[ALİ ADİL ÇAKAR-TR 724.COM]
“Putin, Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını istiyor. Fakat bu tür bir olayı tasarlayacak durumda değil. Eğer Rusya daha güçlü olsaydı belki daha fazla etkili olabilirdi.” Biraz hayıflanma, biraz hırs, biraz da meydan okuma içeren bu sözlerin sahibi Prof. Dr. Alexandr Dugin. Bu sözleri, Şubat 2009’da Sabah gazetesinde Ferhat Ünlü’yle yaptığı röportajda sarf etmişti.Önceki gün AKP Meclis grup toplantısına katılması ve Başbakan Binali Yıldırım’la kürsüde verdiği ‘gurur fotoğrafı’, Dugin’in bu hayallerinin 7 yıl sonra başarıya ulaştığı anlamına mı geliyor?
Türkiye, 15 Temmuz’dan beridir tarihinde hiç olmadığı kadar NATO’dan çıkmayı tartışıyor artık. Anti-Amerikancı ve NATO karşıtı dalga, ‘marjinal-sol çevre’den ‘milliyetçi-muhafazakar merkez’e oturmuş durumda. Dugin’in dediği gibi 7 yılda Rusya ‘daha güçlü’ hâle geldi ve Putin de ‘bu tür bir olayı tasarlayacak’ imkâna ulaştı herhalde… Daha çok AKP’lilerin ilgi alanına girecek ‘üst akıl’ benzeri bir komplo teorisine hiç bulaşmadan sadece o ‘gurur fotoğrafı’nın parçalarını birleştirelim.
PERİNÇEK’İN SOFRASINDAN AKP GRUP SALONU’NA
Verilen fotoğraf, fotoğrafın verildiği mekân ve sunulan mesajlar adamakıllı bir analizi hak ediyor. Daha düne kadar Türkiye’deki Kızıl Elma koalisyonunun ya da Avrasyacıların ‘ideologu’ olarak takdim edilen gizemli bir portreydi Alexandr Dugin. Türkiye’ye defalarca gelip gitmesine rağmen daha çok Perinçek ailesinin akşam yemeği konuğu veya dar katılımlı rijit panellerin yüksek volümlü konuşmacısı olmaktan öteye gitmiyordu. İktidar çevrelerinde de daima kuşkuyla yaklaşılan, ismi gündeme geldiğinde kaşların çatılmasına yol açan bir ‘Rus çılgını’ gibi algılanıyordu.Ancak 15 Temmuz’la birlikte paradigmanın değiştiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Dugin’in AKP grup toplantısındaki pozu sebep değil sonuç.
KIZILELMA KOALİSYONU’NUN ‘DİNDAR’ AYAĞI TAMAMLANDI
Dugin’in Doğu Perinçek ve ailesiyle dostluğunun yanı sıra, ‘Kızıl Elma koalisyonu’ adı verilen bir hareketle de ilişkisi de vardı. ‘Kızıl Elma’, Mehmet Perinçek önderliğindeki İşçi Partisi gençlik kadroları ile Levent Temiz liderliğindeki Ülkü Ocakları mensubu bir grubun oluşturduğu ‘ulusalcı’ bir yapılanmaydı. Bir başka deyişle, ‘Avrasyacılık’ ideolojisiyle hareket eden ve Türkiye’deki sol-milliyetçi-muhafazakâr ana damarları tek bir şemsiye altında toplamayı hedef edinen bir bileşkeydi.
Kendilerine tarihten bazı semboller bulmuşlardı ama günümüzdeki rehberleri nedense ‘Turan karşıtı’ Alexandr Dugin’di. Sol ve ülkücü bileşenler tamdı da muhafazakâr/dindar ayağı biraz eksikti. Daha doğrusu bazı muhafazakâr isimler vardı ama bunlar toplumda temsil kabiliyeti bulunmayan isimlerdi. Geniş muhafazakâr kitleleri bu şemsiyenin altına taşımaktan başka bir yol görünmüyordu. 2007’de başlayan Ergenekon operasyonları bu yapılanmaya büyük darbe vurdu. Operasyonları, “Bu tutuklamalar Rusya’ya meydan okumaktır” şeklinde yorumlayan Dugin, “Türkiye’deki anti-Amerikan ve Rus yanlısı lobiye yönelik saldırılara karşı Moskova gereken cevabın vermelidir” çağrısında bulundu. Ona göre, Türkiye’nin yönünü Rusya’ya dönmesinin ordu içindeki inisiyatifi Veli Küçük’e aitti.
Sonra bir şey oldu ve süreç tersine döndü. Doğu Perinçek’in tabiriyle “Tayyip Erdoğan’lar, onların çizgisine geldi”. Kamuoyunda ‘AKP-Ergenekon ittifakı’ olarak tarif edilen bir koalisyon kuruldu. İlginçtir, Alexandr Dugin, Ergenekon operasyonları tam gaz sürerken ve “Ben bu davanın savcısıyım” derken bile dönemin başbakanı Erdoğan’ı “Avrasyacı” olarak niteliyordu. 2009’daki röportajda, “Erdoğan hükümeti içinde Avrasyacı seçenekleri düşünenler var. Erdoğan’ın adımlarını doğru buluyorum. Erdoğan hükümetinin pek çok Avrasyacı politikasını mütalaa ettim” demişti.
PUTİN’İN HAYALİ GERÇEK OLUYOR: TSK’DA NATO TASFİYESİ
Ama hala bir şeyler eksikti. Ergenekon operasyonlarının faturasının kesildiği Cemaat, FETÖ safsatasıyla yok edilmişti zaten. Perinçek’in tabiriyle ‘bir daha belini doğrultamayacak’ durumdaydı. Fakat asıl hedef, Türkiye’nin yönünün Batı’dan Doğu’ya çevrilmesi, geleneksel Batı kurumlarının ve kadrolarının tasfiye edilmesiydi. Tam da bu sırada “Allah’ın bir lütfu” oldu ve bazı askerler 15 Temmuz’da darbe girişiminde bulundu. Darbenin bastırılmasının ardından orduda büyük bir tasfiye harekâtı başladı. 27 Temmuz’da bin 684 rütbeli subay, KHK ile ordudan ihraç edildi. Yüzlerce general ve subay gözaltına alındı, tutuklandı. Yerlerine, Balyoz sanığı askerler getirilmeye başlandı. TSK’yı en iyi bilen isimlerden, güvenlik analisti Metin Gürcan, Al-Monitor’deki, “TSK’da büyük tasfiye” başlıklı yazısında bu dönüşümü şöyle kayda geçirmişti: “Daha önce Balyoz-Ergenekon davalarından hapis cezası alan 10 albayın, tuğgeneral ve tuğamiral rütbelerine terfisi de bu ekibin TSK içindeki etkisinin artmaya başladığı anlamına geliyor. Atatürkçü, laiklik hassasiyeti yüksek, ABD ve NATO karşıtlığı belirgin, uluslararası sisteme daha bağımsızlıkçı ve Avrasyacı perspektiften bakan bu ekibin, TSK’nın mevcut stratejik kültürünü etkileyeceği muhakkak. İhraç edilen generaller incelendiğinde pek çoğunun Atlantikçi olarak tanımlanabilecek ABD, Avrupa ve NATO ile ilişkilere önem veren kişiler olduğu görülüyor. AK Parti elitleri ile TSK içinde YAŞ sonrası etkisi artacak olan Balyoz-Ergenekon mağdurlarının fikir birliğinde olduğu konu şu: ‘Yerli ve milli’ bir ordunun dizaynı. Bu dizaynda, her iki kesim de anti-ABD, anti-NATO ve anti-Batı duruşu olan, daha bağımsız bir ordu dizaynında hem fikir. (…) Dolayısıyla, TSK’nın stratejik kültürünün daha az Atlantikçi ve NATO’cu, daha çok Avrasyacı bir karakter kazanacağını söylemek mümkün.”
KOMİSYONA ENİŞTE DEĞİL, DUGİN GİDİYOR!
Rus danışman Dugin’in 14 Temmuz günü Türkiye’ye geldiği ve 15 Temmuz akşamı, askerler köprüye doğru ilerlerken Rusya’ya doğru yola çıktığı biliniyor. Bütün haberlerde, “Darbeyi önceden haber verdi” şeklinde anılıyor. Bu doğru olabilir mi? AKP’nin grup salonunda ağırlanması ve Başbakan’ın kendisini ‘taltif’ etmesi bu iddiayı güçlendirir nitelikte. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın, “Darbeyi kendisinden haber aldım” dediği eniştesi bile Meclis 15 Temmuz Araştırma Komisyonu’na gitmeye cesaret edemezken Alexandr Dugin’in gidecek olması da aynı şekilde bu tezi destekliyor. Peki, bu durumda 1 gün önceden haber alınan darbe neden önlenemedi ve 250’den fazla insanımızın ölmesi neden engellenemedi?
TÜRK DEVLETİ’NİN BİLMEDİĞİNİ DUGİN NASIL BİLEBİLİR?
Bu soru başka soruları da tetikliyor: Nasıl oluyor da bir başka ülke liderinin ‘özel danışmanı’, Türkiye’deki bir darbe girişimini önceden haber alabiliyor? Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, Genelkurmay Başkanı’nın, MİT’in haberinin olmadığı bu kadar önemli bir cuntadan nasıl oluyor da Rusya Devlet Başkanı’nın ‘özel temsilcisi’nin haberi oluyor? Askeriye ve istihbarat içinden birileri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yöneticilerine bilgi vermek yerine Rusya yetkililerine mi haber uçuruyor? Doğu Perinçek’in 15 Temmuz’dan önce, “Fethullah Gülen örgütünden boşalan yerlere Cumhuriyetçiler, halkçılar, milliyetçiler, Atatürkçüler geldi” derken kastettiği kendi kadroları bu sırada ne yapıyordu? Yok, eğer kimse içerden bilgi uçurmadıysa, Rusya dinleme ile mi bu bilgiye ulaştı?
Ve eğer darbeyi Dugin haber verdiyse, o zaman nerede bu ‘anti-emperyalist’, ‘tam bağımsızlık’ sloganları atan kahramanlar? Yani emperyalist olan Amerika olunca problem de Rusya olunca problem değil mi? Yok eğer Aydınlık yalan söylüyorsa, yani darbeyi Dugin haber vermediyse o zaman bu propagandayla Türkiye devleti Rusya’ya mı angaje edilmeye çalışılıyor?
Türkiye ABD ile stratejik ortaklıktan, NATO’nun en önemli ordularından biri olmaktan vazgeçip Rusya’nın uydusu olmayı hazmedebilecek mi gerçekten?