Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Ramazan bayramı sonrası hastane çıkışından bugüne kaldığı yer için sıfat olarak “âsûde” tabirini ilk defa Kemal Gülen’in yazısından okudum.
Meğer ki orasının adı gerçekten “Âsûde” olacak kadar âsûde bir mekan. Daha önce de ziyarete gitmiştim. O zaman nedense bu ölçüde dikkat etmemişim mekanın âsûdeliğine.
Evet dün bir grup arkadaşla öğleden sonra kısa bir süreliğine de olsa ziyarete gittik Hocaefendi’yi. Öğle namazı sonrasıydı. Çayını yeşilin her tonunun bulunduğu ağaçlara ve onların ardındaki derin ufka baka baka içti ve sonra bize doğru yüzünü döndü. Hepimizi bakışları ile tek tek süzdü. Hemen herkese başını salladı.
“Duanızı almak için geldik!” dedi içimizden birisi. Dudakları kıpırdadı. Bir şey konuşmadık. Çünkü gerçekten de hayır duasını almak için gitmiştik. Maksadın hasıl olduğunu anladığımız anda da müsade istedik. Adeti olduğu üzere iki elini havaya kaldırarak uğurladı bizleri.
Pekala ne gördüm? Hemen söyleyeyim; tabiat yasaları, biyolojinin kuralları herkesin vücudunda nasıl çalışıyorsa Hocaefendi’de de aynı şekilde çalışıyor. Kainattaki icraatını kendi koyduğu kanunlar ile yapan Allah, “Sen bir ömre yüzlerce hayat sığdırmış bir insansın. Dine, Müslümanlara ve insanlığa bunca hizmetin dokunmuş birisisin!” diye Hocaefendi’yi istisna etmiyor.
Ben bu tespiti yıllar önce Buhari dersinde Hocaefendi’den bizzat dinlemiştim. Hadis dersinde Efendimiz’in (sas) vefatı öncesi başının çok ağrıdığını, ağrısını durdurmak için alnına buz koyduğunu, tülbent gibi bir şeyle başını sıktığını okuduk. Migren miydi onu rahatsız eden ya da başka bir şey mi bilmiyorum ama tedavi adına o toplumda bilinen geleneksel metodlardan birini uyguluyordu. Hadisin şerhini yaparken şunu söyledi Hocaefendi bize: “Kevni kanunlar, biyolojinin kuralları Hz. Muhammed için bile olsa değişmiyor.”
Dünkü kısa ziyaret sonrası okuduğunuz yazıyı yazarken aklıma bu geldi. Evet, o yasalar ve o kurallar Hocaefendi’de de herkeste çalıştığı gibi çalışıyor. “Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış çizgisinde tersine çeviririz.” hakikati tecelli ediyor. Ve kim olursa olsun hiçbir beşer için bundan kaçış yok.
Hasta mı Hocaefendi?
Evet, hasta. Sağır sultanın bile bildiği bir gerçek bu.
Kalp rahatsızlığı mı var?
Hem evet hem hayır. Evet, kalp rahatsızlığı var. Hayır, diyabetik rahatsızlığı da var, prostatı da var, başka rahatsızlıkları da var.
86 yaşında Hocaefendi.
Yıllardan beri devam edegelen kronik rahatsızlıkları, o kronik rahatsızlıkların zaman zaman sebebiyet verdiği akût rahatsızlıkları da oluyor.
Normal değil mi?
Neden kampta değil de âsûde bir mekanda kalıyor?
Ramazan bayramı sonrası hastaneden çıkarken doktorlar kamp yerine daha sakin bir mekanda kalmasının kendi sağlığı için daha iyi olacağını söylemiş. Kaldı ki bu tür tavsiyeler ve teklifler-ben şahidim- yıllardan beri yapılıyor kendisine. Hocaefendi de her defasında ‘Hayır!’ diyordu bu tekliflere. Ama bu defa doktorların tavsiyelerini kabul etmiş. Onun için kampta değil.
Bundan sonra ne olur?
Şimdiye kadar olduğu gibi Allah’ın kainata koyduğu kevni kurallar işlemeye devam eder.
Pekala ne yapacağız o zaman?
Bu bağlamda herkese düşen görev farklı. Hocaefendi’ye düşen mevcut şartlar içinde sağlığını korumak için doktorların tavsiyelerine uygun bir şekilde yaşamak. Yakın çevresine düşen onun maddi ve manevi sağlığı adına yapılması gerekenleri yapmak. Uzak çevrede sevenlerine düşen görev ise kavli dua etmek.
Yeter sanırım.
Allah sağlık, sıhhat, afiyet içinde uzun ömürler versin.