ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU
Türkiye çok ilginç bir ülke…
Dünün mağdurları, bugünlerde mağrur oldular.
Zulüm mü?’ desen, elimize kimse su dökemez, havasındalar.
Zulümde zirvenin peşindeler yani… Adaletsizlikleri tüm dünyanın dilinde…
Kibir mi?
Evelallah kimse ellerine su dökemez.
Ülkede hak ve hukuk ayaklara paspas…
Aslında doğru söylüyorlar, adalet sokakta aranmaz.
Ama ne yazık ki, kötünün rekor tutkunları, adaleti mumla aranır hale getirdiler. Elde mumlar, karanlıklarda adalet aranıyor.
Acı lakin, gelinen nokta bu…
Bundan yaklaşık 8 yıl önce, bugünkü yazımın başlığını taşıyan bir makale yazmıştım: ‘Gandi’ Kemal ve ‘Gündi Kemal’…
Bugün aynı başlığı farklı bir gündemle kullanıyorum.
2009’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olduğunda da, hiç bozmadığı sakinliği nedeniyle kamuoyunda “Gandi Kemal” olarak anıldı Kılıçdaroğlu…
Mahatma Gandi’nin Hindistan’da deneyip başarıya ulaştırdığı barışçıl eylemin bir başka versiyonu olarak adlandırılan bir çıkışla, ‘Adalet yürüyüşü’ diyerek, revan oldu yollara…
Gandi’nin tarihe geçen ve Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşüne ışık tutan ‘Tuz yürüyüşün’ tarihi, 1930’lu yıllara dayanır. Gandi bu yürüyüşü Hintliler’e ayrımcılık yapan yasaları protesto etmek için başlatmıştı.
Mahatma Gandi, yürüyüşe başlamadan önce Britanya Genel Valisi Lord Irwin’e bir mektup yazmış ve sözkonusu yasanın kaldırılmasını, aksi takdirde şiddet içermeyen bir direniş yapacağını bildirmişti.
Ardından da halka “kendinizi yeterince güçlü hissediyorsanız hükümetin işlerini terk edip, bu yürüyüşe katılın” çağrısı yaptı.
Gandi ve 78 yol arkadaşı, İngiliz sömürge zihniyetinin bir yansıması olan ve Hintliler’e tuz üretimini yasaklayan yasayı protesto için yollara düşüp, böylece meşhur yolculuğuna başladı.
Hindistan’ın Gujarat Eyaleti’nin başkenti Ahmedabad yakınlarındaki Sabarmati Aşram’dan başlayan yürüyüşe yolda binlerce kişi katıldı, tıpkı Ankara’dan İstanbul’a yürüyenlere, katılan binler gibi…
Hint Okyanusu kıyısındaki Dandi köyüne kadar ki 388 kilometrelik mesafeyi çıplak ayakla, 24 günde kat eden, o dönemde 61 yaşında olan Gandhi, 6 Nisan sabahı İngiliz polislerinin şaşkın bakışları arasında denize yürüdü ve çamura karışmış bir toprak tuzu avuçlarına alarak tatlı suda yıkayarak ufaladı.
Böylece bir Hindu’nun tuz çıkaramayacağına dair Tuz Yasası’nı ihlal etti. Ardından Gandi’nin çağrısına uyan binlerce köylü deniz kıyılarına akın ederek tuz çıkarmaya başladılar. Gandi ve 60 bin eylemci hapse atıldı ancak yasa da işlemez hale geldi.
Hani derler ya, ‘Adalet, ağır ağır yürür, fakat gideceği yere er geç varır…’
Gandi’nin 78 yıl önce ‘Tuz yürüyüşü’ de bugünkü “Adalet Yürüyüşü” de böyle…
Bu anlamlı Adalet Yürüyüşüne, amma, velakin ve fakat gibi ifadeleri kullanmak istemem. Ama Adalet Yürüyüşünde Puzzledeki eksik parçaya da dikkat çekmeliyim.
Mesela, Gandi Kemal, keşke uzunca yaptığı konuşmasında kadınların maruz kaldığı zulmü iyice resmedebilseydi.
Günümüz muktedirlerinin paramparça ettiği ülkemizi o da, Adalet,Hak, Hukuk derken, ‘mahalle’ ayrımına girmeseydi. Falan ‘Camianın’ dışındaki mağdurlara, Adalet ifadesini kullanmasaydı.
Mesela, 15 Temmuz ‘Çakma darbesi’ nedeniyle, haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevlerindeki 17 bin anneden söz etseydi. Elleri arkadan kelepçelenen genç kızlara dikkatler çekseydi.
Anneleriyle birlikte zindanlarda mahkûm olan 560 yavruya yapılan zalimliği bir cümleyle de olsa, konuşma metnindeki satırların arasına koyabilseydi.
İşte o zaman bizim Mahatma Gandhi’miz de zihinlerde iyice nakşederdi.
Mesala ‘bizim Gandimiz’ Maltepe’de konuşurken, Manisa’nın Turgutlusu’nda şunlar oluyordu: Yeni doğum yapmış öğretmen Fatma Öztürk hastanede, polis ise, onu gözaltına almak için doğumhane kapısında. Kutsal nöbetler tutuluyor, doğumhane kapılarında.
Sonra ne mi oluyor?
Bebeğinin durumu kritik ve anne yatağa kelepçeleniyor, bir yerlere kaybolmasın diye…
Veya milyonların ‘Adalet, hak ve hukuk’ diye İstanbul Maltepe’de haykırdığı saatte, Uşak’ta, Emine ve Aykut isimli iki gencimizin en mutlu günlerinin nasıl da berbat edildiğini anlatmalıydı. Çift, gelin arabasıyla salona yönelirken, bir cani gibi alıkonuyorlar. Gandi bunları anlatmalıydı ki, adaletin Kaf dağının ardına nasıl da itildiğini duymalıydık.
Hasılı, uzunca yürüyüşü bu önemli adaletsizliklerle, taçlandırmalıydı Gandi Kemal… Belki o zaman bu yürüyüşün, ‘Tuz yürüyüşü’ gibi daha adil sonuçları olabilirdi…
Burun kemiğinin kıvrımı, sarkık kulakları ve gözlük modeli benzerliği nedeniyle tek değil, Ganhi’nin “Tuz yürüyüşüne” benzer bir rekoru kırdı elbette, Kılıçdaroğlu…
Bu manada söz yok, şüphe de…
Yürüyüş değerli, mesajlar elbette ki güzeldi. Ama kabul edilmeli ki, zulmün resmi tam olarak ortaya konamadı, gaddarlığın panoraması tam olarak gözler önüne serilemedi.
‘Adalet yürüyüşünün final konuşması, zengin güzelliklerle taçlandırılabilirdi…
Olmadı…
Hani yola çıkarken herkes için adalet demişti..?
Ne yazık ki bu konuda tam Gundi’lik yapıldı…
Gundi’nin anlamını mı sordunuz..?
El cevap:
Her ne kadar, Kemal Beyin memleketi Tunceli de de, ‘Gundi’ kelimesinin karşılığı, “köylü” anlamını taşıyan sözlükteki karşılığı olsa da, daha çok ‘küçük hesaplar peşinde koşan, köylü kurnazlığı yapan kişler’ için yaygın olan bir “sıfat” olarak da kullanılıyor… Bende Mahatma’nın yolundaki Kemal Bey’in bu sıfatına, küçük hesabına ve Gandi ismine yakın olan kafiyesinden dolayı ‘Gundi Kemal’ demeyi tercih ettim…
Yoksa köylülüğü aşağılamak için demedim asla… Çünkü hepimiz aynı zamanda bir köylü çocuğuyuz, nihayetinde. Ayrıca ‘Köylü milletin efendisidir’ ifadesine farklı yaklaşan da kendini ağaşlamış olur.
Son söz: Adalet yürüyüşünü katılanları tebrik ediyor, gerçekleştirenlere âmâsız ve fakatsız bir şekilde ve her şeye rağmen, teşekkür ederim. e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au