Aslında bu yazıyı Ramazan başında yazmayı planlıyordum fakat Ramazan’daki rahat-rehavet ortamı ile Türkiye’deki siyasi gelişmelerin hız ve hareketi biraz geciktirdi.
O halde şimdi bir “Bayram” yazısı olarak, Bayram Tebriği niyetiyle nazarlarınıza arz edeyim…
Büyüklerin hayatı bizler için örneklenmesi gereken birer numunedir ben de bu makalede sizlerle Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin ramazanlarını konuşmak istiyorum…
Aziz Üstad İslam’ın şeairinden olan Ramazan’a her Müslüman gibi çok büyük değer atfetmiş ve hakkında “Ramazan’a dair” ibaresi ile müstakil bir Risale telif edip “Ramazan, iktisat ve şükür risaleleri” olarak küçük bir eser olarak yayınlanmasına da müsaade buyurmuştur…
Ona göre “Şeair-i İslâmiye içinde en parlak ve muhteşem olan Ramazan-ı Şerif” baştan sona dikkatlice ve her gün artan bir dozda değerlendirilmelidir…
Nur Şakirdleri için Ramazan’a dair tavsiyelerini şu şekilde sıralayabiliriz ;
– Oruç, evrad-ezkar ve namaz ile Ramazan’da ubudiyete çalışmak.
– Her biri, her günde bir cüz Kur’an okuyarak beraberce hatim yapmak. O, bu uygulamanın talebelerinin bulunduğu her şehirde yapılmasını önerir. Bütün hatimlerin duasını da bizzat kendisi yapar…
– Halisane ve tesellikârane ve samimane ve mütesanidane hakiki bir ülfet ve muhabbet ve sohbet etmek.
– Hep beraber sevaba ve iştirak amâl ile kazanca vesile olmak.
– Ramazanda saklı olan “Leyle-i Kadri” yakalamanın sırrına ve önemine dikkat çekerek, Kadir Gecesi’ni yakalamaya, değerlendirmeye çalışmak.
Evet, bu vesileyle “Ramazan-ı Şerif, bu fani dünyada fani ömür içinde ve kısa bir hayatta bâkî bir ömür ve uzun bir hayat-ı bakiyeyi tazammun eder, kazandırır.”
Bununla beraber Üstad Bediüzzaman Hazretleri Ramazan’a hürmetsizliğe dikkat çekerek Sözler Mecmuası’nda uyarı yapar “Ramazan’a saygısızlık bela ve musibetleri celbeder…”
Üstad Hazretleri uzun yıllar boyunca hapis ve sürgünler ile hayatını geçirdiğinden, talebeleri daha ziyade Isparta’daki iki katlı, ahşap evde O’nun Ramazan günlerine şahit olmuşlardır, İsterseniz biz de o eve şöyle bir göz atalım ;
Zübeyr Gündüzalp, Tahiri Mutlu, Mustafa Sungur, Ceylan Çalışkan, Sıddık Süleyman, Bayram Yüksel, Ahmet Feyzi Kul ve daha nice talebe daimi kalanlar yanında eve ara ara uğramakta, gelip gitmektedirler…
Evde kalan Talebelerin odası Üstad Hazretleri’nin odasının hemen karşısındadır, çok az eşya vardır, yani zaruri olanlar dışında neredeyse hiçbir şey bu mübârek evde yer kaplamamaktadır.
Anadolu yoksul, halk yoksuldur Üstad ve talebelerinin iftarları da işte tam o yoksulluğa göredir…
Bir tas sıcak çorba, varsa yoğurt, birkaç dilim ekmek…
İçilen bir yudum su ardından bazen Üstad’ın bazen Tahiri Abi’nin kıldırdığı namaz mecliste bulunan cemaate bir başka haz yaşatmaktadır.
Tahir’i Ağabey’in anlattıklarına göre Üstad Hazretleri Kur’an’ı manasına göre, manevi tecvit üzre okumakta, yeri geldiğinde ürperip, yeri geldiğinde gözyaşı dökmektedir.
Asla ihmal edilmeyen Tesbihat ardından iftar sofrasına geçme vakti gelir. Önce hazırlanan sıcak çorba tabaklara pay edilir. Genellikle pirinç ya da şehriye çorbası iftar ve sahur menülerindendir. Çorba uhuvvetle kâseye doldurulur, kardeşin kardeşe hakkı geçmesin diye tabaklar ihlasla, kur’a ile dağıtılır, ne hassasiyet değil mi ?
Bazen Üstad yine iftarı bir yudum su ile yapıp, varsa hurma ile orucunu açmayı tercih eder. Bazen de iftarda sarısı fazla pişmemiş yumurta içerisine kattığı, suda erimiş küçük bir peynir onun en iyi yemeğidir. Sofralarını bazen zeytin de süslermiş Üstad’ın.
Bir insana kâfi gelmeyecek kadar az yiyen Üstadımız, Ramazanlarda da bu kaidesini asla bozmamıştır…
Akşam namazını kılıp, yemeği daha sonra yemek adetidir fakat namaz öyle çabukça kılınmaz, en az bir saat sürer.
Kısa süren yemeğin ardından hemen ibadete çekilir.
Üstad yatsı namazında imamlık yapar, teravih namazlarında genellikle Tahiri Mutlu’yu imamete geçirir. Huşu ile kılınan namaz ancak iki saati aşkın bir sürede tamamlanır.
Nur Üstad ara sıra teravihleri camide kılar fakat imamlar namazı hızlı kıldırdığı ve O da sûreleri okumakta yetişemediği için terâvihlerde camiye gitmekten vazgeçer.
“Fıtrî uyku beş saattir” diyen Bediüzzaman, Ramazan gecelerinde uyumamaya özen gösterir.
Son on beş gün ise bu prensibe daha da önem verir. Kendisi uyumadığı gibi talebelerinin de yatmasını istemez. İmsak vaktine kadar dua dua yalvarır, ibadetle meşgul olurdu.
O zorlu hapishane şartlarında bile gece ibadetini terketmez, sabahlara kadar ellerini dergâh-ı İlahi’ye açarak Cevşen, Evrad-ı Bahaiye, Delail-i Nur, Hülasatü’l-Hülâsa, Hizbi’n-Nuriye, Tahmidiye ve Sekine dualarını okurdu…
Üstadımız Ramazan’da sahur yapmayı da ihmal etmez, ibadetlerini imsak vaktine yarım saat kala nihayete erdirir ve sahur yapardı…
Bir tas çorba ve içilen bir bardak soğuk su sahur için O’na kâfidir.
Sabah namazı ve yapılan uzunca bir ders ardından dinlenmeye geçer, sonrasında gün boyu Risale-i Nurlar ve telif işleri ile uğraşırdı.
O bu hassasiyetle hayatlarını yaşarken zalim ise zalimliğini yapmaya devam etmektedir…
Ara ara zulmün adresi değişmektedir, Barla, Isparta, Emirdağ, Afyon, Kastamonu, Denizli Üstad için Ramazan’da dahi çile yumağıdır…
Nur Talebesi Mehmet Özpolat bir hatırasında Üstad’ın Ramazan’ını şöyle anlatıyor: “1952 senesinde bir Ramazan akşamı Üstad Hazretleri’ni Emirdağ’da ziyarete gittim. O’nu gördüğümde rengi bembeyazdı, mübarek gözlerinden yaşlar akıyordu. Dilini çıkardı, beyazlamıştı. ‘Kardeşim, beni bu gece zehirlediler. Soğuması için penceremin kenarına bıraktığım sahur yemeğime zehir kattılar’ dedi…
Zalim herdem zalim, malum bugünlerde de beraberce sahur yapan talebeleri evlerinden toplayan SS’lere şahit oluyoruz…
Aynen öyle de Nadir Baysal’dan Bediüzzaman’ın alışılagelmiş gözaltılarından birini dinleyelim “1943 senesi Ramazan ayı, Üstad’ın evine doğru gidiyordum. Kunduracılar Çarşısında O’nu fayton içerisinde, yine başında sarığı ile, adliyeye doğru götürülürken gördüm. O ramazan 22 kişi, cezaevinde 15 gün kaldılar.
Bütün bu eza ve cefaya rağmen O asla mücadelesinden vazgeçmemiştir…
Mehmet Feyzi ve Çaycı Emin imzalı bir mektupta, “Üstadımız bir Ramazan-ı şerifte pek şiddetli hastalıkta, altı gün bir şey yemeden, orucunu da bozmadan ubudiyetteki mücadelelerini terketmedi.” denilmektedir.
Ramazan’da dışarıya çıkmamaya özen gösteren ve bir nevi itikaf hayatı geçiren Bediüzzaman, hapiste geçirdiği Ramazanları ise çok hayırlı görür.
Afyon Hapishanesi’nde yazdığı bir mektubunda “Bayrama kadar burada kalmamızın bizlere çok faydası ve hayrı olduğuna kanaatim var.” demektedir.
Tahliye olmaları halinde ise “Bu medrese-i Yusufiye’deki hayırlardan mahrum kaldık, dünya işleriyle meşgul olacağız, tahliyenin sırf uhrevî olan Ramazan-ı şerifin manevî huzuruna zarar verdiğini” belirtir.
Evet, bir çok telifat ; Ramazan Risalesi, Lemaat, Birinci Şua, Emirdağ Çiçeği, Münâcâtü’l-Kur’ân, Hizbü’n-Nuriye gibi iman, tevhid ve tefekkür ağırlıklı eserler bu kutlu zaman diliminin yani Ramazan Ufku’nun meyvesi olarak Risale-i Nur Külliyatı’nda yerini almıştır.
Çok çalışmalı, çünkü Aziz Üstad’a göre “Ramazan-ı şerif, bu fani dünyada, fani ömür içinde ve kısa bir hayatta, bâkî bir ömür ve uzun bir hayat-ı bakiyeyi tazammun eder, kazandırır. Ramazan’da kalp ile beraber nefsi dahi hakikatlerle meşgul etmek gerekmektedir.”
Dini hayatında zaten hassas üzeri hassas olan Üstad Bediüzzaman Ramazan’da her hal ve davranışına daha da fazla önem vermektedir.
Lütfen şu hatıraya bakar mısınız ? Üstad gözaltına alınarak otobüsle Ankara’ya götürülürken yolda şoförden otobüsü durdurmasını ister.
Araç durunca içindekilere “Bu gece büyük ihtimalle Leyle-i Kadir’dir.” der…
Diğer günlerde Kur’an okunursa harf başına on sevap, Ramazan’da okunursa bin sevap, Leyle-i Kadir’de okunursa otuz bin sevap verilir, bunu kazanmak ister misiniz ?’ ‘Evet, isteriz.’ diye cevap veren yolculara ‘Öyle ise şimdi her Müslüman üç İhlas, bir Fatiha, bir Âyetü’l-Kürsî okursa ebedî hayat için dağarcığına azık hazırlamış olur.’ diye karşılık verir.”
Kadri bulup, yakalamak ve değerlendirmek ne kadar önemli…
Bayram Yüksel Ağabey Nur Üstadın son ramazanını şöyle anlatmaktadır :
Ramazan’ın tam on beşiydi. Teravih namazını Tahiri Mutlu ağabeyin arkasında kılıyorduk. Üstadımız fenalaştı. Namazı yarıda kesmek istedik. O ise ‘Yok, tamam kılacağız’ dedi. Teravih namazı bitince daha çok ağırlaştı. Yatağına götürüp yatırdık.
Sungur Ağabey ile Cevşen okumaya başladık.
Bize ‘Evlatlarım, evlatlarım, katiyyen müteesir olmayın. Risale-i Nur dinsizlerin belini kırmıştır. Risale-i Nur daima galiptir. Katiyyen merak etmeyin. Ben kemal-i ferahla gideceğim.’ dedi.”
Ve Nur Üstadımız, o çok sevdiği ve Allah’ın rızasını kazanmak için her anında çırpınıp durduğu o mübârek ayda Hakk’a yürüdü.
Şanlıurfa’da Ramazan’ın yirmibeşinci gecesi, muhtemelen bir Kadir Gecesi’nde, bir sahur vakti rahmet-i Rahman’a kavuştu.
Evrad-ezkar, ibadet, hizmet dolu bir hayatı geride bırakarak ruhunun ufkuna ulaştı…
Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Evet, O yaşadığı, inandığı gibi vefat etti, Rabbimiz O’ndan ebeden razı olsun !
Bu vesile ile gelecek Kadir Gecenizi ve mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik ediyor, Rabbimizden yeni Ramazan gelmeden evvel bizlere fereç ve mahreç ihsan eylmesini diliyor ve dileniyorum…
@mansurturgut