Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen ve katledilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 1084’üncü kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi.
Ellerinde karanfil ve kayıpların fotoğraflarını taşıyan Cumartesi Anneleri’nin eylemine, çok sayıda hak savunucusu destek verdi. Cumartesi Anneleri, bu haftaki eylemlerinde Diyarbakır‘da 1997’de gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Mehmet Özdemir’in akıbetini sordu.
‘DEVLET FAİLLERİ ORTAYA ÇIKARMAK VE YARGILAMAKLA YÜKÜMLÜ’
Basın açıklamasını kayıp yakını İkbal Eren okudu. Zorla kaybetmelerin, uluslararası hukuka göre sürekli nitelikte suçlar olduğuna dikkat çeken İkbal Eren, devletin yalnızca faili ortaya çıkarmak değil sorumluları yargılamakla yükümlü olduğunu söyledi. Türkiye’de zorla kaybetmelere ilişkin yürütülen soruşturmaların zaman aşımı ve delil yetersizliği gibi gerekçelerle sistematik biçimde sonuçsuz bırakıldığını dile getiren İkbal Eren, adalet talebinden vazgeçmeyeceklerinin altını çizdi.
‘BİR DAHA SENİ ALIRSAK ÖLDÜRECEĞİZ DENİLEREK TEHDİT EDİLMİŞTİ’
Diyarbakır’da 1997 yılında göz altına alındıktan sonra kaybedilen Mehmet Özdemir’in hikayesini paylaşan İkbal Eren, “Mehmet Özdemir (44) Diyarbakır’da yaşıyordu. Biri henüz doğmamış olmak üzere sekiz çocuk babasıydı. Daha önce defalarca gözaltına alınmış, ağır işkenceye maruz kalmış ve son gözaltısında kendisine ‘Bir daha seni alırsak öldüreceğiz’ denilmişti. Bu tehdit, sonraki süreçte gerçekleşen zorla kaybetme fiilinin önceden öngörülebilir olduğunu göstermektedir. Mehmet Özdemir, 26 Aralık 1997’de Diyarbakır’da bir kahvede otururken, çok sayıda tanığın gözleri önünde telsizli ve uzun namlulu silahlar taşıyan kişiler tarafından zorla beyaz bir Toros araca bindirilerek götürüldü. Bu olay, kamu görevlilerinin bilgisi ve kontrolü dışında gerçekleşmiş gibi gösterilemeyecek niteliktedir” diye konuştu.
AİHM TÜRKİYE’Yİ MAHKUM ETTİ
Özdemir’in eşi Tenzile Özdemir’in Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı’na dilekçe ile başvurduğunu anlatan İkbal Eren, “Savcılık dilekçeye, ‘Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmıştır’ ibaresini taşıyan bir damga vurdu. Gözaltı süresi dolmasına rağmen Mehmet Özdemir mahkemeye çıkarılmayınca Tenzile Özdemir, İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şube Başkanı ile birlikte yeniden savcılığa başvurdu. Bu kez savcı, Özdemir’in gözaltına alınmadığını, gözaltına alındığına dair belgenin ‘yanlışlıkla’ verildiğini ileri sürdü. Ailenin ve İnsan Hakları Derneği’nin tüm başvurularına rağmen Mehmet Özdemir’den bir daha haber alınamadı. Cumhuriyet Savcılığı 19 Aralık 2003’te olayın tanıklarını dahi dinlemeden takipsizlik kararı verdi. Bu karara yapılan itiraz da Siverek Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. Girişimleri sonuçsuz kalan Tenzile Özdemir AİHM’e başvurdu. AİHM, 8 Ocak 2008 tarihli kararında (Başvuru No: 54169/00), Türkiye’nin Mehmet Özdemir’in kaybolmasından ve kuvvetle muhtemel ölümünden sorumlu olduğuna oy birliğiyle hükmetti. Ayrıca Tenzile Özdemir bakımından işkence yasağının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS madde 3) ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme, savcılık makamlarının soruşturmada ciddi ihmallerde bulunduğunu ve etkili bir soruşturma yürütülmediğini açıkça kayıt altına aldı” dedi.
‘DOSYA YENİDEN AÇILSIN’
AİHM kararlarının iç hukukta uygulanmaması, Türkiye’nin AİHS’nin 46. ve Anayasa’nın 90. maddelerinden doğan bağlayıcı yükümlülüğünü ihlal etmeye devam ettiğini vurgulayan İkbal Eren, “Mehmet Özdemir dosyasında yapılması gereken; takipsizlik kararlarının kaldırılması, zamanaşımı engelleri ileri sürülmeksizin dosyanın yeniden açılması ve bağımsız, tarafsız, etkin bir soruşturma sürecinin işletilmesidir. Kaç yıl geçerse geçsin, Mehmet Özdemir ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz” ifadelerini kullandı. (Mezopotamya Ajansı)