Allah’a, fıtrata ve İlahî; prensiplerin kırmızı çizgilerine isyan eden taşkın Pompei halkının üzerine M.S. 79’da Vezüv, 1300 metrelik yukarıdan 1,5 km çaplı kraterinden lâv akıttı.
Hâli vakti yerinde olanlar, nasıl olsa döneceğiz diyerek kölelerini eve bağlayıp kaçmaya başladılar. Ama ağır gazdan ve kabaran denizden kurtuluş imkânı bulamadılar. Vezüv, daha sonra ateş topları atmaya başladı. 48 saat süren bombardımandan sonra Pompei, 12 metre kül altında kaldı. Şehrin en yüksek binası 7-8 metrelerde kalıyordu. Onun için hiçbir yer görünmez oldu. Asırlar üzerinden geçti ve Pompei unutuldu gitti. Ama 17 asır aradan sonra bir çoban tarihi bir esere rastlamıştı. 19’uncu yüzyılın ortalarında başlayan ve günümüzde de halen devam eden arkeolojik kazılar neticesi Pompei’nin geçmişi parça parça gün ışığına çıkarılıyor.
Yaklaşık 2000 yıldan beri suskun duran Vezüv, “İbret Dağı” diye isimlendirilmektedir. Çünkü lâv ve kül felâketi bu günahkâr toplumu anî; bir şekilde yakalamış, her şey 2000 yıl öncesinde olduğu gibi kalmış, âdeta zaman dondurulmuş ve koskoca Pompei şehri bir zaman kapsülünün içine hapsedilmişti.
Üzerlerindeki kalın perde açılıp zaman kapsülünden dışarıya çıkarılınca her şey ortaya çıkmıştı:
Yemek yiyen bir aile, o andaki gibi aynen taşlaşmıştı.
Sapıklıkları esnasında taşlaşmış pek çok çift bulunmuştu. Bunların bazıları aynı cinstendi… Ama hepsinin yüzlerinde şaşkınlık ifadesi vardı.
Ocaktan indirilmemiş bir domuz yavrusu, fırından çıkarılamamış ekmekler, sırtlarındaki mücevher çuvallarıyla sokak kapısını açmaya çalışırken yığılıveren kadınlar ve erkekler… Şehir kapısı önünde üst üste yığılmış cesetler… Bir zengin evinde cenaze şölenine katılan ve yerlerinden kalkmaya fırsat bulamayanlar… Hepsi de yaşadıkları son anları dondurulmuş bir şekilde duruyor. Yazıcı dükkanında balmumu tabletler, kitaplıktaki papirüs tomarları, hamamlarda kaşağılar, ev ve dükkan kapılarında sahiplerinin isimleri aynen duruyor. Bir duvarın üstünde “Sodom ve Gomore” yazısı kazınmış vaziyette… Başını kolları ile korumaya çalışan ve o şekilde kalıplaşan adam… Belli ki, yanardağın püskürmesi sırasında saçılan kızgın taşlardan ve maddelerden dehşete kapılmış, sonra da yıkılan evinin molozları altında ezilmiştir. Diğer birisi ise, yüzüne bir örtü çekmiş olarak evinin bir köşesinde bulunmuştur. Onun da boğucu gazlara ve küllere karşı korunmaya çalıştığı bellidir. Yine bir grup insanın tam bir panik içinde kaçmaya kalktıklarını gösteren diğer bir kalıp ele geçmiştir. Başka bir kalıplaşmış köpek ve insan şeklinden anlıyoruz ki, köpek aç kaldığı için kendisinden önce ölen sahibinin cesedini parçalayarak yerken can vermişti. Öte yandan başını Vezüv’e doğru çevirmiş ve elini havaya kaldırmış olarak kalan bir kadının yüzündeki dehşet ifadesi, üç gün sürmüş olan bu felâketin nasıl bir kâbus hâlinde cereyan ettiğini gayet açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bütün bu olanlar Kur’an-ı Kerim’in şu ikazını hatırlatmalıdır:
“Allah’ın sizi yerin dibine geçirmesinden emin mi oldunuz? O zaman bir de bakarsınız, yer çalkalanıp duruyor. Yahut O’nun size taş yağdıran bir kasırga göndermesinden emin mi oldunuz? Fakat bu tehdidinin ne demek olduğunu yakında öğreneceksiniz!” (Mülk Suresi, 67/16-17)