Beş yıllık evli olan çift, aile terapistinin yolunu tutmuştu. Zira evliliklerinin üzerinde uzun zamandır kara bulutlar dolaşıyordu. Daha ikinci görüşmede erkek itiraf etmişti eşini aldattığını. Zor da olsa… Pişmanlığı her halinden belli olan danışan biraz da mahcup bir şekilde “Hocam benim böyle yanlış bir yola girmemde sizce tek suçlu ben miyim?” diye sordu. Sonrasında ise şöyle devam etti: “Ben güler yüzle karşılanmayı, sadece yemek yerken değil, onun dışında da muhabbet etmeyi isterdim eşimle. Televizyon izlerken beni yalnız bırakmamasını dilerdim. Ara sıra çocukları anneme bırakıp kaçamak yapmamızı söylediğimde benimle gelmesini arzu ederdim. Her şeyi şikâyet etmesini değil de, ‘Senin şikâyetin ne?’ diye sormasını beklerdim. Ev dışında sadece ailelerimize değil, beraber başka yerlere de gitmek isterdim. Hocam, ben sadece monoton olmayan bir hayat ve beni dinleyen, ihtiyaçlarımı anlayan bir eş istedim.” Bahsettiğimiz konu ne yazık ki çoğu ailenin yaşadığı problemler. Her ne kadar evlilikler çok mutlu bir şekilde başlasa da zamanla iki tarafın monotonluktan şikâyet etmesiyle bir çıkmaza giriyor. Her ilişkide olay aldatmaya kadar gitmese bile aile içindeki iletişimin kopmasıyla tartışmalar artıyor. Bu huzursuz ortam ise özellikle çocukları olumsuz etkiliyor
Farkında olsun ya da olmasın eşlerin en çok şikâyet ettiği konulardan biri monotonluk. Yalnızca uzun süreli evliliklerin düşmanı sansak da kısa süre önce kurulan yuvalarda bile çiftler monotonluktan şikâyet edebiliyor. Gerekçeler çok farklı. Kimine göre yemekleri her zaman evde yemek, sürekli evde vakit geçirmek monotonluk iken, bazıları da çok fazla dışarda yemekten, arkadaşlarla vakit geçirmekten dem vuruyor. Aslında monotonluk, fiziksel olarak aynı ortamda bulunulsa bile eşlerin kendi başına yaşamaya başlaması ve tarafların duygusal anlamda ayrılık yaşamasıyla ortaya çıkıyor. Bahsedilen durum başlarda tehlikeli gibi gözükmese bile belli bir süre sonra eşlerin birbirlerine duvar örmesine sebep olabiliyor. Zamanla çiftler birbirleriyle iletişim kuramamaya ve buna bağlı olarak da birbirinin ihtiyaçlarını anlamamaya başlıyor. Birbirini anlamayan, birbirinin istek ve arzularına saygı duymayan çift, hayatlarındaki bu boşluğu farklı şeylerle doldurmaya çalışıyor. Bu ise ya çocukla aşırı ilgilenip onu sağlıksız yetiştirmeye ya da iş hayatına fazlasıyla önem verip evini daha fazla ihmal etmeye sebep oluyor. Ayrıca arkadaşlarla gereğinden fazla vakit geçirme, yanlış yollara yönelme (alkol, kumar, gece hayatı gibi) ya da tam tersi bir şekilde tamamen içe çekilip hayattan uzaklaşma, depresyon en son olarak da evliliğin boşanma ile sonuçlanmasına kadar gidebiliyor.
Ortak yaşam alanları oluşturulabilir
Evliliklerdeki monotonluğun birçok sebebe bağlı olduğunu söylüyor Aile Terapisti Ebru Kodak. Öncelikle şunu kabul etmek gerekiyor. Evlilik bir yaşam tarzı. Bundan sebep ‘evlenmeden önceki yaşantımı aynen devam ettireceğim’ dememeli çiftler. Yuvayı korumak için karşılıklı fedakârlık çok önemli. Özellikle kadının da iş hayatında yerinin artmasıyla birlikte çiftler olarak dışarıda geçirdiğimiz süre arttı. Kadınlar çalışmasa bile ev işleri ve çocukların eğitim hayatıyla ilgileniyor. İşte, bu noktada eve gelindiği zaman dışarının atmosferinden biraz olsun sıyrılıp evde bir güleryüz ya da birlikte bazı işleri paylaşma çok önemli. Bunun yanında beş dakika da olsa konuşma, hal hatır sorma, sadece konuşmayla da sınırlı olmayan yan yana oturma, birbirine bakma gibi ortak yaşam alanları oluşturmalıyız. Aksi takdirde bağlılığımız, sevgimiz, muhabbetimiz azalır ve bireysel yaşamaya başlarız.
Monotonluğa bir diğer sebep teknolojik araç gereçlerin aşırı kullanımı. Zira birlikte yemeğe oturmuş bir çiftin ikisinin elinde de telefon olması çok sık karşılaşılan durumlar. Ya da eve geldiği zaman direkt televizyonun başına geçen erkek ya da kadınlar. Çok fazla uyarı veren teknolojik aletler bir süre sonra düşünme gücünü zayıflatıyor. Bir sıkıntı anında bir çözüm bile üretemez hale getiriyor. Telefonu eline aldığı an “Eşim gelmiş konuşalım.” veya “Şunu konuşacaktık.” gibi bir alternatif üretemiyor.
Diğer bir sebep olan çetele tutmayı evlilikle alakalı her türlü sıkıntının birinci başlığı olarak gösteriyor Ebru Kodak. “Evet, monotonluk ama önce o başlattı.” cümleleriyle başlayıp sonu gelmeyen sıralamalar… Öç alma “O bana bunu yaptı. Şimdi de ben ona yapacağım. Yanımda televizyon izliyordu benimle hiç ilgilenmedi. Filmi bittiğinde ben de onunla ilgilenmeyeceğim.” gibi cümleler çok tehlikeli. Zira biz ticaret yapmıyoruz. Kâr zarar hesaplamalarına hiç gerek yok. Bu şekildeki bir tavır bize bu dünyada da ahirette de kazandırır. Evlilikte monotonluğa önemli sebeplerden biri de eşlerin birbirini tam anlamıyla tanıyamaması. Eşin hassasiyetlerini, sevdiklerini, nefret ettiklerini bilmek gerekiyor. Bunları bilmeden kişi yol haritasını da çizemiyor haliyle.m.ozden@zaman.com.tr
Birlikte içilen kahve bile kıymetli
Evliliklerde monotonluğa birçok sebep olsa da, iki tarafın da istemesiyle bu sorunları ortadan kaldırmak ve tekrar eski sağlığına kavuşturmak mümkün. Yeter ki taraflar farkında olarak çözüm üretmeye gayret etsin. Sıkıntıları gidermek ve birlikteliklerine eski canlılığını katmak isteyen çiftler için çok önemli tavsiyelerde bulunuyor Kodak. İlk olarak işten güçten, çocuktan hiç vakit bulamıyoruz.” diyenlere beş dakika bir kahve içmenin, on beş dakikalık kaliteli geçirilen bir zaman diliminin bile önemli olduğunu söylüyor. Gün içinde bir işini halletmek için değil yalnızca halini sormak için aranabilir. Böyle bir şey kişinin kendisini değerli hissetmesine vesile olur. Evi otel gibi kullanmamak gerektiğine vurgu yapan Kodak, evin bir ruhunun olmasının mühim olduğunu söylüyor. Örneğin kahve içilen, birlikte kitap okunan bir köşe hazırlanabilir. Ortak arkadaşlar ziyaret edilebilir. Önemli günler ya da herhangi bir gün, ufacık da olsa jestler yapılabilir. Beğendiği, sevdiği bir şeyler alınabilir. Bazen güzel bir söz bile tarafların yumuşamasına olanak sağlar. Birbirlerine nefes alabilecekleri yerler ve zamanlar sunabilirler. Eşini rahatsız etmeyecek şekilde bekâr arkadaşlarıyla vakit geçirebilirler.
Uyumlu çiftler daha şanslı
Hangi yıllarda daha çok monotonluk yaşandığına dair bir istatistik yok. Ancak aile yapısı ve karakter olarak birbirlerine uyum sağlayan bir çiftin en kötü davranışı da sergileseler bununla karşılaşma olasılığı yedi-sekiz yıldan sonra. Ama eğer baştan itibaren çok uyumlu değil, çok fazla farklı noktaları varsa, ayrı dünyaların insanlarıysa aşılma imkânı var. Fakat iki tarafın pek niyeti olmayıp, yardım da almak istemiyor ve kendileri de çözüm üretmiyorsa ilk yıllarda karşılaşma ihtimalleri de yüksek oluyor.
Allah katında da kıymetli olan sevgi
Yoğun iş temposundan bir türlü birbirlerine vakit ayıramayan eşler bu durumdan oldukça şikâyetçi. Sürekli işten eve, evden işe bir tempolarının olduğunu söylüyor iki taraf da. Bunun bir bahane olmaması gerektiğini söyleyen ilahiyatçı Selcan Gültekin, günümüz toplumunda ne kadar yoğun bir koşuşturma ve iş temposunda olursak olalım her durum ve şartta rehberimizin Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve onun ailesi olması gerektiğini söylüyor. Zira Kâinatın Efendisi, peygamberlik gibi ağır bir sorumlulukla yükümlü olmasına rağmen ne komşu ne de evlatlarının hakkını ihmal etmemiş her hakkı hak sahibine vermiş. Ümmetinin de riayet etmesi gerektiğini mübarek söz ve fiilleriyle ifade buyurmuşlardı. Mümin eşler de birbirlerine ilgi ve ihtimam göstermeli, huzur ve mutluluğumuzu günlük telaşlara kurban etmemeliyiz.
Eşlerin birbirlerine sevgi ve saygılarını göstermelerinde, dışarı çıkıp gezmelerinde bir sakınca olmadığını söyleyen Gültekin bir hadis-i şerifte, “Karı-koca birbirine sevgi ile bakınca Allahu Teala da onlara rahmet nazarıyla bakar. Ve ellerini ellerine aldıklarında, günahları parmakları arasından dökülür.” buyrulduğunu ifade ediyor. Görüldüğü gibi eşlerin birbirlerine sevgilerini ifadeleri Yüce Rabb’imiz nazarında da kıymetli. Fakat bir müminin içinde yaşadığı toplumun örf ve âdetlerine de hassasiyet göstermesi gerektiğine dikkat çekiyor ve ekliyor ilahiyatçı Selcan Gültekin, “Hangi ortamda ve durumda nasıl davranılması gerektiğine iyice ölçülüp öyle karar verilmeli. Birlikte alışverişe, gezmeye çıkmak elbette haram değil. Fakat günaha girilebilecek ortamlardan sakınılması, her hususta helal olanın seçilmesi elzem. Zira haramlardan ve şüpheli durumlardan kaçınmadıkça dini hayatımızı korumamız pek mümkün değil.”
Beş yıllık evli olan çift, aile terapistinin yolunu tutmuştu. Zira evliliklerinin üzerinde uzun zamandır kara bulutlar dolaşıyordu. Daha ikinci görüşmede erkek itiraf etmişti eşini aldattığını. Zor da olsa… Pişmanlığı her halinden belli olan danışan biraz da mahcup bir şekilde “Hocam benim böyle yanlış bir yola girmemde sizce tek suçlu ben miyim?” diye sordu. Sonrasında ise şöyle devam etti: “Ben güler yüzle karşılanmayı, sadece yemek yerken değil, onun dışında da muhabbet etmeyi isterdim eşimle. Televizyon izlerken beni yalnız bırakmamasını dilerdim. Ara sıra çocukları anneme bırakıp kaçamak yapmamızı söylediğimde benimle gelmesini arzu ederdim. Her şeyi şikâyet etmesini değil de, ‘Senin şikâyetin ne?’ diye sormasını beklerdim. Ev dışında sadece ailelerimize değil, beraber başka yerlere de gitmek isterdim. Hocam, ben sadece monoton olmayan bir hayat ve beni dinleyen, ihtiyaçlarımı anlayan bir eş istedim.” Bahsettiğimiz konu ne yazık ki çoğu ailenin yaşadığı problemler. Her ne kadar evlilikler çok mutlu bir şekilde başlasa da zamanla iki tarafın monotonluktan şikâyet etmesiyle bir çıkmaza giriyor. Her ilişkide olay aldatmaya kadar gitmese bile aile içindeki iletişimin kopmasıyla tartışmalar artıyor. Bu huzursuz ortam ise özellikle çocukları olumsuz etkiliyor
Farkında olsun ya da olmasın eşlerin en çok şikâyet ettiği konulardan biri monotonluk. Yalnızca uzun süreli evliliklerin düşmanı sansak da kısa süre önce kurulan yuvalarda bile çiftler monotonluktan şikâyet edebiliyor. Gerekçeler çok farklı. Kimine göre yemekleri her zaman evde yemek, sürekli evde vakit geçirmek monotonluk iken, bazıları da çok fazla dışarda yemekten, arkadaşlarla vakit geçirmekten dem vuruyor. Aslında monotonluk, fiziksel olarak aynı ortamda bulunulsa bile eşlerin kendi başına yaşamaya başlaması ve tarafların duygusal anlamda ayrılık yaşamasıyla ortaya çıkıyor. Bahsedilen durum başlarda tehlikeli gibi gözükmese bile belli bir süre sonra eşlerin birbirlerine duvar örmesine sebep olabiliyor. Zamanla çiftler birbirleriyle iletişim kuramamaya ve buna bağlı olarak da birbirinin ihtiyaçlarını anlamamaya başlıyor. Birbirini anlamayan, birbirinin istek ve arzularına saygı duymayan çift, hayatlarındaki bu boşluğu farklı şeylerle doldurmaya çalışıyor. Bu ise ya çocukla aşırı ilgilenip onu sağlıksız yetiştirmeye ya da iş hayatına fazlasıyla önem verip evini daha fazla ihmal etmeye sebep oluyor. Ayrıca arkadaşlarla gereğinden fazla vakit geçirme, yanlış yollara yönelme (alkol, kumar, gece hayatı gibi) ya da tam tersi bir şekilde tamamen içe çekilip hayattan uzaklaşma, depresyon en son olarak da evliliğin boşanma ile sonuçlanmasına kadar gidebiliyor.
Ortak yaşam alanları oluşturulabilir
Evliliklerdeki monotonluğun birçok sebebe bağlı olduğunu söylüyor Aile Terapisti Ebru Kodak. Öncelikle şunu kabul etmek gerekiyor. Evlilik bir yaşam tarzı. Bundan sebep ‘evlenmeden önceki yaşantımı aynen devam ettireceğim’ dememeli çiftler. Yuvayı korumak için karşılıklı fedakârlık çok önemli. Özellikle kadının da iş hayatında yerinin artmasıyla birlikte çiftler olarak dışarıda geçirdiğimiz süre arttı. Kadınlar çalışmasa bile ev işleri ve çocukların eğitim hayatıyla ilgileniyor. İşte, bu noktada eve gelindiği zaman dışarının atmosferinden biraz olsun sıyrılıp evde bir güleryüz ya da birlikte bazı işleri paylaşma çok önemli. Bunun yanında beş dakika da olsa konuşma, hal hatır sorma, sadece konuşmayla da sınırlı olmayan yan yana oturma, birbirine bakma gibi ortak yaşam alanları oluşturmalıyız. Aksi takdirde bağlılığımız, sevgimiz, muhabbetimiz azalır ve bireysel yaşamaya başlarız.
Monotonluğa bir diğer sebep teknolojik araç gereçlerin aşırı kullanımı. Zira birlikte yemeğe oturmuş bir çiftin ikisinin elinde de telefon olması çok sık karşılaşılan durumlar. Ya da eve geldiği zaman direkt televizyonun başına geçen erkek ya da kadınlar. Çok fazla uyarı veren teknolojik aletler bir süre sonra düşünme gücünü zayıflatıyor. Bir sıkıntı anında bir çözüm bile üretemez hale getiriyor. Telefonu eline aldığı an “Eşim gelmiş konuşalım.” veya “Şunu konuşacaktık.” gibi bir alternatif üretemiyor.
Diğer bir sebep olan çetele tutmayı evlilikle alakalı her türlü sıkıntının birinci başlığı olarak gösteriyor Ebru Kodak. “Evet, monotonluk ama önce o başlattı.” cümleleriyle başlayıp sonu gelmeyen sıralamalar… Öç alma “O bana bunu yaptı. Şimdi de ben ona yapacağım. Yanımda televizyon izliyordu benimle hiç ilgilenmedi. Filmi bittiğinde ben de onunla ilgilenmeyeceğim.” gibi cümleler çok tehlikeli. Zira biz ticaret yapmıyoruz. Kâr zarar hesaplamalarına hiç gerek yok. Bu şekildeki bir tavır bize bu dünyada da ahirette de kazandırır. Evlilikte monotonluğa önemli sebeplerden biri de eşlerin birbirini tam anlamıyla tanıyamaması. Eşin hassasiyetlerini, sevdiklerini, nefret ettiklerini bilmek gerekiyor. Bunları bilmeden kişi yol haritasını da çizemiyor haliyle.m.ozden@zaman.com.tr
Birlikte içilen kahve bile kıymetli
Evliliklerde monotonluğa birçok sebep olsa da, iki tarafın da istemesiyle bu sorunları ortadan kaldırmak ve tekrar eski sağlığına kavuşturmak mümkün. Yeter ki taraflar farkında olarak çözüm üretmeye gayret etsin. Sıkıntıları gidermek ve birlikteliklerine eski canlılığını katmak isteyen çiftler için çok önemli tavsiyelerde bulunuyor Kodak. İlk olarak işten güçten, çocuktan hiç vakit bulamıyoruz.” diyenlere beş dakika bir kahve içmenin, on beş dakikalık kaliteli geçirilen bir zaman diliminin bile önemli olduğunu söylüyor. Gün içinde bir işini halletmek için değil yalnızca halini sormak için aranabilir. Böyle bir şey kişinin kendisini değerli hissetmesine vesile olur. Evi otel gibi kullanmamak gerektiğine vurgu yapan Kodak, evin bir ruhunun olmasının mühim olduğunu söylüyor. Örneğin kahve içilen, birlikte kitap okunan bir köşe hazırlanabilir. Ortak arkadaşlar ziyaret edilebilir. Önemli günler ya da herhangi bir gün, ufacık da olsa jestler yapılabilir. Beğendiği, sevdiği bir şeyler alınabilir. Bazen güzel bir söz bile tarafların yumuşamasına olanak sağlar. Birbirlerine nefes alabilecekleri yerler ve zamanlar sunabilirler. Eşini rahatsız etmeyecek şekilde bekâr arkadaşlarıyla vakit geçirebilirler.
Uyumlu çiftler daha şanslı
Hangi yıllarda daha çok monotonluk yaşandığına dair bir istatistik yok. Ancak aile yapısı ve karakter olarak birbirlerine uyum sağlayan bir çiftin en kötü davranışı da sergileseler bununla karşılaşma olasılığı yedi-sekiz yıldan sonra. Ama eğer baştan itibaren çok uyumlu değil, çok fazla farklı noktaları varsa, ayrı dünyaların insanlarıysa aşılma imkânı var. Fakat iki tarafın pek niyeti olmayıp, yardım da almak istemiyor ve kendileri de çözüm üretmiyorsa ilk yıllarda karşılaşma ihtimalleri de yüksek oluyor.
Allah katında da kıymetli olan sevgi
Yoğun iş temposundan bir türlü birbirlerine vakit ayıramayan eşler bu durumdan oldukça şikâyetçi. Sürekli işten eve, evden işe bir tempolarının olduğunu söylüyor iki taraf da. Bunun bir bahane olmaması gerektiğini söyleyen ilahiyatçı Selcan Gültekin, günümüz toplumunda ne kadar yoğun bir koşuşturma ve iş temposunda olursak olalım her durum ve şartta rehberimizin Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve onun ailesi olması gerektiğini söylüyor. Zira Kâinatın Efendisi, peygamberlik gibi ağır bir sorumlulukla yükümlü olmasına rağmen ne komşu ne de evlatlarının hakkını ihmal etmemiş her hakkı hak sahibine vermiş. Ümmetinin de riayet etmesi gerektiğini mübarek söz ve fiilleriyle ifade buyurmuşlardı. Mümin eşler de birbirlerine ilgi ve ihtimam göstermeli, huzur ve mutluluğumuzu günlük telaşlara kurban etmemeliyiz.
Eşlerin birbirlerine sevgi ve saygılarını göstermelerinde, dışarı çıkıp gezmelerinde bir sakınca olmadığını söyleyen Gültekin bir hadis-i şerifte, “Karı-koca birbirine sevgi ile bakınca Allahu Teala da onlara rahmet nazarıyla bakar. Ve ellerini ellerine aldıklarında, günahları parmakları arasından dökülür.” buyrulduğunu ifade ediyor. Görüldüğü gibi eşlerin birbirlerine sevgilerini ifadeleri Yüce Rabb’imiz nazarında da kıymetli. Fakat bir müminin içinde yaşadığı toplumun örf ve âdetlerine de hassasiyet göstermesi gerektiğine dikkat çekiyor ve ekliyor ilahiyatçı Selcan Gültekin, “Hangi ortamda ve durumda nasıl davranılması gerektiğine iyice ölçülüp öyle karar verilmeli. Birlikte alışverişe, gezmeye çıkmak elbette haram değil. Fakat günaha girilebilecek ortamlardan sakınılması, her hususta helal olanın seçilmesi elzem. Zira haramlardan ve şüpheli durumlardan kaçınmadıkça dini hayatımızı korumamız pek mümkün değil.”
Beş yıllık evli olan çift, aile terapistinin yolunu tutmuştu. Zira evliliklerinin üzerinde uzun zamandır kara bulutlar dolaşıyordu. Daha ikinci görüşmede erkek itiraf etmişti eşini aldattığını. Zor da olsa… Pişmanlığı her halinden belli olan danışan biraz da mahcup bir şekilde “Hocam benim böyle yanlış bir yola girmemde sizce tek suçlu ben miyim?” diye sordu. Sonrasında ise şöyle devam etti: “Ben güler yüzle karşılanmayı, sadece yemek yerken değil, onun dışında da muhabbet etmeyi isterdim eşimle. Televizyon izlerken beni yalnız bırakmamasını dilerdim. Ara sıra çocukları anneme bırakıp kaçamak yapmamızı söylediğimde benimle gelmesini arzu ederdim. Her şeyi şikâyet etmesini değil de, ‘Senin şikâyetin ne?’ diye sormasını beklerdim. Ev dışında sadece ailelerimize değil, beraber başka yerlere de gitmek isterdim. Hocam, ben sadece monoton olmayan bir hayat ve beni dinleyen, ihtiyaçlarımı anlayan bir eş istedim.” Bahsettiğimiz konu ne yazık ki çoğu ailenin yaşadığı problemler. Her ne kadar evlilikler çok mutlu bir şekilde başlasa da zamanla iki tarafın monotonluktan şikâyet etmesiyle bir çıkmaza giriyor. Her ilişkide olay aldatmaya kadar gitmese bile aile içindeki iletişimin kopmasıyla tartışmalar artıyor. Bu huzursuz ortam ise özellikle çocukları olumsuz etkiliyor
Farkında olsun ya da olmasın eşlerin en çok şikâyet ettiği konulardan biri monotonluk. Yalnızca uzun süreli evliliklerin düşmanı sansak da kısa süre önce kurulan yuvalarda bile çiftler monotonluktan şikâyet edebiliyor. Gerekçeler çok farklı. Kimine göre yemekleri her zaman evde yemek, sürekli evde vakit geçirmek monotonluk iken, bazıları da çok fazla dışarda yemekten, arkadaşlarla vakit geçirmekten dem vuruyor. Aslında monotonluk, fiziksel olarak aynı ortamda bulunulsa bile eşlerin kendi başına yaşamaya başlaması ve tarafların duygusal anlamda ayrılık yaşamasıyla ortaya çıkıyor. Bahsedilen durum başlarda tehlikeli gibi gözükmese bile belli bir süre sonra eşlerin birbirlerine duvar örmesine sebep olabiliyor. Zamanla çiftler birbirleriyle iletişim kuramamaya ve buna bağlı olarak da birbirinin ihtiyaçlarını anlamamaya başlıyor. Birbirini anlamayan, birbirinin istek ve arzularına saygı duymayan çift, hayatlarındaki bu boşluğu farklı şeylerle doldurmaya çalışıyor. Bu ise ya çocukla aşırı ilgilenip onu sağlıksız yetiştirmeye ya da iş hayatına fazlasıyla önem verip evini daha fazla ihmal etmeye sebep oluyor. Ayrıca arkadaşlarla gereğinden fazla vakit geçirme, yanlış yollara yönelme (alkol, kumar, gece hayatı gibi) ya da tam tersi bir şekilde tamamen içe çekilip hayattan uzaklaşma, depresyon en son olarak da evliliğin boşanma ile sonuçlanmasına kadar gidebiliyor.
Ortak yaşam alanları oluşturulabilir
Evliliklerdeki monotonluğun birçok sebebe bağlı olduğunu söylüyor Aile Terapisti Ebru Kodak. Öncelikle şunu kabul etmek gerekiyor. Evlilik bir yaşam tarzı. Bundan sebep ‘evlenmeden önceki yaşantımı aynen devam ettireceğim’ dememeli çiftler. Yuvayı korumak için karşılıklı fedakârlık çok önemli. Özellikle kadının da iş hayatında yerinin artmasıyla birlikte çiftler olarak dışarıda geçirdiğimiz süre arttı. Kadınlar çalışmasa bile ev işleri ve çocukların eğitim hayatıyla ilgileniyor. İşte, bu noktada eve gelindiği zaman dışarının atmosferinden biraz olsun sıyrılıp evde bir güleryüz ya da birlikte bazı işleri paylaşma çok önemli. Bunun yanında beş dakika da olsa konuşma, hal hatır sorma, sadece konuşmayla da sınırlı olmayan yan yana oturma, birbirine bakma gibi ortak yaşam alanları oluşturmalıyız. Aksi takdirde bağlılığımız, sevgimiz, muhabbetimiz azalır ve bireysel yaşamaya başlarız.
Monotonluğa bir diğer sebep teknolojik araç gereçlerin aşırı kullanımı. Zira birlikte yemeğe oturmuş bir çiftin ikisinin elinde de telefon olması çok sık karşılaşılan durumlar. Ya da eve geldiği zaman direkt televizyonun başına geçen erkek ya da kadınlar. Çok fazla uyarı veren teknolojik aletler bir süre sonra düşünme gücünü zayıflatıyor. Bir sıkıntı anında bir çözüm bile üretemez hale getiriyor. Telefonu eline aldığı an “Eşim gelmiş konuşalım.” veya “Şunu konuşacaktık.” gibi bir alternatif üretemiyor.
Diğer bir sebep olan çetele tutmayı evlilikle alakalı her türlü sıkıntının birinci başlığı olarak gösteriyor Ebru Kodak. “Evet, monotonluk ama önce o başlattı.” cümleleriyle başlayıp sonu gelmeyen sıralamalar… Öç alma “O bana bunu yaptı. Şimdi de ben ona yapacağım. Yanımda televizyon izliyordu benimle hiç ilgilenmedi. Filmi bittiğinde ben de onunla ilgilenmeyeceğim.” gibi cümleler çok tehlikeli. Zira biz ticaret yapmıyoruz. Kâr zarar hesaplamalarına hiç gerek yok. Bu şekildeki bir tavır bize bu dünyada da ahirette de kazandırır. Evlilikte monotonluğa önemli sebeplerden biri de eşlerin birbirini tam anlamıyla tanıyamaması. Eşin hassasiyetlerini, sevdiklerini, nefret ettiklerini bilmek gerekiyor. Bunları bilmeden kişi yol haritasını da çizemiyor haliyle.m.ozden@zaman.com.tr
Birlikte içilen kahve bile kıymetli
Evliliklerde monotonluğa birçok sebep olsa da, iki tarafın da istemesiyle bu sorunları ortadan kaldırmak ve tekrar eski sağlığına kavuşturmak mümkün. Yeter ki taraflar farkında olarak çözüm üretmeye gayret etsin. Sıkıntıları gidermek ve birlikteliklerine eski canlılığını katmak isteyen çiftler için çok önemli tavsiyelerde bulunuyor Kodak. İlk olarak işten güçten, çocuktan hiç vakit bulamıyoruz.” diyenlere beş dakika bir kahve içmenin, on beş dakikalık kaliteli geçirilen bir zaman diliminin bile önemli olduğunu söylüyor. Gün içinde bir işini halletmek için değil yalnızca halini sormak için aranabilir. Böyle bir şey kişinin kendisini değerli hissetmesine vesile olur. Evi otel gibi kullanmamak gerektiğine vurgu yapan Kodak, evin bir ruhunun olmasının mühim olduğunu söylüyor. Örneğin kahve içilen, birlikte kitap okunan bir köşe hazırlanabilir. Ortak arkadaşlar ziyaret edilebilir. Önemli günler ya da herhangi bir gün, ufacık da olsa jestler yapılabilir. Beğendiği, sevdiği bir şeyler alınabilir. Bazen güzel bir söz bile tarafların yumuşamasına olanak sağlar. Birbirlerine nefes alabilecekleri yerler ve zamanlar sunabilirler. Eşini rahatsız etmeyecek şekilde bekâr arkadaşlarıyla vakit geçirebilirler.
Uyumlu çiftler daha şanslı
Hangi yıllarda daha çok monotonluk yaşandığına dair bir istatistik yok. Ancak aile yapısı ve karakter olarak birbirlerine uyum sağlayan bir çiftin en kötü davranışı da sergileseler bununla karşılaşma olasılığı yedi-sekiz yıldan sonra. Ama eğer baştan itibaren çok uyumlu değil, çok fazla farklı noktaları varsa, ayrı dünyaların insanlarıysa aşılma imkânı var. Fakat iki tarafın pek niyeti olmayıp, yardım da almak istemiyor ve kendileri de çözüm üretmiyorsa ilk yıllarda karşılaşma ihtimalleri de yüksek oluyor.
Allah katında da kıymetli olan sevgi
Yoğun iş temposundan bir türlü birbirlerine vakit ayıramayan eşler bu durumdan oldukça şikâyetçi. Sürekli işten eve, evden işe bir tempolarının olduğunu söylüyor iki taraf da. Bunun bir bahane olmaması gerektiğini söyleyen ilahiyatçı Selcan Gültekin, günümüz toplumunda ne kadar yoğun bir koşuşturma ve iş temposunda olursak olalım her durum ve şartta rehberimizin Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve onun ailesi olması gerektiğini söylüyor. Zira Kâinatın Efendisi, peygamberlik gibi ağır bir sorumlulukla yükümlü olmasına rağmen ne komşu ne de evlatlarının hakkını ihmal etmemiş her hakkı hak sahibine vermiş. Ümmetinin de riayet etmesi gerektiğini mübarek söz ve fiilleriyle ifade buyurmuşlardı. Mümin eşler de birbirlerine ilgi ve ihtimam göstermeli, huzur ve mutluluğumuzu günlük telaşlara kurban etmemeliyiz.
Eşlerin birbirlerine sevgi ve saygılarını göstermelerinde, dışarı çıkıp gezmelerinde bir sakınca olmadığını söyleyen Gültekin bir hadis-i şerifte, “Karı-koca birbirine sevgi ile bakınca Allahu Teala da onlara rahmet nazarıyla bakar. Ve ellerini ellerine aldıklarında, günahları parmakları arasından dökülür.” buyrulduğunu ifade ediyor. Görüldüğü gibi eşlerin birbirlerine sevgilerini ifadeleri Yüce Rabb’imiz nazarında da kıymetli. Fakat bir müminin içinde yaşadığı toplumun örf ve âdetlerine de hassasiyet göstermesi gerektiğine dikkat çekiyor ve ekliyor ilahiyatçı Selcan Gültekin, “Hangi ortamda ve durumda nasıl davranılması gerektiğine iyice ölçülüp öyle karar verilmeli. Birlikte alışverişe, gezmeye çıkmak elbette haram değil. Fakat günaha girilebilecek ortamlardan sakınılması, her hususta helal olanın seçilmesi elzem. Zira haramlardan ve şüpheli durumlardan kaçınmadıkça dini hayatımızı korumamız pek mümkün değil.”
Beş yıllık evli olan çift, aile terapistinin yolunu tutmuştu. Zira evliliklerinin üzerinde uzun zamandır kara bulutlar dolaşıyordu. Daha ikinci görüşmede erkek itiraf etmişti eşini aldattığını. Zor da olsa… Pişmanlığı her halinden belli olan danışan biraz da mahcup bir şekilde “Hocam benim böyle yanlış bir yola girmemde sizce tek suçlu ben miyim?” diye sordu. Sonrasında ise şöyle devam etti: “Ben güler yüzle karşılanmayı, sadece yemek yerken değil, onun dışında da muhabbet etmeyi isterdim eşimle. Televizyon izlerken beni yalnız bırakmamasını dilerdim. Ara sıra çocukları anneme bırakıp kaçamak yapmamızı söylediğimde benimle gelmesini arzu ederdim. Her şeyi şikâyet etmesini değil de, ‘Senin şikâyetin ne?’ diye sormasını beklerdim. Ev dışında sadece ailelerimize değil, beraber başka yerlere de gitmek isterdim. Hocam, ben sadece monoton olmayan bir hayat ve beni dinleyen, ihtiyaçlarımı anlayan bir eş istedim.” Bahsettiğimiz konu ne yazık ki çoğu ailenin yaşadığı problemler. Her ne kadar evlilikler çok mutlu bir şekilde başlasa da zamanla iki tarafın monotonluktan şikâyet etmesiyle bir çıkmaza giriyor. Her ilişkide olay aldatmaya kadar gitmese bile aile içindeki iletişimin kopmasıyla tartışmalar artıyor. Bu huzursuz ortam ise özellikle çocukları olumsuz etkiliyor
Farkında olsun ya da olmasın eşlerin en çok şikâyet ettiği konulardan biri monotonluk. Yalnızca uzun süreli evliliklerin düşmanı sansak da kısa süre önce kurulan yuvalarda bile çiftler monotonluktan şikâyet edebiliyor. Gerekçeler çok farklı. Kimine göre yemekleri her zaman evde yemek, sürekli evde vakit geçirmek monotonluk iken, bazıları da çok fazla dışarda yemekten, arkadaşlarla vakit geçirmekten dem vuruyor. Aslında monotonluk, fiziksel olarak aynı ortamda bulunulsa bile eşlerin kendi başına yaşamaya başlaması ve tarafların duygusal anlamda ayrılık yaşamasıyla ortaya çıkıyor. Bahsedilen durum başlarda tehlikeli gibi gözükmese bile belli bir süre sonra eşlerin birbirlerine duvar örmesine sebep olabiliyor. Zamanla çiftler birbirleriyle iletişim kuramamaya ve buna bağlı olarak da birbirinin ihtiyaçlarını anlamamaya başlıyor. Birbirini anlamayan, birbirinin istek ve arzularına saygı duymayan çift, hayatlarındaki bu boşluğu farklı şeylerle doldurmaya çalışıyor. Bu ise ya çocukla aşırı ilgilenip onu sağlıksız yetiştirmeye ya da iş hayatına fazlasıyla önem verip evini daha fazla ihmal etmeye sebep oluyor. Ayrıca arkadaşlarla gereğinden fazla vakit geçirme, yanlış yollara yönelme (alkol, kumar, gece hayatı gibi) ya da tam tersi bir şekilde tamamen içe çekilip hayattan uzaklaşma, depresyon en son olarak da evliliğin boşanma ile sonuçlanmasına kadar gidebiliyor.
Ortak yaşam alanları oluşturulabilir
Evliliklerdeki monotonluğun birçok sebebe bağlı olduğunu söylüyor Aile Terapisti Ebru Kodak. Öncelikle şunu kabul etmek gerekiyor. Evlilik bir yaşam tarzı. Bundan sebep ‘evlenmeden önceki yaşantımı aynen devam ettireceğim’ dememeli çiftler. Yuvayı korumak için karşılıklı fedakârlık çok önemli. Özellikle kadının da iş hayatında yerinin artmasıyla birlikte çiftler olarak dışarıda geçirdiğimiz süre arttı. Kadınlar çalışmasa bile ev işleri ve çocukların eğitim hayatıyla ilgileniyor. İşte, bu noktada eve gelindiği zaman dışarının atmosferinden biraz olsun sıyrılıp evde bir güleryüz ya da birlikte bazı işleri paylaşma çok önemli. Bunun yanında beş dakika da olsa konuşma, hal hatır sorma, sadece konuşmayla da sınırlı olmayan yan yana oturma, birbirine bakma gibi ortak yaşam alanları oluşturmalıyız. Aksi takdirde bağlılığımız, sevgimiz, muhabbetimiz azalır ve bireysel yaşamaya başlarız.
Monotonluğa bir diğer sebep teknolojik araç gereçlerin aşırı kullanımı. Zira birlikte yemeğe oturmuş bir çiftin ikisinin elinde de telefon olması çok sık karşılaşılan durumlar. Ya da eve geldiği zaman direkt televizyonun başına geçen erkek ya da kadınlar. Çok fazla uyarı veren teknolojik aletler bir süre sonra düşünme gücünü zayıflatıyor. Bir sıkıntı anında bir çözüm bile üretemez hale getiriyor. Telefonu eline aldığı an “Eşim gelmiş konuşalım.” veya “Şunu konuşacaktık.” gibi bir alternatif üretemiyor.
Diğer bir sebep olan çetele tutmayı evlilikle alakalı her türlü sıkıntının birinci başlığı olarak gösteriyor Ebru Kodak. “Evet, monotonluk ama önce o başlattı.” cümleleriyle başlayıp sonu gelmeyen sıralamalar… Öç alma “O bana bunu yaptı. Şimdi de ben ona yapacağım. Yanımda televizyon izliyordu benimle hiç ilgilenmedi. Filmi bittiğinde ben de onunla ilgilenmeyeceğim.” gibi cümleler çok tehlikeli. Zira biz ticaret yapmıyoruz. Kâr zarar hesaplamalarına hiç gerek yok. Bu şekildeki bir tavır bize bu dünyada da ahirette de kazandırır. Evlilikte monotonluğa önemli sebeplerden biri de eşlerin birbirini tam anlamıyla tanıyamaması. Eşin hassasiyetlerini, sevdiklerini, nefret ettiklerini bilmek gerekiyor. Bunları bilmeden kişi yol haritasını da çizemiyor haliyle.m.ozden@zaman.com.tr
Birlikte içilen kahve bile kıymetli
Evliliklerde monotonluğa birçok sebep olsa da, iki tarafın da istemesiyle bu sorunları ortadan kaldırmak ve tekrar eski sağlığına kavuşturmak mümkün. Yeter ki taraflar farkında olarak çözüm üretmeye gayret etsin. Sıkıntıları gidermek ve birlikteliklerine eski canlılığını katmak isteyen çiftler için çok önemli tavsiyelerde bulunuyor Kodak. İlk olarak işten güçten, çocuktan hiç vakit bulamıyoruz.” diyenlere beş dakika bir kahve içmenin, on beş dakikalık kaliteli geçirilen bir zaman diliminin bile önemli olduğunu söylüyor. Gün içinde bir işini halletmek için değil yalnızca halini sormak için aranabilir. Böyle bir şey kişinin kendisini değerli hissetmesine vesile olur. Evi otel gibi kullanmamak gerektiğine vurgu yapan Kodak, evin bir ruhunun olmasının mühim olduğunu söylüyor. Örneğin kahve içilen, birlikte kitap okunan bir köşe hazırlanabilir. Ortak arkadaşlar ziyaret edilebilir. Önemli günler ya da herhangi bir gün, ufacık da olsa jestler yapılabilir. Beğendiği, sevdiği bir şeyler alınabilir. Bazen güzel bir söz bile tarafların yumuşamasına olanak sağlar. Birbirlerine nefes alabilecekleri yerler ve zamanlar sunabilirler. Eşini rahatsız etmeyecek şekilde bekâr arkadaşlarıyla vakit geçirebilirler.
Uyumlu çiftler daha şanslı
Hangi yıllarda daha çok monotonluk yaşandığına dair bir istatistik yok. Ancak aile yapısı ve karakter olarak birbirlerine uyum sağlayan bir çiftin en kötü davranışı da sergileseler bununla karşılaşma olasılığı yedi-sekiz yıldan sonra. Ama eğer baştan itibaren çok uyumlu değil, çok fazla farklı noktaları varsa, ayrı dünyaların insanlarıysa aşılma imkânı var. Fakat iki tarafın pek niyeti olmayıp, yardım da almak istemiyor ve kendileri de çözüm üretmiyorsa ilk yıllarda karşılaşma ihtimalleri de yüksek oluyor.
Allah katında da kıymetli olan sevgi
Yoğun iş temposundan bir türlü birbirlerine vakit ayıramayan eşler bu durumdan oldukça şikâyetçi. Sürekli işten eve, evden işe bir tempolarının olduğunu söylüyor iki taraf da. Bunun bir bahane olmaması gerektiğini söyleyen ilahiyatçı Selcan Gültekin, günümüz toplumunda ne kadar yoğun bir koşuşturma ve iş temposunda olursak olalım her durum ve şartta rehberimizin Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve onun ailesi olması gerektiğini söylüyor. Zira Kâinatın Efendisi, peygamberlik gibi ağır bir sorumlulukla yükümlü olmasına rağmen ne komşu ne de evlatlarının hakkını ihmal etmemiş her hakkı hak sahibine vermiş. Ümmetinin de riayet etmesi gerektiğini mübarek söz ve fiilleriyle ifade buyurmuşlardı. Mümin eşler de birbirlerine ilgi ve ihtimam göstermeli, huzur ve mutluluğumuzu günlük telaşlara kurban etmemeliyiz.
Eşlerin birbirlerine sevgi ve saygılarını göstermelerinde, dışarı çıkıp gezmelerinde bir sakınca olmadığını söyleyen Gültekin bir hadis-i şerifte, “Karı-koca birbirine sevgi ile bakınca Allahu Teala da onlara rahmet nazarıyla bakar. Ve ellerini ellerine aldıklarında, günahları parmakları arasından dökülür.” buyrulduğunu ifade ediyor. Görüldüğü gibi eşlerin birbirlerine sevgilerini ifadeleri Yüce Rabb’imiz nazarında da kıymetli. Fakat bir müminin içinde yaşadığı toplumun örf ve âdetlerine de hassasiyet göstermesi gerektiğine dikkat çekiyor ve ekliyor ilahiyatçı Selcan Gültekin, “Hangi ortamda ve durumda nasıl davranılması gerektiğine iyice ölçülüp öyle karar verilmeli. Birlikte alışverişe, gezmeye çıkmak elbette haram değil. Fakat günaha girilebilecek ortamlardan sakınılması, her hususta helal olanın seçilmesi elzem. Zira haramlardan ve şüpheli durumlardan kaçınmadıkça dini hayatımızı korumamız pek mümkün değil.”