[VEHBİ ŞAHİNTR724.COM]
Fethullah Gülen ve Hizmet Hareketi’ne her fırsatta vurmak, bir yerlere mesaj verme ihtiyacı olanlar için kaçınılmaz bir zaruret halini aldı son dönemde. Yazarken ya da konuşurken “terör örgütü” tamlamasını “Cemaat” kavramı ile yan yana kullanmamak neredeyse affedilemez büyük bir suç oldu.
Siyasilerden gazetecilere, solculardan sağcılara, ulusalcılardan millicilere, entelektüellerden tarikat ehline kadar çok geniş bir cephe, zihinlerinde ve kalplerinde mahkûm ettikleri Hizmet Hareketi ve Gülen hakkında ağza alınmayacak en galiz küfür ve hakaretleri kullanmaktan çekinmiyor.
Hatta daha ileri gidenler de var. Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir şeyi yaptı ve hazırladığı bir raporla Hizmet Hareketi’ni fırak-ı dalle ilan etti. Ulema da diğer cemaat ve tarikatlar da ağızlarını açıp Diyanet’e, “Siz ne yaptığınızın farkında mısınız?” diye sorma cesareti göstermedi, gösteremedi maalesef…
KORKUNÇ BİR SÜKÛT
İslamî kesim sessiz kalırken, diğerleri konuştu mu sanki? Türkiye’nin önde gelen demokrasi havarileri de sosyal demokrat aydınları da tek bir kelam etmedi Diyanet’in yazdığı rapor hakkında… Toplumun hemen her kesimini temsil eden sivil toplum örgütleri de iş dünyası temsilcileri de kendi varlıklarını sürdürme ve elde ettikleri kazanımları kaybetmeme adına hepsi sessizliği tercih etti.
Peki, nedir Gülen ve Hizmet Hareketi’nin suçu? Bu kin ve nefretin, hasedin kaynağı nedir? Bu millete Cemaat hangi kötülüğü yaptı da bunun cezası en ağır şekilde ödetiliyor şimdi?
Hemen işin kolayına kaçıp darbe yaptı demeyelim. AKP’nin, iktidarı bırakmamak ve kesintisiz mağdur edebiyatı yapabilmek için uydurduğu sihirli paralel yapı söylemlerine aldanıp daha kimin yaptığı belli olmayan bir darbe girişiminin faturasını Hizmet Hareketi’ne kesmeden açık yüreklilikle şu sorunun cevabını bulmaya çalışalım: Bu kadar aleni linç edilmesine göz yumulan Cemaatin suçu nedir?
KONFORMİZMİ YIKAN SÖYLEM
Ben size söyleyeyim mi? Türkiye’de yaşayan farklı toplum kesimlerinin, siyasilerin, sivil toplum örgütlerinin, tarikatların, cemaatlerin milletin temel dertleriyle ilgileniyormuş gibi yaptığı, ama değiştirmek için mücadele etmeye cesaret edemediği birçok konuda öncü rolünü üstlenmesi bence…
Gülen ve Hizmet Hareketi’nin, problemlerin temeline inerek yerleşik paradigmaları sarsan söylemler geliştirmesi, bununla kalmayıp bu söylemleri teoriden pratiğe dönüştürmesi, hatta hayatın vazgeçilmez bir parçası haline getirmesi, konformizm bataklığında debelenenleri elbette rahatsız edecekti ve rahatsız etti de…
Toplumun farklı kesimleri arasında ideolojik, etnik ve mezhepsel kutuplaşmayı tahrik ederek vesayet rejiminin devamını isteyenlerin oyununu “Demokrasiden dönüş yok. Herkesi kendi konumunda kabul edelim. Aramızdaki ihtilafları kenara koyup müşterek yönlerimizi karşılıklı diyalog kurarak ön plana çıkaralım” söylemiyle bozduğu için Hocaefendi ve Hizmet Hareketi hedef haline geldi.
KARDEŞ KAVGASINI BİTİRECEK FORMÜL
Bu ülkenin en değerli varlığı olan evlatlarının, milliyetçi ve şoven ideolojilerin kardeş kavgasında heba olup gitmesini önlemek amacıyla Hizmet Hareketi’nin okullar, yurtlar, dershaneler, okuma salonları açması, tabii ki varlıklarını bu kanlı kutuplaşma üzerine kurgulayan odaklar için bir tür meydan okumaydı.
Cehaletin pençesinden okuyarak kurtulan her gencin kof sloganların peşine düşmemesi, etnik ve mezhep temelli çatışma isteyenlerin işine gelmedi ve onları rahatsız etti. Cami ile cemevinin bir arada olabileceğini göstermek için Ankara’daki örnek bir projeye destek vermesi de Cemaat’e karşı, var olan düşmanlığı daha da körükledi.
DÜNYAYA TÜRK KÜLTÜRÜNÜ ANLATTI
Gülen Hocaefendi’nin ufku açık bir din âlimi olarak yaşadığı çağı ve dünyanın gittiği yönü iyi okuması sonucu, 1990’ların başında tavsiyesine uyup yurt dışına giden öğretmenler büyük işler başardı. Cumhuriyet tarihinin dünyaya ihraç ettiği en büyük marka olan bu okullar, üniversiteler ve kültür lokalleri ile 170 ülkede dil, din, mezhep ayrımı yapmadan herkese el uzattılar.
Yıllardır Kızılelma türküsü çığırıp Turan hayali gören Türk milliyetçileri nezdinde bu okullar ve öğretmenler hiçbir zaman bir kıymet ifade etmedi. Bırakın destek olmayı aksine köstek olmak için Türk Cumhuriyetleri’nde alternatif okullar açtılar. Halbuki bu okullar ve öğretmenler onların teorik olarak konuştuklarını pratiğe dökmüşlerdi. Bu camianın önde gelenleri nedense Cemaat’e hiç sıcak yaklaşmadı.
Türkiye’de halkların kardeşliğini savunan, ırkçılığa mesafeli duran, demokratik değerleri benimseyen laik ve sol kesime, Cemaat’in söylemi ve icraatı pek yabancı değildi aslında. Ama Hocaefendi’nin din adamı olmasına, Cemaat’in İslami vasıflarına takılıp kaldılar.
Birlikte yaşama kültüründen, kimsenin özel hayatına karışmadan herkesi ve her kesimi kendi konumunda kabul etmeye kadar bir dizi uzlaşmacı söylemini ısrarla görmezden geldiler. Onlara göre Cemaat dini bir gruptu ve laiklik adına onunla her zeminde mücadele edilmeliydi.
“Dini değerlere uzak kalmış kesimlere Cemaat kendini iyi anlatamadığı için onlar da Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’ne düşman oldular” denilebilir. Eksik ama haklı yönleri olan bir değerlendirme.
HASEDİN KÖR ETTİĞİ GÖZLER
Peki, İslamî kesimin hıncını nasıl izah edeceğiz? Bilmiyor olamazlar. Bildikleri halde Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’ne askerlerin, laiklerin, solcuların, milliyetçilerin etmediği hakaret ve küfürlerin en ağza alınmayacaklarını bile çok kolayca nasıl telaffuz edebiliyorlar?
Şaşırtıcı olan da asıl bu bence. AKP kadrolarından yazar çizer tayfasına, ehl-i tarik vatandaştan cemaat liderlerine kadar kendini İslamî kesimin bir parçası görenler, Hocaefendi ve Cemaat’e küfretmek için adeta yarışıyorlar.
Bu hastalıklı halin sebebi ne olabilir? Bana göre onlar da milliyetçiler gibi korkunç bir kıskançlık girdabına sürüklendiler. Hizmet Hareketi’nin, hayallerinin çok ötesinde dünya çapında başarılara imza atmasını kabullenemediler. “Yurt dışında bu kadar okul dış destek olmadan nasıl açılır” gibi yüzlerce vehim ve şüphe ile Hizmet’e karşı düşmanca pozisyon aldılar.
Bir süre sonra haset gözlerini o kadar kör etti ki dini ilimlerdeki usulleri çiğneme pahasına, itikadî açıdan Allah nezdinde kendilerini sıkıntıya sokacak sözleri rahatça telaffuz etme noktasına nasıl geldiklerini sorgulamadılar bile.
YÜREKLERİ HALA SOĞUMADI
“Cemaat dünya malı peşinde. Her yere okul, yurt binası dikiyorlar. Devlette boş bir kadro mu var hemen onlar dolduruyor, bizim ihvanlar görev alamıyor” sözleriyle tavır aldılar.
Şu anda Cemaat dağılmış durumda. Binlerce okul, yurt, hastane, bina vs gasp edildi. Bütün hayır müesseselerinin kapısına kilit vuruldu. Cemaat üyesi denilerek on binlerce insan işinden oldu. Hizmet Hareketi’ne burs ve kurban bağışı yaptıkları iddiasıyla 40 bine yakın insan hapse atıldı. Hamile kadınlardan yaşlı amca ve teyzelere varıncaya kadar istisnasız herkese kelepçe takıldı. Kimi işkence altında nezarethanede hayatını kaybetti kimi de baskılara dayanamayıp intihar etti. Yuvalar dağıldı, aileler perişan oldu.
Bu kadar zulmü gördükten sonra sağcısından solcusuna, Siyasal İslamcısı’ndan kendini tarikat mensubu dindar Müslüman gören vatandaşa kadar Cemaat’e hala düşman olanlar arasında “Çok merhametli gidiliyor” diyenler var mıdır? Acaba yüreklerini yakan kin ve nefret ateşi bir nebze sönmüş müdür?
Sanmıyorum. Kalpleri hala öfkeyle dolu. Kalemleri kin ve nefret pompalıyor. Dilleri zehir saçıyor. Cemaat toptan imha edilse yine de yürekleri soğumayacak anlaşılan.
Hocaefendi ve Hizmet Hareketi Türkiye’nin ve Anadolu’da yaşayanların yerleşik paradigmalarını sarsarak, konforlarını “hizmet” ile bozarak en büyük suçu işledi. Şimdi tüm toplum Cemaat’in iktidar tarafından linç edilmesini ‘bu suçun faturası kesiliyor’ sanarak vicdanı hiç sızlamadan seyrediyor.
Cemaat bitirildi, bitiriliyor diye sevinenler hallerine üzülsün bence. Allah, öfke ile oturup kin ve nefretle kalkanlara, onların arkasından gidenlere, Cemaat’in okullarını, yurtlarını, kurumlarını AKP eliyle kapatarak en büyük cezayı veriyor ama onlar farkında değiller.
Ne yazık ki değiller…