AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hizmet Hareketi’yle ilgili yürütülen davaların sanıkları için “tek tip elbise giydirelim” önerisi, bir 12 Eylül mirası.
Evrensel’den Birkan Bulut’un haberine göre, o dönem THKP/C 3. Yol davasında tek tip kıyafeti yırtarak sıkıyönetim mahkemesine iç çamaşırlarıyla çıkan Rahmi Yıldırım, “Cunta yönetimi tutukladığı insanları sivil bir tutuklu olarak değil, kışla mensubu asker olarak görmek istiyordu. Tek tip elbiseyi de bu amaçla dayatmışlardı” dedi.
(Fotoğraf: THKP/C 3. Yol davası”nda siyasi tutuklular tek tip kıyafeti yırtarak uygulamayı protesto etti. Sol taraftan ikinci tutuklu Rahmi Yıldırım.)
Elleri arkadan kelepçeli halde tek tip kıyafetle mahkemeye getirilen 12 Eylül mahpusları, kelepçelerin çıkarılmasının ardından kıyafetlerini yırttılar. Mahkeme heyeti de apar topar mahpusları salondan çıkarttı. O gün tek tip kıyafeti yırtan mahpuslar arasında olan Rahmi Yıldırım, “O dönem 12 Eylül askeri faşist darbe dönemiydi. Cunta yönetimi cezaevlerini işkence merkezi haline getirmişti. Tutukladığı insanları sivil bir tutuklu olarak değil, kışla mensubu asker olarak görmek istiyorlardı. Tek tip elbiseyi de bu amaçla dayatmışlardı” dedi.
“KİME YÖNELİK OLURSA OLSUN KARŞI DURULMALI”
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Şebnem Korur Fincancı da, 12 Eylül darbesinden 37 yıl sonra aynı şekilde “tek tip kıyafet” uygulamasının dayatılmasının kabul edilemeyeceğini söyledi. İnsanları özgürlüğünden alıkoymak, “tek tip kıyafet” ya da başka dayatmalarının hak ihlali olarak değerlendirildiğini ifade eden Fincancı, temel hakların herkes için olduğunu dile getirdi. “F..Ö” davası sanıklarının da bunu kabul etmemesi gerektiğini belirten Fincancı, “Sarı Öküz” hikayesinde olduğu gibi haklar bir kez ihlal edildiğinde bunun yaygınlaştığını vurguladı.
Dolayısıyla kime yönelik olursa olsun buna karşı durulması gerektiğini ifade eden Fincancı, tek tip kıyafet dayatması dışında cezaevlerinde birçok hak ihlalinin gerçekleştiğini de söyledi. Kelepçeli mahpus nakilleri, kelepçe ile muayeneye zorlamalar gibi dayatmaların insanlık onuruna aykırı hak ihlalleri kapsamında değerlendirildiğini belirten Fincancı, “21. yüzyılda hükümet bunları savunmuyorum diyemez. Bunlar uluslararası sözleşmelerde yeri olan haklardır” dedi.