Geçenlerde okuduğum bir makalede gördüm bu kavramı; sosyal günah… Günahın ne olduğunu biliyoruz ama ona sosyal sıfatı takılmasının sebebi ne acaba dedim. Aklıma gelen ilk şey günahın toplumsal boyutu ve onun önlenmesinin ferdi gayretlerle değil toplumun tüm fertlerinin katkısı ile olabileceği oldu. Makaleyi bitirdiğimde tahminimde yanılmadığımı gördüm.
Nedir ferdi gayretlerle çözülemeyecek toplumsal sorunlarımız bizim bugün? Aklınıza gelen şeyleri alt alta sıralayın. Ardından bunlar karşısında kollektif tavır alınamaması kenara koyun. Nihayet bu alınamayan tavırların maddi manevi maliyetini yazın. İşte bu bilanço sosyal günah ve ona karşı yeterli tepki verememizin sonucu.
Yardımcı olayım ve bir kaç üst başlık vereyim sizlere. Adalet, gelir dağılımdaki eşitsizlik, yer altı ve yer üstü zenginliklerin sömürülmesi, çevreye zarar verecek davranışların bütünü, cins, dil, ırk, din farklılığından dolayı yapılan ayırımcılık, “ya benim gibi düşünecek ve bana destek vereceksin ya da düşmanımsın” cümlesi ile özetlenebilecek hakikat tekelciliği.
Düşünün bugün bu üst başlıkların hepsi dünyanın hemen her ülkesinde sorun olarak karşımızda durmuyor mu? Pekala bunlara karşı devlet yönetim anlayışından hukuk sistemlerine, devletler arası ilişkilerden ülkelerin iç politikalarına, entelektüel ve aydın kesimin yönlendirmelerinden halkın tutum ve tavırlarına kadar geniş bir çerçevede biz bu sosyal günahlarımıza nasıl bir tepki ortaya koyuyoruz. Hak ve hakikatin mi yanındayız yoksa ferdi ve toplumsal çıkarlarımızın mı?
Yöneticilerin hırsızlığı sizi rahatsız etmiyor mu?
Meseleyi dini platforma çekerek daha da basitçe ele almak istiyorum. Günah nedir? 44 yıllık İlahiyat okumalarım esnasında gördüğüm en geniş, en kapsamlı günah tanımı Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (sas) aittir.
O şöyle der: “Kalbini tırmalayan ve insanların muttali olmasından hoşlanmadığın şeydir.” (Müslim, Birr ve’s-Sıla ve’l-Âdâb, 15)
Bu tarifi merkeze koyarak fert olarak benim, senin, onun yapmasa bile içinde yaşadığımız toplumda cereyan eden ve yukarıda saydığım ya da saymadığım sosyal günahlara ve onlar karşısındaki kalbimizin durduğu yere bakalım.
Komşunuzun oğlunun uyuşturucu kullanması sizi rahatsız etmiyor mu? Daha 5-10 gün öncesine kadar tertemiz insanlar dediğiniz kişilerin terörist yaftalamalarına maruz kalıp yıllarca hapiste yatması sizin kalbinizi dağlamıyor mu?
Temsili demokrasinin gereği olarak yetki verip bu ülke gemisini bizim vergilerimizle verdiğimiz paralarla 4 yıllığına yönetsin dediğiniz kişilerin alenen hırsızlık yapmaları kalbinizi acıtmıyor mu? Dinsizlik oranının yüzde ellilerde olduğu ülkelerde yalan söylemenin cezai yaptırımları olan hukuki suç olarak kabul edilmesine rağmen Müslüman bir ülkede Müslüman idarecilerin halkına karşı günde onlarca defa yalan söylemeleri sizin için bir mana ifade etmiyor mu?
Günahın tarifinin ikinci kısmı için de bir çok örneklemeler yapabilirim. Ne demek istediğimin anlaşıldığı zannıyla bağlayayım; bütün bunlara karşı sen, ben, o’lardan müteşekkil olan bizler ne yapıyoruz?
Yarın sizin de kapınız çalınırsa mı anlayacaksınız?
Ne gibi bir rahatsızlık izhar ediyoruz? Kalbimizi tırmalıyor bütün bu günahlar diyelim. İyi de onların toplumumuzun hayatından çıkması için ne yapıyoruz? Bir şey yapmıyor isek, halk tabiriyle “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyorsak bu yanlışların, hataların, suçların yarın bizim de kapımızı çalacağı ve etkileyeceği tahmin etmek çok mu zor?
Aynı gemide yol alıyoruz. Peygamber Efendimizin benzetmeleri içinde gemi okyanusun ortasında su almaya başladığında onun alt veya üst katında bulunma gemiden kurtulmada başat bir rol oynar mı?
14 asır öteden karanlık yollarımızı aydınlatan projektör gibi ışık saçan bir hadisle bitireyim ve sessiz kalarak suça ortak olmanın maliyeti üzerinde sizi daha derin bir muhasebe dünyasına davet edeyim. Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyuruyor: “Mü’min günahı şöyle görür: “O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ üzerine düşer mi diye endişe eder durur. Fâcir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür.” (Buhari, Daavât, 4; Tirmizi, Kıyame, 49) TR724.COM