ENES CANSEVER/HAFTANIN YORUMU
16 Nisan 2017… Çok anlamlı bir gündü…Anlamlı derken
genellikle bu söze yüklenen mana olumlu olur. Ama dün tecelli eden mana
olumsuzdur. Çünkü dün Türkiye’nin sorunlu da olsa hasbelkader sahip olduğu
demokratik düzenin rafa kaldırıldığı gündür.
Demokrasiye çok büyük emeği geçen rahmetli Turgut
Özal’ın bu ülkeye kazandırdığı demokratik kazanımların baskıyla yok edildiği
bir gündür. Vatandaşların ‘Evet’ veya ‘Hayır’ için birbirine düşman edildiği,
köprülerin tahrip edildiği, halkın arasına tam ortadan duvarlar örüldüğü gün
olduğu için anlamlı bir gündü.
AKP ve MHP’nin kazandığı ve fakat kaybedenin Türkiye
olduğu bir gündü. Bugün aynı zamanda Turgut Özal’ın rahmetli olduğu bir gün.
(17 Nisan 1993) Bu noktadan bakıldığında da bugün Özal’ın millete kazandırdığı
demokratik hakların öldüğü gün olması noktasında da anlamlıdır.
Rahmetli öleli 24 yıl olmuş. Özal 1983-1993 yılları
arasındaki 10 yıllık siyasi hayatında, çok önemli hizmetleri ülkeye
kazandırdı. Türk siyasi hayatına damgasını vurdu ve çok unutulmaz dönüşümler gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanlığı yeminini yaparken ‘din ve vicdan’ özgürlüğü, ‘düşünce ve ifade’ özgürlüğü ve ‘teşebbüs’ hürriyetinin, olmazsa olmazı
olduğunu söyledi.
Türkiye’ye çağ atalatan siyasetçiydi, Özal. Tabuları
yıkan liderdi. Milletin hepsinin cumhurbaşkanıydı. Bu yüzden milyonlarca insan,
vefatında İstanbul Vatan Caddesinde “Sivil, demokrat ve dindar Cumhurbaşkanı”
pankartları ile çok büyük kalabalıklar halinde onu ebedi dünyaya intikal
ettirdiler. Gözyaşlarını döktüler. Çünkü Özal Çankaya’yı millete açtı.
Cumhurbaşkanı oldum diye namazı mı terk edeceğim dedi. Devlet millet içindir,
millet devlet için değildir dediği için demokrattı.
Devleti merkeze koyan ‘devlet baba’ anlayışına karşı
çıktı. Dindardı ama hiç bir zaman bu kimliğini siyasete alet eden bir politika
izlemedi. Hiç bir zaman kindar da olmadı.
Kutuplaşmaları bitirip milleti birbirine yaklaştırdı.
141-142’yi kaldırdı. Herkesin, sol düşünceye sahip kitlenin de mağduriyetine
çare oldu, onların takdirini kazandı. İnsan hakları ihlallerine karşılık Avrupa
Birliği İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurunun yolunu açtı.
Ortaya koyduğu 12 Eylül öncesinin dört eğilimini birleştirme stratejisi ile ülkedeki kutuplaşmaların
azaltılmasına katkı sağladı. 141. ve 142. Maddelerini kaldırarak, ‘Türk solu’nun takdirini kazandı. Nefret söylemleri ve ötekileştirmenin ayyukka çıktığı bugün, Özal çoğulculuk ve çok sesliliğin önünü açtı, aradaki engelleri kaldırdı.
Doğu’da kanın akmasını durdurmak
adına, ‘Kürt probleminin’ çözümü için cesur adımlar attı. Türk ve Kürt kardeşliğine vurgu için, Cumhurbaşkanı sıfatıyla “benim anneannem de Kürt’tü diyecek kadar mert davrandı.
Çok renkli Anadolu coğrafyasının çok renkli insanıydı… Çocukların ve gençlerin tonton amcası, sanatçıların ve sporcuların
babası, milletin cesur lideri olarak kalplerde yer aldı.
Türkiye’nin kabuğunu çatlatan, tabuları kıran bir siyasetçiydi. Vizyoner,
efsanevi, liberal, demokrat ve hoşgörülü bir insandı Özal.
İnancını hiçbir zaman oya ve siyasi hesaplara
feda etmedi. Milli değrleri başının üstünde tuttu. Kulluk vazifesini ve
muhafazakar yaşantısını hep kendi ‘özel hayatı’ olarak, başkasına açmadı, teşhir etmedi. Takunyalı, mürteci, köktendinci yaftalamalarına kulak asmadı. ‘Çankaya’nın şişmanı’ eleştirilerini
hep tebessümle karşıladı. En azılı muhaliflerine bile hoşgörülü davranmayı, bir araya gelebilmeyi öğretti.
Kimsenin malını mülkünü, makamını ve mevkisini gasp
etmedi. Özel teşebbüsü hep el üstünde tuttu. Özal statükoya büyük bir
darbe vurduğu için, devleti kutsayanların
saldırısına maruz kaldı hep.
İşte tüm bunlar, 16 Nisan referandumuyla bir kenara
atılmış oldu.
15 yıldır iktidar olan bugünkü muktedirler, daha çok demokrasi ve özgürlük diyerek, yola çıkmışlardı. Ama partizanların, yandaşlarının, her türlü imtiyaza sahip olduğu,
muhaliflerin ise yokluğa mahkûm edildiği bir ülkeye dönüştürülmüş oldu 16 Nisan referandumuyla…
Yazımı iki oğlu hukuksuz bir şekilde ceza evinde
aylardan beri tutulan Ahmet ve Mehmet Altanların Babaları Çetin Altan’ın sözüyle
tamamlayayım: “Ülkeme demokrasinin geldiğini göremeden ayrılacağım bu dünyadan”.
Galiba bu durum bizim için bu dönem yaşayanlar için de
böyle olacak. 16 Nisan referandumuyla, demokrasinin uzunca bir süre ülkemize
uğramayacağının kesinleştiği bir tarihtir.
Allah memleketi, milleti, memleket ve millet üzerinden
yine memleket ve millete kumpas kuranların şerrinden korusun.