaman, insanlar büyük bir saygı ve ta’zim ile ikiye ayrılıp kendisine yol açdılar. Bu hali gören Şamlılar: “Bu kim?” diye Hişam’a sordular. O, hırsından ve kibrinden, tanıdığı halde “Bilmiyorum” dedi.
Orada bulunan meşhur şair Ferezdak bunu duyunca: “Bilmiyor musun? Ben onun kim olduğunu sana anlatayım” dedi ve irticalen, meşhur şiirini söyledi (Meâlen):
O öyle bir kimse ki, yer onu yürüyüşünden tanır,
Onu Beytullah tanır, Hıll u Harem tanır.
Bu zat Allahın kullarının en hayırlısının oğludur,
O öyle bir zat ki, hem takî hem nakî, hem tâhir, hem alem(bayrak) dir.
Bir Kureyşli onu gördüğü zaman şöyle der:
Bu Zâtın keremi karşısında kerem erir yok olur.
Arab ve Arabın gayrı müslümanların ulaşamadığı, lezzetin zirvesine ulaşan odur.
Eğer bilmiyorsan! O Fâtımanın oğludur, Allah’ın nebileri onun ceddi ile hitam buldu.
O öyle bir sülaledir ki onları sevmek din’dir,
Onlara buğzetmek küfürdür, Onlara yakın olmak himaye ve necâtdır.
Hiçbir cömert onların cömertliğine erişemez, hiçbir kavim onların keremine yaklaşamaz.
Hüdâ‘nın nuru onun yüzünden zâhir olur,
Güneşin nurunun karanlığı aydınlatdığı gibi.
O, Allah‘ın Resulünden çıkan bir filizdir,
Unsuru tertemiz, ahlakı yüce, fazileti benzersizdir.
Sayıya girmeyen ehl-i ittikanın imamı, onlardır,
Arzın hayırlıları kimdir, diye sorulsa, onlardır.
Onu tafdil eden ve şereflendiren Allahu Azimüşşandır,
Levh-i mahfuza, kalem bunu böyle yazdı.
Allah’ın zikrinden hemen sonra onların zikri gelir,
Her şeyin başlangıcı onlarla, sonu yine onlarladır.
Allah’ı tanıyan herkes, bu zatın velayetini tanır,
Bu ümmet, dinini onunu evinden aldı.
Onlarla başlayıp onlarla bitmeyen dualar kabul olmaz,
Onlara salavat getirmeden kılınan namazlar kabul olmaz.
Hişam bu şi’iri duyunca gadablandı ve Ferezdak’ı hapsetdi.
İmam Zeynel-Abidin (A.S.) Ferezdak’ın yanına gitdi gönlünü aldı ve ona on iki bin dirhem verdi ve “Bizde daha fazlası olsaydı verirdik” dedi. Ferazdak: “Ben bu medhiyeyi Allah içün yapdım, para için değil” dedi ve parayı geri vermek istedi. Hz. İmam: “Biz Ehl-i Beyt verdiğimizi geri almayız” dedi. Ferezdak da kabul etdi.
Şeyhul Haremeyn Ebu Abdullah’il Kardi şöyle dedi: “Ferezdak’ın Allah yanında hiçbir ameli olmasa, bu şiir ile Cennete girer. Zira, zalim sultanın yanında hakkı söylemek ibadetdir.