Bank Asya gasp edilmiş bir zift havuzu değil
Cenab-ı Hak saadetini âhiretine de uzatsın, bir ağabeyimiz anlatmıştı, bu köşede de yazmıştım.Şimdiki sıkıntılar münasebetiyle tekrarlamak istiyorum:
“Sahavette Hz. Ebu Bekir yolunda olan sinesi herkese açık, daha da açılmak istidadında birisini tanıdım. Sohbetlere gelip gidiyor. Bir ihtiyaç oldu. Biz bir destek olsun diye himmete başvurduk. Ama benim gözüm ondaydı, bakalım ne diyecek, ne yapacak diye bakıyorum. Herkes bir şey söylüyordu. O, takdiri oradaki bir ağabeye bıraktı. O da çok yüksek bir rakam söyledi. Aslında onun o günkü sıkıntılı günlerinde kaldıracağı cinsten değildi ama kabul etti. Ertesi gün akşam üzeri getirip verdiğini duydum, hayret ettim. İşin sırrını öğrenmek için ziyaretine gittim. Sordum. Dedi ki: ‘Kendi kendime düşünmeye başladım. Bugüne kadar, hangi camiye hangi cemaate bir söz vermişsem hiç bekletmem, yirmi dört saat içinde ne eder eder gider veririm. Bu seferki çok farklı. Birincisi çok büyük meblağ… İkincisi, bu sene çok satılacağını ümit ettiğimiz kumaşlardan çok fazla aldık, renkler, desenler değişti, sezon bitiyor, hâlâ bir alışveriş yok; bir kımıldama olmadı. Bunların borçları duruyor. Öbür sezon için ne yapacağım? Ben ne yaparım? ‘Allah’ım beni mahcup etme; bana bir çıkış yolu göster!’ diye yalvarmaya başladım… Mağazadaki odamda bu halde beklerken giyim kuşamları birbirine benzer müşteriler girmeye başladı. Hepsi de üçer beşer metre aynı kumaştan istiyor, alıyor, parasını koyup gidiyordu. Bizim tezgahtarlar yetiştiremeyince komşu dükkanların tezgahtarlarını çağırdılar. Ben paraları almaya yetişemiyordum. Yukarıdan şaşkınlıkla olayı seyrediyordum… Bütün o kumaş topları bitmişti. Her şey bitince, onlardan gelen de olmadı. Yani bitinceye kadar… Çok hayret ettim. Gittim komşu dükkân ve mağazalara sizlere böyle birileri hiç geldi mi, diye sordum… Hayır, hiç böyle birileri bizlere uğramadı, diye cevap verdiler. Ben önce vaat ettiğim himmetimi verdim. Sonra da borçlarımı kapattım. Cenab-ı Hak beni mahcup etmedi.”
Şimdi, daha önce anlattığım bir şeyi yine niye anlatıyorum? Asya Finans’ın başına gelenler bunu hatırlattı… İnsanlar, çoluk, çocuk, amele, işçi, çöpçü herkes sıraya girmiş, onun ayakta kalması için hem maddî; hem manevî; dualarını yapıyorlar. O, bir şahsın değil bir milletin alın terinin havuzu… Oradan buradan gasp edilmiş bir zift havuzu değil… Onunla ummanlar kuruluyor, vatan evlatlarının zekâ tarlaları ferdî; çiçekler açarak Anadolu’nun gülümseyen yüzünü dünyaya gösteriyor. İnşallah o yükün altına girenleri Cenab-ı Hak mahcup etmez.
Minnacık termit karıncalarıyla dağ gibi yuvalar yaptıran, küçücük tohumlarla kayalar üzerinde koskoca ağaçları tutturan, bir sinekle nemrutları deviren Allah, isterse taşıma su ile değirmenleri döndürür. Kibirli saltanatları da bir hamlede söndürür. Her gün iftiralarla, zift havuzunun yağlı karalar çalanlarını da, hepsini girdaba çevireceği bir gelişmeyle evet hepsini de Karunları batırdığı gayyaya gönderir.
“Vazifemiz seferdir zafer değildir; Cengiz gibi bir zâlime karşı gâlip olmak gibi bir vazifemiz yok.” diyen Celâleddin Harzemşah’ı misal alarak işimize bakarız, Allah’ın işine karışmayız. Muzaffer etmek veya mağlup bırakmak O’nun işidir. Mağlubiyette de bizim bilmediğimiz hikmet ve sırlar olabilir. Uhud Savaşı’nın nihayetinde Huneyn’in bidayetindeki mağlubiyet görünümün arkasında Halid bin Velid gibi kahramanların kazanılma hikmetini sonradan anlıyoruz. Onun için bizim O’nun işine karışma gibi bir saygısızlığımız olmaz. Her şeyin bir vakt-i merhûnu vardır. Takdir de O’na aittir.
Allah mühlet verir ama asla ihmal etmez…
Bir hoca, pazardan alacaklarını atına yüklemiş giderken yerde uzanmış perişan vaziyette birisini görmüş, acıyıp atının arkasına bindirmiş. Bu kişi, “Hocam bir insan bir kötülük yapsa cezasını kaç sene sonra görür?” demiş. O da “40 sene sonra” deyince hocayı attan aşağı atıp atı mahmuzlamış. Hoca yerinden kalkıp yürümeye başlamış biraz ileride bunu yerde sürünürken görmüş, meğer at çifte ve tekme atarak bunu yere yuvarlamış. “Hoca hani kötülüğün cezası 40 sene sonra idi. Halime bak.” demiş. Hoca “Bu henüz 40 sene önceki kötülüğünün cezası, bana yaptığını 40 sene sonra çekeceksin.” demiş. a.aymaz@zaman.com.tr