[ERHAN BAŞYURT-TR724.COM]
Türkiye bir süredir ‘tek parti’ ve ‘tek adam’ dönemi uygulamalarına sahne oluyor. 17/25 Aralık ile başlayan süreç 15 Temmuz ile yeni bir evreye geçti. OHAL ve zayıf hükümet sayesinde, Cumhurbaşkanı artık ‘fiili başkan’ gibi davranıyor. Aslında gerek yok ama halen ‘hukuki’ olarak da başkanlık sistemine geçiş için yol arıyorlar…
Peki, bu tür ‘tek adam’ ve ‘tek parti’ rejimimleri ülkelere fayda sağlıyor mu? Bunun için‘müneccim’ olmaya gerek yok. Tarih ve günümüz dünyası canlı örnekleriyle dolu. Sosyal olaylar, bilimsel olaylar gibi aynı şartlarda aynı şekilde tekrar etmeyebilir ancak gelişmeleri ve sonuçları itibarıyla büyük oranda benzerlik arz ederler.
Tek adam rejimleri neye benzer?
Her şeyden önce, ‘’Tek Adam rejimleri kısa sürer’’ diye bir genelleme yapılamaz. Aksine, halk sürekli yönetimin yalan ve dolanlarıyla algı operasyonlarına maruz kaldığı ve doğruyu öğreneceği bağımsız mecralar yok edildiği için, rejimi çoğu zaman bilinçsizce veya korkuyla desteklemeye devam eder. Seçimler, alternatifi olmayan bu yönetimler için düzenli aralıklarla tekrar edilen ‘tiyatro’ gibidir. Halk, sürekli bir ‘düşman’ ile korku ve baskı altında tutulur. Bu bazen hayali ‘iç düşman’ üretmek bazen de ‘dış düşman’ uydurmak yoluyla yapılır.
Ülke, sürekli yalanlar ve algılarla yönetildiği için zaman içerisinde büsbütün gerçeklikten kopar ve içine kapanır. Bu durum iktidara, hezimetleri zafer, başarısızlıkları devrim gibi halka yutturma imkanı verir. İktidar, rüzgar gülü, rüzgar nereden eserse o yana döner ve rüzgar ne yönden eserse o yöne döner, halk da her hareketi bilinçsizce alkışlar…
Çoğu zaman halk, rejimin şerrinden uzak kalmak için tamamen politikadan uzak durur, kıyamet kopsa kendi midesinden başka bir şey ile ilgilenmez.
Tarihte onlarca örneği var
‘Tek Adam’ rejimine geçiş yapan bir ülke, şimdiden söyleyelim; Esed’in ülkesi kadar muhaliflerine‘demokrat’; Saddam’ın ülkesi kadar ‘çok kültürlü’; Hitler’in ülkesi kadar ‘hızlı kalkınan’; Kim Jong-un’un ülkesi kadar ‘özgür’; Pol Pot’un ülkesi kadar ‘kardeş’; Mübarek’in ülkesi kadar ‘inanca saygılı’; Madura’nın ülkesi kadar ‘zengin’; Kaddafi ve ülkesi kadar ‘itibarlı’ olabilir ancak…
Ne yargı bağımsızlığından, ne medya özgürlüğünden, ne akademik özgürlükten, ne hür teşebbüs ve özel mülkün kutsiyetinden ne de adil ve şeffaf bir siyasi rekabetten bahsedilebilir. Her şey var gibi görünen cilalı imajlardan ibarettir.
Hiçbir ‘Tek Adam’ yönetimi demokrat olamaz, kalıcı ekonomik kalkınma sağlayamaz, istikrar ve güvenlik üretemez…
Sonucunda hep felaket olur
Dünya tarihi ve günümüz örnekleri açık ve net olarak gösteriyor ki, uzun süren ‘Tek Adam’ rejimleri dört şekilde sonuç veriyor: Birinci tür, uzun süren ekonomik çöküntü ve ardından gelen halk isyanı… İkinci tür, hayalperest bir lider ve ardından gelen ‘fetih’ amaçlı dış savaş ve ağır hezimetin ardından gelen büyük çöküş…
Üçüncü tür, tek kültür ve tek kimlik dayatayım derken, farklılıkların keskinleşmesine neden olan ve kutuplaşmanın ardından gelen kanlı iç savaş ve parçalanma… Dördüncü tür, gerçeklikten kopmuş bir yönetim tüm dünyanın düşmanlığını ve nefretini ülkesine çekerek, ağır bir işgal ve onu izleyen kitlesel göçler ve iç felaket…
Gemi su alıyor, uyanın!
Herkesin ortak temennisi ve duamız, Türkiye’nin daha fazla sonu kaçınılmaz felaket olan karanlıklara sürüklenmeden, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve özgürlüklere hızla geri dönmesi.
Bizden gözleme dayalı söylemesi, Türkiye dev gemisinin alt katı ciddi su alıyor… Üst kattakiler sorundan haberdarlar ama kendilerine henüz ilişmediği için pervasızca eğlenmeye ve yöneticilik oynamaya devam ediyorlar. Oysa küçük bir çatlak bile geminin batmasına sebep olabilir. Ve gemi batarsa alt kat/üst kat farketmeyecek, herkes acı bir mağduriyet yaşayacak…
Başta söylediğimiz gibi, sosyal olaylar aynı şartlarda aynı şekilde gerçekleşmeyebilir… Ama sonuç hiç değişmiyor… Uyan Türkiye!