Ne zaman ahirzaman, iman ve İslam’ın batıl ile mücadelesi gündeme gelse hemen orada Deccalizm ve Süfyanizm konuları da boy gösteriyor.
Bu iki konuyla çok meşgul olmasak da bazen dönüp bakmak, irdelemek ve sorulara cevap vermek gerekiyor…
Benim bugünkü konum “güya” Üstad Bediüzzaman’a dayandırılan “Deccal ve Süfyan siyaseten mağlup edilemez” ihbarı…
Gerçekten “Deccal ve Süfyan siyasetle mağlub edilemez mi ?”
İsterseniz konuya meşhur hatıra ile başlayalım ;
İstanbul’da İngilizlere karşı verdiği mücadele takdirle karşılanan Bediüzzaman, Mustafa Kemal’in ısrarlı davetleriyle Ankara’ya gider, aralarında birkaç görüşme olur.
Bir görüşmede M.Kemal Üstadımız’a cazip imkânlar vaadiyle “birlikte çalışma” teklifinde bulunur, ama red cevabı alır.
Said Nursî İslam ve İman’a yönelen tehlikeyi sezer ve Van’a gitmek üzere iken tren garında son bir kez daha karşılaşırlar…
Nur Talebelerinden Hakkı Yavuztürk, bizzat Üstad Bediüzzaman’dan dinlemiş olduğu bu vak’a hakkında şunları söyler :
Garda Abdurrahman Nursî, kafasını kurcalayan suâlleri Üstad’a yöneltir:
Üstad, M.Kemal’in ahval ve vasfını söyleyince Abdurrahman onu öldürmek ister…
Üstad izin vermez ve şunları söyler ;
“Bak evlâdım, rivâyetlerde var ki “O’nun zamanına yetiştiğinizde, ona karşı kuvvetle ve siyasetle mukabele etmeyin” diye tavsiye ediliyor. Çünkü, bu cihetiyle o galiptir, yani daha kuvvetlidir. Hem, eğer haber verilen şahıs o adam ise, zaten sen onu öldüremezsin. Zira, eşhâs–ı âhirzaman öldürülmekten mahfuzdur. Herbiri kendi vazifesini yapacaktır.”
İşte bu hatıradaki kilit cümleyi sonra dönmek üzere şuraya kaydedelim ;
“O’na karşı kuvvetle ve siyasetle mukabele etmeyin çünkü, O bu cihetiyle galiptir, yani daha kuvvetlidir.”
Bu hatıra benzer versiyonları ile birçok insan tarafından anlatılmıştır…
Maalesef yukarıda geçen “siyasetle mukabele etmeyin” tavsiyesi Tarihçe-i Hayat’ta “siyaset canibiyle onlara galebe edilemez” haline dönmüş, döndürülmüştür…
Evet Tarihçe-i Hayat’taki “O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset canibiyle onlara galebe edilmez, ancak manevî kılınç hükmünde i’caz-ı Kur’an’ın nurlarıyla mukabele edilebilir.” ifadesinden bahsediyorum…
Buradaki karmaşayı çözmek için öncelikle şunlara dikkat etmek gerekir ;
– Bilirsiniz Tarihçe bizzat Üstad tarafından kaleme alınmış bir kitap değildir.
– Tarihçe Üstad’ın emriyle talebeleri tarafından kaleme alınmış, hatta ilk çalışma çok büyük hacimli ve tamamen Üstad’ın hayatını anlatır olduğundan ötürü, Üstad değiştirilmesini ve Hizmet’in anlatılmasını istemiştir.
– Eser 1957 yada 58 yılında talebelerce hazırlanıp Üstad’a sunulmuştur.
– 80’li yaşlarda bulunan Üstad’ın esere ne kadar müdahale ve ne kadar tashih ettiği ayrıca konuşulabilir…
Evet, yukarıda aktarılan hatırada geçen “O’na siyasetle mukabele etmeyin” mesajı net olmasına rağmen Tarihçe’ye konulurken her nasılsa değişmiş “Onlara siyasetle galebe edilemez” şeklini almıştır.
Siyasetle mukabele etmeyin nerede ? Siyasetle galebe edilemez, siyaseten yenilemez nerede ?
Bu çıkarım ve değişim, hatalı anlatım Üstadımız’a ait değil, eseri hazırlayan talebelere aittir…
Üstüne basarak önemle belirtmek gerekir ki bu rivayete dair herhangi bir Hadis, yahut seleften herhangi bir aktarım ise bilinmemektedir.
Yine konuya temel ve destek olarak, delil gösterilen Hazreti Ömer’in (Ra) naklettiği “Deccal’ın simasında olan çocuk” hadisesinden hareketle haber verilen bahse gelince ;
“Deccal’in insan eliyle öldürülemeyeceği hakikatine işaret edilmiş” olmasına rağmen, tevil ehli bazı zevat buradan “Deccal ve Süfyan’ın siyaseten mağlup edilemeyeceği” sonucunu çıkarmıştır.
Nerede öldürülememek, nerede siyaseten mağlup edilememek, eyne’s-serâ mine’s-süreyyâ !
İşte bu, tam da bir tevil saçmalığıdır…
Mağlup edilemeyecekleri belli, kesin olan iki zata karşı niçin çırpınıyor, mücadele ediyoruz ki ? O zaman bırakalım, dilediklerini, diledikleri gibi yapsınlar…
Toparlayacak olursak ;
“O’na karşı kuvvetle ve siyasetle mukabele etmeyin çünkü, O bu cihetiyle galiptir, yani daha kuvvetlidir.” İfadesini birkaç açıdan tekrar irdeleyelim ;
a ) Haberin geliş ve aktarımı ;
– Her nasılsa bu söz “Deccal ve Süfyan siyaseten yenilemez” şekline dönmüştür.
– Halbuki ifade açıktır ve “O’na siyasetle mukabele etmeyin çünkü bu cihette daha kuvvetlidir” demektedir.
– Bu sözü tevil ve tefsirle “mağlup edilemez” şekline çevirmek sadece bir ümit katliamıdır, umutsuzluğu örgütlemektir.
b ) Konjonktür ve Tarihsellik ;
– Zaten genel olarak siyasete girmemek, siyasetten uzak durmak, siyaseten çalışmamak Üstad ve Risale-i Nur Talebeleri’nin yoludur.
– Yine konjonktürel durum ve tarihsel gidişat içerisinde Üstad bu sözü Mustafa Kemal için söylemiş, o anki şartlar içerisinde etrafındaki 3-5 kişiyi kurda-kuşa yem etmek istememiştir…
– Üstat yalnızdır, etrafında birkaç kişiden başka kimse yoktur ve iman tehlikededir…
– Haklı ve doğru olarak “siyaseten mukabele etme” yolunu değil ilmen, fikren mukabelede bulunma, imana hizmet ve imanı tecdit yolunu seçer…
– Sonraki yıllarda bu tarzı zaman zaman değişecektir
c ) Sıhhat ;
– Tekrar önemle hatırlatayım ; Bu söz “mukabele etmeme şekliyle dahi” herhangi bir hadis ve seleften aktarıma dayanmamaktadır…
– Deccal ve Süfyan siyaseten mağlup edilemez kaydının ise aslı-astarı yoktur…
– Nur Üstad Muhakemat’ta “bir söz menbaından çıktıktan sonra uğradığı her menzilde hakikatinden bir şey kaybeder, hakikat olmayan bir şey kuyruğuna eklenir” der ki durum tamda böyle olmuştur…
d ) Nurların te’lifi ;
– Ayrıca hatırada geçen söz ile iddia edilen asılsız ifade Üstadımız’ın bizzat dikte ettirdiği Nur’un büyük kitaplarına, Münazarat ve Nutuklar gibi siyasete dokunan küçük kitaplarına dahi hiçbir şekliyle girmemiştir…
– Hatta böyle bir bahis Süfyan’ı ismi ve vasıflarıyla haber veren Sırr-ı İnnâ A’taynâ Risalesi’nde dahi yoktur…
– Anladığım kadarıyla yukarıdaki hatıradan mülhem Tarihçe-i Hayat içerisine talebelerce konulmuştur.
f ) Üstad’ın şahsiyeti ve Nur Mesleği ;
– “O’na karşı kuvvetle ve siyasetle mukabele etmeyin” tavsiyesinin Üstadımızın “o dönem için” ilhamen içtihadı olduğunu düşünüyorum…
– Nitekim Üstad Hazretleri Eski Sait ve 3. Said döneminde “Yeni Said döneminin aksine” ara ara yönlendirme kastıyla siyasete müdahalede bulunur…
– Yoksa Nur Üstad’ın Demokrat Parti’ye göstere göstere oy atmasını kendi kendini tekzib, bir ikilem olarak kabul etmeniz gerekir…
– Hem bir esas ortaya koyacak hem de onu çiğneyeceksin, bu Üstadımız’a yakışan bir durum değildir…
– Evet Üstad konjonktürü ve tarihsel gelişim ile değişimi değerlendirerek yerine göre siyasete yön verebilme adına müdahale etmiş, müdahil olmuştur…
g ) Turkiye’deki siyasi ortam ;
– Üstad vahşi, militarist Kemalizm’in yenilebilmesi, milletin rahata ermesi için sandığa gitmiş Demokrat Parti’yi desteklemiş, Demikratlar’ı destekleyen birçok mektubu Laikalar’a dahil etmiştir.
– Ve 1950 seçimlerinde “Vahşi Kemalizm” sandıkta yenilmiştir…
– Öyle ki Milli Şef (!?) İsmet İnönü Demokrat Parti’ye karşı mağlubiyetlerinin sebebini Bediüzzaman ve talebelerine bağlayabilmiştir…
Netice ;
– Bizzat kendi hayatını üç merhaleye ayıran Aziz Üstad bu merhalelerde “esasatta sabit kalmak üzere” devrin ihtiyacına göre farklı uygulamalarda bulunmuştur.
– Bizim yanlışlarımızdan birisi de maalesef Nurlar’da geçen herhangi bir meseleyi motomot ele almak, bütüncül, konjonktürel ve tarihsellik açısından düşünmeden bağnazca savunmaktır…
– Bazen de çok değer verdiğimiz büyüklerimizin ağzından çıkan her şeyi kayıtsız şartsız sorgulamadan kabul ediyoruz
– Halbuki hepimiz Üstadımız’ın ve Hocamız’ın devrimci ruhundan esintilere sinelerimizi açmalı, zaman ve şartları değerlendirerek statik, durağan değil, dinamik bir Hizmet ortaya koymalıyız…
Buraya sizin için müjdeli bir işaret bırakayım ;
Nurlar’ın genel anlatımında daha sonra gelmesi muhtemel zat yani Mehdi yahut Mehdiyyet “geniş Hilafet-i İslamiye dairesinde çalışacak, İsevî Ruhanileri ile el ele verecek ve şeriatı tesis edecek bir zat” diye ifade buyrulur.
Mesela Emirdağ Lahikası’ında Üstadımız ;
“Hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) ve ittihad-ı İslâm ordularıyla zemin yüzünde saltanat-ı İslâmiyeyi sürmek herkeste, hususan avamda, hususan ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkârında, o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor.
Ve bu isim (Mehdi) bir adama verildiği vakit, bu iki vazife hatıra geliyor ;
Siyaset mânâsını ihsas eder”
Demekte ve Mehdiyyet’in üç vazifesi İman, Hayat, Şeriat cihetinde çalışma arasında son vazifesinin daha şaşalı ve bilinir olduğunu eklemektedir…
Geniş Hilafet-i İslâmiye dairesinde çalışmak, siyaseti gerektirir ve ihsas eder…
Biiznillah, Allah-u a’lem bu son mertebede “Gelecek, beklenen hakiki zat ve ekibi” siyasete tesir ederek, belki siyasi bir cereyanla hareketle, batı dünyası, İsevî Ruhanileri ile diyalog vasıtasıyla el ele vererek küfrü ve küfranı zir-u zeber edecek…
Yine Hadisler’in ihbaratına göre Deccalizm ve Süfyanizm’i kesinlikle mağlup edecek.
Bu bir akıl savaşı…
Bütün bunlar nazar-ı itibare alındığında siyaset, siyaset mesleği her ne kadar Nur ve Nur Ekolleri ile Hizmet Hareketi’nden uzak görünse de geleceğin dünyasında hak ve hakikatin ikamesi için amaç olmasa da, gerekli ve geçerli bir alet olabilir…
Hasıl-ı Kelam ;
“Deccal ve Süfyan siyaseten mağlup edilemez” ifadesi hiçbir şekilde, hiçbir yerde, Hadis ve geçmiş ulemanın kitaplarında, Risale-i Nurlar’da geçmemektedir…
Aktarılan hatıra, tevil ve tefsir edilmiş, yanlış bir kabul ile şuyuu bulmuş, şöhret kazanarak ilgi görmüştür…
Ve maalesef bir umutsuzluk örgütlemesi, pompalamasıdır…
Oysa Deccalizm ve Süfyanizm fikri, siyasi yahut askeri güce sahip olsa da sıcak kanlı bir çatışmayla değil, Hadis rivayetlerine göre fikren, ilmen, siyaseten kimsenin burnu kanamadan mağlub edilecektir…
Çünkü ortada şer şebekesi lehine bir kuvvet dengesi vardır…
Fikir bazen ilmin, bazen siyasetin kılıcını kullanabilir…
Rahat olup ümitlerimizi Kavi tutmakta fayda var…
Belki de siyaset yeni bir baharın, yeni bir neslin işidir…
Her iki tarafın mücadelesinde biiznillah Mehdiyyet’in galip geleceğini hepimiz açık seçik biliyoruz…
Biz üretmeye, çalışmaya bakalım…
Öyle, ya da böyle “Şu istikbal inkılabatı içerisinde en yüksek ve gür sada İslam’ın sedası olacaktır”
Not: Bu konuyu lütfen günümüz siyasetinden bağımsız Risale-i Nur ile alakalı bir yorum olarak düşününüz .
@MansurTurgut