Birinci Dünya Savaşı’nda ülkemizde her evden bir veya birkaç insan harbe katıldı. Mesela kardeş olan dedemlerden en büyükleri Ali Onbaşı, Çanakkale’ye gitti yaralanıp geldi.
Onun küçüğü dedem Abdullah Çavuş Filistin, Şâm bölgesinde savaştı. Onun küçüğü Rasih amcam da Kanal Savaşı’nda bulundu… Daha sonra da İstiklâl Savaşı’nda da askerlik devam etti; İstiklâl Madalyaları aldılar. Nedense bunlar içinde Çanakkale direnişinin yeri ayrıdır. Çanakkale’nin hatıraları hiç bitmez!.. Zihinlerde yer etmesi için, bir öğretim üyemizin geçtiğimiz sene ortaya koyduğu tesbitleri Anadolu Ajansı’na dayanarak aktarmaya çalışacağım:
Çanakkale Savaşları’nda esir düşen ve Türk askerinin misafirperverliği sayesinde hayatta kalan Avustralyalı subay, savaştan 30 yıl sonra geldiği Türkiye’de misafir olduğu evde, duvara asılı resmi görünce bir hayli şaşırır, çünkü, o resimdeki kişi, kendisini esir alan 57. Alay’ın Komutanı Hüseyin Avni Bey’den başkası değildir.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Muhammet Erat geçen sene AA muhabirine yaptığı açıklamada, Çanakkale Kara Savaşları sırasında çok ilginç olayların yaşandığını söyledi.
Bu ilginç olaylardan birinin, savaşın bitmesinden yaklaşık 30 yıl sonra, Çanakkale’yi ziyaret etmek isteyen bir subayın anlatımıyla ortaya çıktığını dile getiren Erat, “Bu subay, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tekin Arıburun’un babası 57. Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey’in esir aldığı subaylardan birisidir. Arıburun, savaştan 30 yıl sonra da bu subayı tesadüfen misafir etmiştir.” dedi.
1945 yılında eşiyle birlikte Çanakkale’deki savaş alanlarını gezmeye gelen Avustralyalı subayın, o yıllarda savaş alanlarının yasak bölge olması dolayısıyla, izin almak için Genelkurmay Başkanlığı’na müracaat ettiğini ve kendisine, Hüseyin Avni Bey’in oğlu Arıburun’un yardımcı olduğunu belirterek, ‘’Tekin Arıburun, o günlerde Genelkurmay Başkanlığı’nda Hava Dairesi komutanıdır, aileye 3 gün izin alır. Arıburun, Avustralyalı aileye, Çanakkale’yi gezdikten sonra Ankara’da evinde onları misafir etmek istediğini söyler.’’ diye konuştu. Tekin Arıburun’un, babası şehit düştüğünde 8 yaşlarında olduğunu kaydeden Erat, Avustralyalı subayın, Paşa’nın evine konuk olmasıyla yaşanan olayı şöyle aktardı: “Anzak subayı, 3 gün sonra eşi ile Çanakkale’den Ankara’ya döner. Tekin Paşa onları karşılar ve evine götürür. Misafirleri salondayken ikramda bulunmak üzere mutfağa gider. Her şeyden habersiz olan Tekin Paşa, salondan İngilizce ‘Bu komutan bizi esir almıştı’ cümlesini duyar. Duvarda babasının üniformalı resmi bulunmaktadır. Tekin Paşa, 30 yıldır babasının arkadaşlarından savaşta yaşananları dinlemektedir: ‘Çıkarmadan sonra esir alınan iki Anzak subayı 57. Alay Komutanı Avni Bey’in çadırına getirilir, tir tir titremektedirler. Alay Komutanı bilgi alabilmek için onlara ikramda bulunur. Onların üzerinden tabanca, dürbün, İncil gibi eşyaları alınır, başka hediyeler verilir. Titremeleri yine de devam etmektedir.’ Bu anlatılan hatıralar Tekin Paşa’da canlanır. Hemen salonda bulunan bir dolaptan fildişi kaplı İncil’i, tabancayı ve dürbünü çıkarır. Misafir, eşyalarını görünce şaşırır. Tekin Paşa ‘Babamın çadırında neden saatlerce tir tir titrediniz’ diye sorar. Misafir subay, ‘Bakın bugün hayattayım. Diğer arkadaşım da Avustralya’da yaşamaktadır. Babanız bize misafir gibi muamelede bulundu. Bugünümüzü ona borçluyuz. Çadırında bu asil muameleden sonra hicap duydum, bizzat babanıza söyleyemedim, fakat bizi esir alanlara işaretle anlatmıştım. Şimdi size burada anlatıyorum. Çıkarmadan bir gün önce Limni Adası’nda bizlere hitap eden ordu komutanı ‘Sakın Türklere esir düşmeyin, ölene kadar çarpışın. Türkler yamyamdır, sizi yerler’ dedi. Bizler de, o gün çadırda yeneceğimiz saatleri bekliyorduk. Ancak, Türklerle harp etmekle asil bir milleti yakından tanımış ve vatanları için ne büyük fedakarlıklara katlandıklarını görmüştük.” der.
Muhammet Erat, anlatılan olayların Türk askerinin savaş kurallarına bağlı ve hoşgörülü olduğunu ortaya koyduğunu kaydetti.
Zaten bizleri yanlış tanıyanlar da şaşırtan bu özellikti. Bu özellik ve güzelliği de bize bahşeden her konuda adalet ve merhamet esaslarını belirleyip ortaya koyan İslâmiyet’tir.