“Baş eğmezüz edâniye dünyâ-yı dûn içün
Allahadur tevekülümüz, itimadımız.”
Bâkî
“Biz insanı onurlu, şerefli, haysiyetli, kerim bir varlık kıldık.” diyor Allah Yüce kitabında. İnsana düşen Allah’ın yaratılışta kendisine vermiş olduğu bu onur, şeref, haysiyet ve izzeti canı pahasına da olsa korumasıdır.
Orta Doğu insanının hele hamuru Türkiye’de yoğrulmuş ve velev ki muhafazakâr bir aile ve dini bir yapı içinde büyümüş olsa da insan onurunu anlama, anlamlandırma ve koruma konusundaki duyarsızlığını anlıyorum. Din ve dini değerler ne derse desin devletin endoktrinasyon gücü onların inançları da düşüncelerini de davranışlarını da birçokları itibariyle esir almış durumda. Türkçemizde “Şekil A’da görüldüğü üzere!” diye bir tabir vardır.
Bakın şekil A’ya yani şu andaki Türkiye’ye. Üç kuruşluk dünyevi menfaatleri için onurlarını satan insanları görmemek mümkün mü? Ama herkes böyle değil. Olmamalı da zaten.
Anlıyorum demenin temelinde ne yatıyor diye sorabilirsiniz bana. Bakın size Türkiye Cumhuriyeti anayasasının ilk üç maddesini aktarayım:
“Madde 1-Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Madde 2-Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Madde 3-Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.”
Pekâlâ şimdi de Alman anayasasının ilk üç maddesini aktarayım:
“Madde 1-İnsan onuru dokunulmazdır. Ona saygı göstermek ve onu korumak tüm devlet otoritelerinin görevidir.
“Madde 2- Bu nedenle Alman halkı, dokunulmaz ve devredilmez insan haklarını, dünyadaki her insan topluluğunun, barışın ve adaletin temeli olarak kabul eder.
“Madde 3-Aşağıdaki temel haklar, doğrudan uygulanabilir hukuk olarak yasama, yürütme ve yargı erklerini bağlar.”
İşte bu! Devletin amansız propaganda gücüyle anaokulundan mezara kadar devam eden süreçte yapmış olduğu endoktrinasyon bizi dini değerlerimize rağmen devleti önceleyen, onur, şeref, izzet ve haysiyetimiz dahil kendi benliğimizi, birey olduğumuzu unutturan bir fonksiyona sahip. Fakat yukarıda yazdım; herkes böyle değil. Olmamalı da zaten.
Evet, insan onurunu her zaman korumalı. Bununla beraber başkalarının onur ve haysiyetini koruma noktasında da aynı hassasiyeti göstermeli. Hiç kimseye hakaret etmemeli. Maksadı aşan beyanlarda bulunmamalı. Düşünmeden konuşmamalı.
Muhatabının yaşı kendisinden ne kadar küçük olursa olsun onun da bir insan olduğu gerçeğini unutmamalı. İdari seviyedeki makamından hareketle kendini üst insan olarak kabullenmemeli.
Şimdiye kadar ki idarecilik hayatında kendisine şu ya da bu gerekçe ile itiraz edilmemiş olmasına dayanarak edinmiş olduğu alışkanlıklarını devam ettirmemeli. Kendi onurunu önemsemiyorsa başkalarının kendisi gibi düşünmüyor olabileceğini hesaba katmamazlık yapmamalı.
Onur, insana insan olduğunu hatırlatan en önemli faktördür. Yeri başka hiçbir şeyle doldurulamaz. İnsan, insandır. İbrahim Sayar’ın bir şiirinde dediği gibi, “İnsan, Hz. İnsan’dır.”
Mal değildir insan, mülk de değildir. Onuru çıkarın insanın hayatından, geriye et ve kemik yığınından ibaret bir ceset kalır. Zaten post modern dünya insanı metalaştırıyor. Irkçılık, terör, ayrımcılık, sömürgecilik, işkence, zulüm ve adaletsizlikler hatta teknik ve teknoloji insanın metalaşmasına hız katıyor. Bu durumda insanlar olarak bizler onurumuzu koruma konusunda hassas davranmazsak söz konusu hıza hız vermiş oluruz. Onun için frene basmamız ve insan olduğumuzu herşeyden önce kendimize yeniden hatırlatmamız lazım.
Meseleye bir de başka bir zaviyeden yaklaşayım.
Allah Resulü (sas), “İnsanlar tarağın dişleri gibi birbirine eşittir.” buyuruyor. “Arap’ın Arap olmayana üstünlüğü yoktur!” diyor ardından. Ve nihayet çok çarpıcı bir cümle ile sözlerini tamamlıyor: “Allah katında en üstün olanınız sorumluluk şuuruna sahip olandır.” diyor.
Sorumluluk şuuru insanın ortaya koyduğu sözleri ve davranışları ile kendini gösterir. Onun içindir ki insanlar arası münasebette söz ve davranışlarımıza azami özen göstermek mecburiyetindeyiz.
Bakın yüce kitabımız Kur’an’a… “Kocasını sana şikâyet eden kadını Allah işitti.” diyor Mücadile süresinin ilk ayetinde.
Tebliğ vazifesini yerine getirirken Mekke eşrafının isteklerine uygun olarak gece gündüz Rabbi’sinin rızasını arayan görme engelli birisine yüzünü çevirmesinin yanlışlığını bildiriyor Kur’an Efendimiz’e (sas). “Size verildiğinde mırın kırın ederek, yüzünüzü buruşturarak alacağınız şeyleri sadaka olarak fakir fukaraya vermeyin.” diyor Kur’an.
Nedir bu olaylardaki ortak payda?
Şimdi o kadının, o görme engelli insanın ve o yardıma muhtaç fakirlerin yerine kendinizi koyun, sonra da bu ayetleri okuyun, ne düşünürsünüz? Ben düşüncemi söyleyeyim; Allah bizim onur, şeref, haysiyet ve izzetimizi korudu derim. İşte insan onuru Hak nezdinde bu kadar önemlidir. Onu önemsiz yapan, insanı onursuz kılan insanın kendisinin onura verdiği değerdir.
Yeter, bitireyim. Bir çift sözün öldürdüğü insan sayısı çoktur insanlık tarihinde. Ölen kim diye soracak olursanız, sözün mahiyetine ve muhatabına göre değişir. Ya söyleyen ölür ya da söylenen.
Son sözüm; kadın-erkek, çoluk-çocuk, Müslüman-Hristiyan, Arap-Türk, demirci-kömürcü kim olursa olsun insan onurunu zedeleyecek söz söyleyen, onursuzdur.
Anlayana yeter…