“Dünyanın En Etkili Bilim İnsanları” listesine 3 kez girmeyi başaran ancak ‘terörist’ suçlamasıyla verilen hapis cezası YargItay’da onandığı için tutuklanan Prof. Cihangir Erem: Hiçbir idari ve adli soruşturma geçirmemiş, uyarı cezası dahi olmayan sicili tertemiz bir bilim insanından terör örgütü üyesi olur mu?
15 Temmuz darbe girişimi’nden hemen sonra Ağustos 2016’da tutuklanan ve 11 ay hapis yattıktan sonra 7 yıl 6 ay hapis cezası verilerek tahliye edilen Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Cihangir Erem, cezası Yargıtay tarafından onandığı için 25 Eylül 2023’te ikinci kez tutuklandı.
Stanford Üniversitesi’nin hazırladığı “Dünyanın En Etkili Bilim İnsanları” listesine 3 kez girmeyi başaran ve 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki görevinden ihraç edilmeden önce ayda 1000 hasta bakan Prof. Dr. Cihangir Erem, Trabzon’daki evinde gözaltına alındığı dakikalarda da bilimsel makale yazmakla uğraşıyordu.Bugüne kadar binlerce doktor ve yüzlerce uzman yetiştiren, hapiteyken bile 3 makalesi uluslararası dergilerde yayınlanan Prof. Erem’in son savunmasına Kronos ulaştı.
Prof. Erem, onlarca sayfalık savunmasında ayrıntıları ile bilimsel çalışmalarını, endokrinoloji alanında 20 yıldır yaptığı araştırmalar nedeniyle dünya çapında saygın, bilimsel değeri yüksek dergilerde yayınlanan makalelerini, ABD ve İngiltere’deki bilimsel araştırma gruplarına dahil edildiğini anlattı.
İşte, Dünyanın en etkili bilim insanlarından biriyken bir bankaya para yatırdığı, yasal bir dernek olan Kimse Yok Mu derneği aracılığıyla Afrika’da su kuyusu açtırdığı, dini sohbete katıldığı ve kurban bağışı yaptığı gerekçesiyle hapis cezası verilen Cihangir Erem’in 15 Aralık 2018 yılında Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yaptığı 55 sayfalık savunmasından öne çıkan bölümler:
“ÇİFTÇİ BİR ANNE-BABANIN ÇOCUĞUYUM”
“01.03.1960 tarihinde Ünye/Ordu’da doğdum. Bir köylü-çiftçi çocuğuyum. Anne ve babam okur-yazar değiller. İlk-Orta ve Lise tahsilimi Ünye’de yaptım. Liseyi derece ile bitirdim. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi (İ.Ü.) Cerrahpaşa Tıp Fakültesini kazandım. Terör nedeniyle her gün onlarca insanların öldüğü Lise ve Üniversite yıllarımda 12 Eylül 1980 ihtilal öncesi dönemi yaşadım. Ailemden aldığım ahlak ve terbiye gereği hiçbir terör olayına karışmadım. Bu terör döneminde lise arkadaşım dahil bazı arkadaşlarım teröre kurban gittiler. Ben ise fakir bir aile çocuğu olduğumdan 5 (beş) yaşından 21 (yirmi bir) yaşına (üniversite 3. Sınıf) kadar hafta sonu ve yaz tatillerinde simit-pasta, turşu satarak ve ayakkabı boyacılığı yaparak okul masraflarımı karşılamaya, aile bütçesine katkıda bulunmaya çalıştım.
“CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİNİ BİRİNCİLİKLE BİTİRDİM”
1985 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesini dereceyle bitirdikten sonra 1985-1988 yılları arasında mecburi hizmet için gittiğim Mardin ilinde Mazıdağı Sağlık Ocağı Sorumlu Tabibi ve amirlerimin ısrarlarına dayanamayarak Mardin İl Sağlık Müdür Muavinliği görevlerinde 4 bulundum…
Eylül 1987’de Türkiye’de ilk kez yapılan Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) ile Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı (AbD) Araştırma Görevliliğini kazandım. 14.03.1988 tarihinde yeni görevime başladım. 1992 yılında İç Hastalıkları uzmanı, 1996 yılında Doçent ve 2003 yılında Profesör oldum.
1996-1998 yılları arasında 2 (iki) yıl süreyle İ.Ü. İstanbul (Çapa) Tıp Fakültesi’nde Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bilim Dalında yan dal (üst ihtisas) eğitimimi tamamlayarak 1998 yılında Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı, 2000-2005 yılları arasında KTÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya AbD’da doktora yaparak Biyokimya Doktoru ünvanlarını aldım. Doğu Karadeniz Bölgesinin ilk Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları uzmanı ve profesörüyüm.
“20 YILDIR DEVAM EDEN ARAŞTIRMALARIMIZ CİDDİ, SAYGIN VE BİLİMSEL DÜZEYİ YÜKSEK DERGİLERDE YAYINLANDI”
1995 yılından itibaren Doğu Karadeniz Bölgesinde ilk defa, tüm dünyada ve Türkiye’de önemli bir halk sağlığı sorunu oluşturan Diyabetes Mellitus (Şeker hastalığı), Hipertansiyon (Yüksek Tansiyon), Obezite (Şişmanlık), Hiperlipidemi (Kanda Kolesterol ve Diğer Yağların Yüksek Olması) ve Guatr hastalıklarının toplumdaki sıklığını ve ilişkili risk faktörlerini, kurucusu ve yöneticisi olduğum araştırma grubu ile (Trabzon Endocrinological Study Group) araştırdım. KTÜ BAP (Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi) tarafından maddi olarak desteklenen ve 20 yıldır devam eden bu araştırmalar yurt içi ve yurt dışı (uluslararası) ciddi, saygı ve bilimsel düzeyi yüksek dergilerde yayınlandı.
“DÜNYANIN ÖNCE GELEN ARAŞTIRMA GRUPLARINA DAHİL OLDUK”
Kendi branşımda ülkem ve üniversitem adına bilinen ve tanınan bir bilim insanı olmama neden oldu. Yaptığımız bu araştırmalar aynı konular üzerinde araştırmalar yapan ABD ve İngiltere’deki araştırmacıların dikkatini çekti ve bize işbirliği (Collaboration) teklifi yaptılar. Böylece biz de dünyanın önde araştırma gruplarından birine (NCD Risk Factor Collaboration) 5 dahil olduk.
“HARVARD’LI BİLİM ADAMLARIYLA İŞBİRLİĞİMİZ DEVAM ETMEKTEDİR”
Son 12 yıldır ABD Harvard Tıp Fakültesi (Dünyanın en yüksek bilimsel düzeydeki Tıp Fakültesi) ve İngiltere Imperial Londra Üniversitesi’ndeki (London College) bilim adamları (Goardz Danaei, Zhou Bin, Majid Ezzati, AbarcaGómez L, Di Cesare M) ile yukarıda adı geçen hastalıklarla ilgili araştırmaların sonuçları ile ilgili işbirliğimiz devam etmektedir. Bu araştırmalar binlerce tıp dergisi arasında bilimsel düzey açısından dünyanın 2. sıradaki dergisi olan ABD kaynaklı Lancet adlı dergide (SCI, IF [Etki Faktörü]: 53.254) 2011 yılından itibaren yayınlanmış ve yayınlanmaya devam etmektedir (Ek 1: Toplam 13 sayfa).
“HAPİSTEYKEN ULUSLARARASI BİLİM DERGİSİNDE 3 MAKALEM YAYINLANDI”
Cezaevinde bulunduğum 2016 ve 2017 yıllarında adı geçen dergide 3 makalem yayınlanmıştır. KTÜ tarihinde (Kuruluş: 1955) bu dergide bilimsel makalesi yayınlanan ilk bilim insanıyım. Ayrıca, devlet memurluğu görevinden ihraç edilmeden önce, KTÜ’deki akademik performans sıralamasında (uluslararası indekslere giren dergilerde yayınlanan makale sayısı ve atıf sayısı) 1040 öğretim üyesi arasında ilk sıralarda ve Tıp Fakültesindeki 250 öğretim üyesi arasında 1. sıradaydım.
“TIP ÖĞRENCİLERİ ARASINDA EN SEVİLEN VE TERCİH EDİLEN BİR PROFESÖRÜM”
Yüzlerce ulusal ve uluslararası bilimsel makale, bildiri, uluslararası kitapta bölüm yazarlığı ve yaklaşık 7500’ün üzerinde uluslararası bilimsel atıf (cited number) sahibiyim. H indexim Google Akademik’te 37 (2023’te 69. sıraya yükseldi) ve Scopus’te 28’dir (Ek 2: Toplam 22 sayfa). Son 15 yılda onlarca doçentlik sınavında ve profesörlük atamalarında, uzmanlık sınavlarında jüri üyesi olarak görev aldım. Tıp Fakültesinde yapılan anketlerde Tıp Fakültesi öğrencileri ve İç Hastalıkları Araştırma görevlileri tarafından en fazla tercih edilen ve sevilen öğretim üyelerinden biriydim.
“SON 2,5 YILDIR BİLİMSEL FAALİYETLERİM KESİNTİYE UĞRAMIŞTIR”
Çağdaş anlamda bir üniversitenin 3 temel ve önemli fonksiyonu olan, a) nitelikli eğitim-öğretim yapmak, b) bilimsel araştırma ve c) doğru teşhis-tedavi dahil bilgiyi toplum yararına kullanmak (üniversite-toplum işbirliği) görevlerini en iyi bir şekilde yaptığıma inanıyorum. Şahitlerim, KTÜ Yönetim Kurulu, tüm öğretim elemanları, öğrenciler ve hastalarımdır. Son 2.5 yıldır bilimsel faaliyetlerim kesintiye uğramıştır. Meslek hayatımın en üretken ve verimli çağında yargılanmadan görevimden ihraç edildim.
“GÖZALTINA ALINDIĞIMDA İNGİLİZCE MAKALE YAZIYORDUM”
İkamet ettiğim KTÜ Lojmanında göz altına alındığımda uluslararası İngilizce makale yazıyordum. Bir bilim insanının başına gelebilecek en büyük felaketlerden birisi; bilimsel araştırmalarını yapamamak, öğrenci, asistan ve takip ve tedavi ettiği hastalarından uzak kalmasıdır (academic death: akademik ölüm). Mevcut durumda belki şahsımdan daha fazla zarara uğrayan, mağdur olanlar onlardır. 2.5 yıldır ayrı olduğum üniversitede görevimin başında olsaydım belki onlarca ulusal ve uluslararası makale yazmış olacaktım ve ülkemiz kazanacaktı.
Toplam 31 (Otuz bir) yıl devlet memurluğu ve 28 (Yirmi sekiz) yıl KTÜ Öğretim Elemanı görevlerinde bulundum. Bulunduğum üniversitede, İç Hastalıkları ABD Başkanlığı, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları BD Başkanlığı, 4. Sınıf Eğitim Koordinatörlüğü, 3. Sınıf Endokrin ve Üreme Komitesi Kurul Başkanlığı, Dahili Bilimler Bölüm Başkan Yardımcılığı, Nükleer Tıp ABD Başkanlığı, Etik Kurul Üyeliği, Yayın ve Dokümantasyon Kurul Üyeliği, ve KTÜ Yönetim Kurulu Üyeliği yaptım. Menfur 15 Temmuz 2016 darbe girişimi olduğunda Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları BD Başkanlığı ve KTÜ Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerim devam ediyordu.
“4 BİNİN ÜZERİNDE TIP DOKTORU, YÜZLERCE UZMAN YETİŞTİRDİM”
Gözaltına alındığımda üniversite yönetim kurulu üyeliğinden diğer üyelerle birlikte teamüle uyarak birkaç gün önce ayrılmıştım. Son 13 yıldır Profesör doktor olarak görev yapıyordum. Benim terör örgütü ile en küçük bir bağlantım olsaydı devletim bu görevleri bana vermez, hakkımda soruşturma açtırırdı. Fakat böyle bir şey asla olmadı. Ben 31 yıl boyunca devletime, vatanıma, milletime ve üniversiteme hizmet ettim. 4000’in üzerinde tıp doktoru, yüzlerce İç Hastalıkları Uzmanı yetiştirdim. Yüzbinlerce hastaya teşhis koydum ve tedavi ettim.
“İHRAÇ EDİLMEDEN ÖNDE AYDA 1000 HASTA BAKIYORDUM”
01.09.2016 tarihinde tıp fakültesindeki görevimden ihraç edilmeden önce 1 ayda yaklaşık 1000 hastaya bakıyordum. Devlet memurluğum süresince T.C. Anayasasına, mevcut kanun ve yönetmeliklere uymaya azami hassasiyet ve titizlik gösterdim. Yasa dışı hiçbir faaliyette bulunmadım. Mesleki hayatım boyunca hiçbir adli ve idari soruşturma geçirmedim. Cezanın en küçüğü olan “uyarı cezası” dahil hiçbir disiplin cezası almadım. Birlikte çalıştığım akademik ve diğer personeller ile bir geçimsizlik yaşamadım. Hep uyumlu olmaya gayret ettim. Amirlerim de bunu bildiği için bana değişik dönemlerde idari ve akademik görevler verdiler. Sonuç olarak, adli ve idari olaylarla ilgili olarak geçmiş 58 yıllık hayatım tertemizdir.
“UYARI CEZASI DAHİ ALMAYAN BİRİ TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİ OLUR MU?”
Bilindiği gibi gelecek için en iyi referans geçmiştir. Geçmiş bugünün ve geleceğin aynasıdır, malzemesidir, kökleridir. Bir konunun geçmişi, bize nereden geldiğimizi, şu anda nerede olduğumuzu ve nereye gittiğimizi anlatır (B. Edward Shlesinger). 56 yıl boyunca çevresi tarafından hep çalışkan, dürüst, güvenilir ve uyumlu bulunmuş, takdir edilmiş, bu nedenle amirleri tarafından kendisine idari ve akademik görevler verilmiş, hiçbir idari ve adli soruşturma geçirmemiş, uyarı cezası dahi olmayan sicili tertemiz bir bilim insanından terör örgütü üyesi olur mu? Ya da henüz aklının ermediği, çocukluk ve gençlik heyecanlarının en yüksek seviyede olduğu gençlik çağında, terör olaylarının çok yoğun olduğu 12 Eylül 1980 öncesi dönemde dahi en küçük bir olaya karışmayan birisi 56 yaşında niçin teröre karışsın ki? Bu soruların cevabını siz değerli hakimlere bırakıyorum.KTÜ’de “örnek-ideal bir akademisyen” olarak gösterilen bir bilim insanı iken şahsımla en küçük bir bağlantısı olmayan menfur 15 Temmuz 2016 Darbe girişiminden hemen sonra 23 Temmuz 2016’da terör şüphelisi olarak gözaltına alınıp tutuklanmamı hala anlayabilmiş değilim. Masum bir insan 1 hafta arayla nasıl terör şüphelisi olabilir. Öyle anlaşılıyor ki, 15 Temmuz 2016’dan önce hazırlanan terör örgütü isim listelerine birileri benim adımı da yazmış. Bunun sonucunda tam 11 ay tutuklu olarak cezaevinde yattım.
“DARBE GİRİŞİMİYLE HİÇBİR İLİŞKİM YOKTUR”
Savcılık iddianamesinde (31.01.2017 tarihli) suç tarihi olarak 20.07.2016 tarihi belirtilmiştir. Ben bu tarih dahil hiçbir tarihte suç işlemedim. 20.07.2016 tarihinde KTÜ Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı’nda öğrenci eğitimi ve hasta bakım ve tedavisi yapıyordum. Savcılık makamı, suç işlemediğim bir tarihte suç isnadında bulunarak görevini doğru yürütmemiş, görevinde kusurlu davranarak sahsımın zararını hedef tutan bir davranışta bulunmuş, “657 sayılı devlet memurları kanununa uymamıştır (Madde 11 ve 125[B ve D bentleri]. Daha önce de tarafımdan ifade edildiği gibi adı geçen 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi ile hiçbir ilişkim yoktur. Darbe girişiminden ikamet ettiğim üniversite lojmanında uyurken gece saat 12.30 civarında çocuğumun telefon etmesiyle ve radyo vasıtasıyla haberim oldu.
Savcılık mütalaasının giriş bölümünde 15 Temmuz 2016 tarihinde Darbe Girişiminde bulunanlarla şahsım arasında irtibat iltisak kurmaya çalışılmasını ve bu yolla cezalandırılmamın istenmesini anlayabilmiş değilim. Hiçbir bağlantımın olmadığı adı geçen darbe girişimini yapanları, en küçük bir katkıda bulunanları bir kez daha şiddetle lanetliyor ve onların verilebilecek en büyük ceza ile cezalandırılmalarını istiyorum.
“33 YILLIK MESLEK HAYATIM APAÇIK ORTADADIR”
Savcılık mütaalasında şahsıma atfedilen suçun niteliği “Silahlı terör örgütü üyeliği” olarak belirtilmiştir. Öncelikle ifade etmek isterim ki, yasa dışı hiçbir örgüt, dernek, vakıf ve cemiyet ile ilgi, alakam ve bağlantım yoktur. 22.06.2017 tarihinde mahkemenize gönderdiğim yazılı savunmamda da geniş olarak ifade ettiğim gibi, dini inancım, ahlak ve karakterim, eylem ve davranışlarım bunun imkansız olduğunu size söyleyecektir. Ben vatanını, milletini ve bayrağını çok seven bir bilim insanıyım. 58 yıllık hayatım, 33 yıllık mesleki hayatım apaçık ortadadır. Ülkemde ve üniversitemde “örnek alınacak bir hayat” sürdüm, “Başarılı, üretken, ideal bir akademisyen, bir hekim, ailem, dost ve arkadaşlarım, meslektaşlarım, hastalarım ve öğrencilerim tarafından son derece sevilen ve saygı duyulan bir insan oldum.
“BANKAYA PARA YATIRMA, BANDROLLÜ KİTAP BULUNDURMA, YASAL DERNEĞE BAĞIŞ YAPMA SUÇ DEĞİLDİR”
Devletim bana güvenerek çalıştığım üniversitede bana pek çok idare görevler verdi. Son olarak Üniversite Yönetim Kurulu Üyesi ve Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı idim. Ben terörist olsam 58 yıllık ömrümde, 33 yıllık tıp meslek hayatım boyunca bir emare, bir işaret, bir tezahür olmaz mıydı? Yukarıdaki söz konusu görevler bana verilir miydi? tarafıma atfedilen suçlamalara ilişkin eylemlerin tamamı, işlendiği/yapıldığı/gerçekleştirildiği tarihte yasaların izin verdiği legal faaliyetler olup, normal bir hukuk devletinde kesinlikle atılı suça dayanak yapılamaz. İşlendiği zaman yasal olan “bankaya para yatırma, piyasada özgürce satılan ve hiçbir şiddet unsuru içermeyen bandrollü kitapları bulundurma, yasal bir derneğe bağış yapma, yasal bir okula çocuğunu gönderme gibi faaliyetler” daha sonra yapılacak yargılamalarda terör örgütü üyeliği suçlamasına dayanak yapılamaz.
“SİZİ 30 GÜN GÖZALTINDA TUTACAĞIM, BURADA KOKACAKSINIZ”
KTÜ Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları AbD, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi (Bilim Dalı Başkanı) görevindeyken 23.07.2016 tarihinde ikamet ettiğim üniversite lojmanında Trabzon Emniyet Müdürlüğü görevlilerince gözaltına alındım. Ev, iş ve araç (otomobil) araması yapan görevliler son derece nazik ve saygılı davrandılar. Aynı gün Trabzon TEM (Terörle Mücadele) Şubesine götürüldüm ve nezarethaneye konuldum.Göz altına alınışımın 5. günü olan 27.07.2016 tarihinde öğle öncesi nezarethaneye yanında birkaç polis memuru ile birlikte, daha sonra adının Okan ARSLAN olduğunu öğrendiğim TEM müdürü geldi. Yüksek sesle, oldukça öfkeli ve tehditvari bir şekilde; “Tuvalete tek tek, sırayla gideceksiniz, sizi burada 30 gün tutacağım, size duş yapmak yok, burada kokacaksınız” şeklinde konuştu. Halbuki, o sırada nezarethanede yaklaşık 60-70 kişi (akademisyenler, polis memurları, esnaf-iş adamları, doktor ve öğrenciler) göz altında tutuluyor, 3-5 kişilik odalarda 10-15 kişi kalıyordu.
Bu duruma göre gece ve gündüz dahil gün boyunca kişi başına 20-24 dk.lık tuvalet-banyo süresi düşüyordu ki, hemen herkesin dini vecibelerini yerine getirdiği (5 vakit namaz) düşünüldüğünde bu süre çok azdı. Diğer yandan, nezarethanede 2 ayrı 53 yerde toplam 4 tuvalet vardı ve aynı anda 4 kişi tuvaleti kullanabilirdi. Yukarıdaki olaya benimle birlikte nezarethanede kalan diğer şüphelilerin de şahit olduğunu ve günde 24 saat kayıt yapan kamera kayıtlarının incelenebileceğini 21.06.2017 tarihli yazılı savunmamda ifade etmiştim.
“TEHDİTVARİ BİR ÜSLUPLA İTİRAFÇI OLMAMI İSTEDİLER”
Aynı gün saat 23.30’da uykulu bir halde iken bir görevli tarafından bulunduğum koğuştan alınıp TEM Müdür Beyin makam odasına götürüldüm. Masasının önündeki koltuğa oturdum. O sırada yasalara aykırı olarak yanımda avukatım yoktu. Makam koltuğunda oturan Okan ARSLAN, bana dönerek tehditvari ve aşağılayıcı bir şekilde “bazı KTÜ Öğretim Üyeleri tarafından hakkımda şikayet dilekçeleri olduğunu, itirafçı olmamı, aksi halde PKK, DHKP-C üyeleri ile yıllarca aynı hapishanede yatacağımı, üniversitede okuyan çocuklarımın devlet memuru olamayacağını” söyledi.
Konuşma tarzı, hal ve tavırları bir devlet memuruna yakışmayacak şekilde son derece onur kırıcı, incitici, tehdit edici ve aşağılayıcıydı. Kendimi ağır bir psikolojik baskı altında hissettim. Kendisine cevaben “31 yıl boyunca devletime ve milletime üstün başarı ile hizmet ettiğimi, herhangi bir suç işlemediğimi ve dolayısıyla itiraf edecek bir şeyimin de olmadığını” söyledim. Bunun üzerine görevliler beni tekrar nezarethanedeki odama götürdüler. Bilindiği gibi, bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır (TCK, Madde 125).
“HİÇ KİMSEYE İŞKENCE VE EZİYET YAPILAMAZ”
Hiç kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, zalimce, insanlık dışı, küçük düşürücü veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez, insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz (T.C. Anayasası, Madde 17; İHEB, Madde 5; AİHS, Madde 3, BM MSHS, Madde 7). Okan ARSLAN hakkında yasalara aykırı olarak görevini kötüye kullanmaktan soruşturma açılmasını ve sonucun tarafıma bildirilmesini talep ediyorum.
“MAHKEME-İ KÜBRA’DA TEKRAR BİR ARAYA GELECEĞİZ, BERAATİMİ TALEP EDİYORUM”
Sonuç olarak; yukarıdaki ifadelerimin ışığı altında hakkımda iddia edilen FETÖ suçlamasını kesinlikle kabul etmiyorum. Bu iddia, T.C. Anayasası, kanunlar ve uluslararası sözleşmeler ve kanunlara aykırıdır. Masumum, terörist değilim. Mahkemenin adaletine güveniyorum. Yarın Mahkeme-i Kübra-yı Haşir’de, büyük buluşma ve duruşma gününde, Hakk’ın divanında, Hakim-i Adil, Ahkemü’l-Hâkim’inin (Hakimler Hakimi) huzurunda bu duruşmanın bir daha yapılacağına, bir kez daha hep birlikte bir araya geleceğimize olan inancımı tekrarlayarak, yüksek, adil mahkemenizden ve ali vicdanlarınızdan adaletin tecellisiyle beraatimi talep ediyor, beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür edip saygılarımı arz ediyorum.”