Darbe girişiminin hemen ertesi günü hiçbir gerekçe ortaya konulmadan tutuklanan hakim ve savcıların aileleri de büyük travma yaşıyor.
yargiicinadalet.com sitesine gönderilen mektuplardan birinde hakim olan anne ve babası tutuklanan bir gencin anlattıklarına yer veriliyor.
15 Temmuz günü yapılmak istenen darbe girişiminin ertesi günü evlerinden alınarak götürülen karı-koca iki hakimin götürülüşlerini gören “adı bende saklı” oğullarının feryadı içimi yaktı:
İşte o mektup:
Bana Annemi geri verin!
Annem, babam, küçük kardeşim ve ben, haftasonu olduğu için, evi temizledikten sonra bir alışveriş merkezinde D&R kitap mağazasına giderek kitap almayı planlamıştık . Döndüğümüzde annem bize en sevdiğimiz yemek olan kıymalı bulgur köftesi yapacaktı. Haftaiçi işleri çok yoğun olduğundan bu yemeği hafta sonuna bırakmıştı. Dışarı çıkmak için hazırlanırken, kapımız çalındı. Polisler gelmişti. Annem ve babamın adliyede nöbetçi hakim olduğunu bilmiyordum, galiba evrak imzalamaya geldiler diye düşündüm. Ama gelenler bu sefer önceden olduğu gibi saygılı bir tutum içinde değillerdi; bakışları ve tavırları sertti. Annem beni kardeşimin olduğu odaya gönderdi.
Polisler evimizi kaba bir şekilde arıyorlardı. Kardeşim bir ara bana “abi polis amcalar ne arıyorlar, bir hırsız bizim evde mi saklanıyor?” diye sordu. O an kendimi çok kötü hissettim. Annemlerin bakışlarından sanki kötü bir şeyler olacağını anladım. Sonunda arama bitmişti. Ama bir terslik vardı; polisler annemi ve babamı kelepçeliyorlardı. Bir anda boğazım ağrımaya başladı. Yutkunamıyordum. Kardeşim koşarak anneme sarıldı. Ama polislerden birisi kardeşimi annemden uzaklaştırmaya çalıştı. O zamana kadar bakışlarıyla bana rahat olmamı telkin eden annem hıçkırarak ağlamaya başladı. Kardeşim zaten ağlıyordu. Babam devreye girerek “aslan çocuklarım, üzülmeyin, bunu atlatacağız.” dedi. Sonunda polisler evimizden gidiyorlardı ama yanlarında anne ve babamı da götürerek gidiyorlardı. Annem bana korkmamam gerektiğini, bir yanlışlık olduğunu, geri geleceklerini, anneannemi aramamı söyledi. Ve gittiler. Kardeşim ağlıyordu. Ona ağlama derken bende ağlıyordum. Başka bir şehirde olan dedem ve anneannem ancak gece gelebildiler yanımıza. Ben kardeşimi çoktan uyutmuştum. Dış kapımıza sık sık baktım, babam ve annem gelir mi diye.
Babamı aldılar kanatlarımı kopardılar. Annemi aldılar nefesimi kestiler. Zaman zaman nefes alamadığımı hissediyorum. Ben annemle sadece bir gece ayrı kalmıştım. Oda kardeşimi doğurduğu gece. Annemin çok işi olsa da, eve gelince hızlı bir şekilde yemeğimizi hazırlar, derslerimizi takip eder, yatağa gittiğimizde başımızda beklerdi. Bizimle sohbet eder, güzel hikayeler anlatır, bir de güzel sesiyle şarkı söylerdi. Dünyanın en mutlu çocuğu olduğumu düşünürdüm. Şimdi ise dünyanın en üzgün çocuğu benim. Onsuz nasıl uyuyabilirim, nasıl gülebilirim?
Bana annemi geri verin.
Bazen ya kardeşimi de götürürlerse diye korkuyorum. Kardeşim geçen akşam bana “abi seni de polisler götürür mü? Seni götürürlerse ben ne yaparım?” dedi. Annem ve babam götürülmeden bir önceki akşam, annem ve küçük kardeşimle bir oyun oynamıştık. Oyun şöyleydi; ben bir kağıda aklımdan geçen kelimeyi yazıyordum, annem ve kardeşim tariflerime göre, yazdığım kelimeyi bulmaya çalışıyorlardı. Sıra kardeşime geldi. O da birşeyler yazdı. Tarifine göre ben kelimenin ışık olduğunu söyledim. Ama değilmiş. Annem “güneşışığı” dedi. Kardeşim bulamadığımızı yaklaştığımızı söyledi. Biz yine bulamayınca da, yazdığı kelimenin “anne” olduğunu, çünkü annemizin bize ışık verdiğini söyledi. Annem çok duygulandı. Şimdi ışığımız annemiz yok. Yanımızda olsaydı kardeşim ve beni uyutacaktı. Bana en sevdiğim yemeği yapacaktı. O işteyken okuduğum kitabı akşam ona anlatacaktım. Babamı ve annemi çok özlüyorum. Söz veriyorum, geri geldiklerinde onları hiç üzmeyeceğim. Gelsinler ve evimizin neşesi kardeşim ağlamasın. Artık ben de anneannem ve dedemden saklanarak gizli gizli ağlamak istemiyorum. Boğazım ağrıyor, ne zaman üzülsem boğazım ağrıyor. Bana annemi ve babamı geri verin.