Türkiye’de bir Alman vatandaşının daha tutuklanması basında geniş yer buluyor. Yorumlarda, Almanya’nın yaşanan son gelişmeler ışığında Türkiye’ye karşı tutumunu sertleştirmesi gerektiğine vurgu yapılıyor.
Südwest Presse, çevirmenlik yapan Alman vatandaşı Meşale Tolu’nun Türkiye’de tutuklanmasını değerlendiriyor. Yorumda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’ye sahip olduğu itibarı kaybettirdiği ve Avrupa ülkelerinin Türklere kapılarını açması gerektiği yorumunda bulunuluyor:
“Türk hükümeti ülkeyi muhaliflerden “temizleme” paranoyasında artık sınır tanımıyor. Aksi takdirde Meşale Tolu konsolosluk koruması olmaksızın Türkiye’deki kadınlar hapishanesinde yatıyor olmazdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkesini itibar sahibi ülkeler grubundan çıkardı. Kendisinin sık sık ağlamaklı biçimde talep ettiği saygı, izlediği siyaset yüzünden kaybediliyor. Türkiye artık eleştirel vatandaşların iyi yaşamasına izin verilen bir ülke değil. Almanya ve AB, iltica başvurusu yapan Türklere iltica hakkı tanıma sürecinde bunu dikkate almak zorunda. Maalesef ülkeyi terk etmek için yeterli siyasi neden mevcut.”
Augsburger Allgemeine’de yabancı hükümetler tarafından Türk vatandaşlarına yeteri kadar destek verilmediği yorumu yapılıyor:
“Türk-Alman gazeteci Deniz Yücel için destek eylemleri düzenlenmeye devam ediliyor. Bu muameleyi Ulmlü meslektaşımız Meşale Tolu da hak ediyordu. Alman olduğu için kendisinin Erdoğan’ın yandaşları tarafından hapse atılması söz konusu olmamalıydı. Olay, mümkün olan en yüksek siyasi düzlemde müzakere edilecek: Federal hükümet Erdoğan’ın uluslararası hukuku böylesine ihlal etmesine izin veremez. Yabancı hükümetlerin aynı ölçüde destek vermediği binlerce Türk’ün keyfi olarak mağdur edilmesi zaten yeterince kötü bir durum.”
Tagesspiegel’daki yorumda Alman vatandaşı çevirmen Meşale Tolu’nun Türkiye’de tutuklanmasına değinilerek kimsenin Türkiye’ye “sınırlarını göstermediğine” dikkat çekiyor:
“Diplomatik düzlemde sürekli olarak bu işin böyle olmayacağını dile getirmek yetersiz kalıyor. Giriş iznini reddetmek kabul edilemez ve şüphelileri meşru bir neden olmaksızın aylarca hapiste tutmak herhalükarda orantısız. Almanya daha sert bir tutum takınmayı kendisine borçlu. Neden? Çünkü mesele bizim toplumumuzu neyin birleştirdiği, demokrasinin özünü neyin oluşturduğu: Değerler, erdemler, anayasanın ilk 20 maddesi, devredilmez temel haklar. Bunların hepsi kulağa yalnızca teorik gelse de, olay aslında hiç de öyle değil: Türkiye her provokasyonun tolere edilmeyeceğini bilmek zorunda. Recep Tayyip Erdoğan’ın rejimi o yüzden, şu ana kadar ona kimsenin sınırları göstermediğine güvendiği için, hala aynen devam ediyor.”
Stuttgarter Zeitung’ta yer alan yorumda ise Alman hükümetinin tutuklanan Alman vatandaşı çevirmen Meşale Tolu’yla ilgili olarak Türkiye’ye karşı daha sert bir tavır takınması gerektiğine vurgu yapılıyor:
“Gazeteci Deniz Yücel’in tutuklanması bir ön oyun gibi duruyor. Direnci topal olduğu kanıtlanan Alman diplomasisini test etmek için Erdoğan’ın yaptığı bir deney. Alman Meşale Tolu da bunun kurbanı. Artık federal hükümetin haşin olması gerekiyor. Eğer bu gazeteci korunamazsa, o zaman gelecekte kovuşturmacı paranoya ve kendini beğenmişliğin ele geçirdiği Türkiye’nin içinde bulan hiçbir Alman korunamaz.”.
Südwest Presse, çevirmenlik yapan Alman vatandaşı Meşale Tolu’nun Türkiye’de tutuklanmasını değerlendiriyor. Yorumda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’ye sahip olduğu itibarı kaybettirdiği ve Avrupa ülkelerinin Türklere kapılarını açması gerektiği yorumunda bulunuluyor:
“Türk hükümeti ülkeyi muhaliflerden “temizleme” paranoyasında artık sınır tanımıyor. Aksi takdirde Meşale Tolu konsolosluk koruması olmaksızın Türkiye’deki kadınlar hapishanesinde yatıyor olmazdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkesini itibar sahibi ülkeler grubundan çıkardı. Kendisinin sık sık ağlamaklı biçimde talep ettiği saygı, izlediği siyaset yüzünden kaybediliyor. Türkiye artık eleştirel vatandaşların iyi yaşamasına izin verilen bir ülke değil. Almanya ve AB, iltica başvurusu yapan Türklere iltica hakkı tanıma sürecinde bunu dikkate almak zorunda. Maalesef ülkeyi terk etmek için yeterli siyasi neden mevcut.”
Augsburger Allgemeine’de yabancı hükümetler tarafından Türk vatandaşlarına yeteri kadar destek verilmediği yorumu yapılıyor:
“Türk-Alman gazeteci Deniz Yücel için destek eylemleri düzenlenmeye devam ediliyor. Bu muameleyi Ulmlü meslektaşımız Meşale Tolu da hak ediyordu. Alman olduğu için kendisinin Erdoğan’ın yandaşları tarafından hapse atılması söz konusu olmamalıydı. Olay, mümkün olan en yüksek siyasi düzlemde müzakere edilecek: Federal hükümet Erdoğan’ın uluslararası hukuku böylesine ihlal etmesine izin veremez. Yabancı hükümetlerin aynı ölçüde destek vermediği binlerce Türk’ün keyfi olarak mağdur edilmesi zaten yeterince kötü bir durum.”
Tagesspiegel’daki yorumda Alman vatandaşı çevirmen Meşale Tolu’nun Türkiye’de tutuklanmasına değinilerek kimsenin Türkiye’ye “sınırlarını göstermediğine” dikkat çekiyor:
“Diplomatik düzlemde sürekli olarak bu işin böyle olmayacağını dile getirmek yetersiz kalıyor. Giriş iznini reddetmek kabul edilemez ve şüphelileri meşru bir neden olmaksızın aylarca hapiste tutmak herhalükarda orantısız. Almanya daha sert bir tutum takınmayı kendisine borçlu. Neden? Çünkü mesele bizim toplumumuzu neyin birleştirdiği, demokrasinin özünü neyin oluşturduğu: Değerler, erdemler, anayasanın ilk 20 maddesi, devredilmez temel haklar. Bunların hepsi kulağa yalnızca teorik gelse de, olay aslında hiç de öyle değil: Türkiye her provokasyonun tolere edilmeyeceğini bilmek zorunda. Recep Tayyip Erdoğan’ın rejimi o yüzden, şu ana kadar ona kimsenin sınırları göstermediğine güvendiği için, hala aynen devam ediyor.”
Stuttgarter Zeitung’ta yer alan yorumda ise Alman hükümetinin tutuklanan Alman vatandaşı çevirmen Meşale Tolu’yla ilgili olarak Türkiye’ye karşı daha sert bir tavır takınması gerektiğine vurgu yapılıyor:
“Gazeteci Deniz Yücel’in tutuklanması bir ön oyun gibi duruyor. Direnci topal olduğu kanıtlanan Alman diplomasisini test etmek için Erdoğan’ın yaptığı bir deney. Alman Meşale Tolu da bunun kurbanı. Artık federal hükümetin haşin olması gerekiyor. Eğer bu gazeteci korunamazsa, o zaman gelecekte kovuşturmacı paranoya ve kendini beğenmişliğin ele geçirdiği Türkiye’nin içinde bulan hiçbir Alman korunamaz.”.