Ankara Yenimahalle’de 9 Mayıs 2017 tarihinde kaçırılan ve o tarihten bu yana kendisinden haber alınamayan akademisyen Mustafa Özben’in (42) eşi Emine Özben, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuru yaptı.
Eşini bulmak için adli ve idari her makama müracaat eden Emine Özben, sonuç alamayınca AYM’den yardım istedi. Dilekçesinde eşinin nasıl kaçırıldığına dair ayrıntılar paylaşan Emine Hanım, eşinin kaçırıldıktan 2 gün sonra başka bir numaradan kendisini aradığını belirterek o anları şöyle aktardı:
“Telefonu açtığımda eşimin sesini duydum. Elim ayağım boşaldı. Annesini, babasını, bizi sordu. Sevdiğini söyledi. Sonraki söylediği şeyleri tam anlayamadan telefon kapandı. Ben de çok heyecanlandım. Sesi iyi gelmiyordu. Yorgun ve bitkindi, çok tedirgindi ve sesi titriyordu. Hayatından endişe ettiği her halinden belliydi. Eşim telefonda, kaçırılmış ve birilerinin elinde zor durumda olduğunu hissettirmeye çalışıyordu. Sonra telefonu elinden alıp kapattılar sanıyorum. Bir daha da arayan olmadı. Anladım ki birileri eşimi kaçırmış ve beni aratıp eşimle birkaç cümle konuşturup kapattılar.”
TR724.com yazarı Ali Adil Çakar’ın haberine göre 42 yaşındaki eğitimci Özben, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Turgut Özal Üniversitesi’nde öğretim görevlisi idi. 3 çocuk babası Özben, Ankara Şentepe semtinde ikamet ediyordu. Eşi Emine Hanım, kendisi ve 3 kızı adına yaptığı başvuruda, Mustafa Özben’in kaybolduğu günü şöyle anlattı:
“Eşim, çalıştığı üniversitenin kapatılmasından bu yana, son 9 aydır işsizdi. 9 Mayıs 2017 tarihinde öğlen 12:30 sıralarında, kızını okula bırakmak, ardından da para çekmek ve markete uğrayıp ekmek almak üzere, Honda Civic 2000 model 06 GBL 51 plakalı aracı ile evden ayrılmıştır. Bir saat içinde döneceğini söylemiştir. Ancak bir daha eve dönememiştir. Kendisini bir müddet bekledik. Fakat okula bıraktığı kızı H.Ö., akşam 17.00’de tek başına eve döndü. Eşimin kızımızı okuldan almaya da gitmediğini fark edince endişelenmeye başladım. O gece de eve gelmedi. Telefonla da kendisine ulaşamadık. Bütün akraba ve aile yakınlarını aradım. Civardaki hastaneleri dolaştım. Fakat hiçbir şekilde eşimden haber alamadım. Bunun üzerine 10 Mayıs’ta Şentepe Polis Karakolu’na giderek kayıp başvurusunda bulundum. Ertesi gün, 11 Mayıs akşam 22:00 sıralarında 0537 047 81 01 numaralı hattan aradı.”
Bu görüşmede, yukarıda bahsedilen diyaloglar yaşandı. Konuşmanın ardından kaçırıldığına kesin olarak kanaat getirdiğini ifade eden Emine Özben, AYM’ye verdiği dilekçede şunları yazdı:
“Kim bunlar? Eşimden ne istiyorlar? Eşim hukuk adamı ve eğitimci. Hiçbir yasa dışı işi olmadı bugüne kadar. Bir hukuk adamı olan eşimin canına kastetmelerinden ya da suç yüklemelerinden endişe ediyorum. Aradığı için iyi olduğunu ve gelebileceğini düşündüm. Artık eşimin kaçırıldığına eminim ve çok endişe ediyorum.”
Emine Özben, söz konusu telefon görüşmesinden sonra o numarayı defalarca aramasına rağmen cevap alamadığını da not ediyor.
‘EŞİMİ MİT KAÇIRDI, ADLİYE VE EMNİYET SEYİRCİ’
Dilekçede, Mustafa Özben’in Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından kaçırıldığı öne sürülürken adli ve idari makamların başvurulara nasıl kayıtsız kaldığı da dikkatlere sunuluyor. Türkiye’de şu anda yargının devre dışı kaldığı, Emniyet teşkilatının bilinçli olarak olanlara göz yumduğu, Meclis’in işlevsiz hale geldiği, MİT’e karşı bütün kurumların üç maymunu oynadığı görülüyor.
AYM’ye sunulan dilekçeye göre Emine Hanım, kayıp olayının ardından önce Şentepe Polis Karakolu’na gider. Orada kendisine, “Eşiniz Turgut Özal Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştığı için polis tarafından gözaltına alınmış olabilir. Terörle Mücadele (TEM) Şubesi’ne gidip sorun.” denir. Emine Özben de defalarca TEM Şubesi’ne başvuru yapar. Sonunda eşinin orada gözaltında olmadığı bildirilir. Bunun üzerine 22 Mayıs 2017 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunur. Kendisini arayan telefon numarasının araştırılmasını ve eşinin aracının bulunmasını talep eder.
Polis ve savcılık hiçbir şekilde yardımcı olmayınca Emine Özben, eşinin anne babası ve ağabeyi ile araştırmaya koyulur. Mustafa Özben’in arabası, 24 Mayıs’ta Şentepe’de bir cadde üzerinde park halinde bulunur. Civardaki esnaflarla konuşurlar. Bazı esnaflar, 9 Mayıs günü arabanın park edildiği yerin 10-20 metre aşağısında, üzerinde beyaz mont olan kır saçlı bir adamın siyah Volkswogen marka Transporter model bir araç ve kimliği belirsiz 3 şahıs tarafından arabanın içine itilmek suretiyle kaçırıldığını anlatır. Eşkali verilen kişi, Mustafa Özben’e birebir uymaktadır.
‘KIZ ÖĞRENCİLER GÖRÜP ÇIĞLIK ATTI’
O sırada oradan geçen kız öğrencilerin kaçırma olayını görüp çığlık attıklarını ve aracın plakasını alıp hemen 155 hattına ihbarda bulunduklarını da öğrenirler. Yine orada bir beyaz eşya mağazasının sahibi olan E. A.’nın olaya müdahale etmek üzere araca doğru koştuğu, fakat çok hızlı hareket ettikleri için müdahale edemediği bilgisini de alırlar.
Hemen civardaki kamera kayıtlarına bakmaya karar verirler. Birkaç kamerayı incelediklerinde bahsi geçen siyah Transporter araç ile Mustafa Özben’in aracının arka arkaya görüntülerini yakalarlar. Ayrıca Mustafa Özben’in arabayı park ettikten sonra bankadan para çekip markete uğradığını ve tekrar arabasına doğru yürürken olayın yaşandığını da tespit ederler.
Tüm bu bilgileri önce karakola sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirirler. Bundan sonra yaşananlar da Türkiye’deki mevcut yargı düzeni hakkında çarpıcı şekilde fikir veriyor.
DOSYA, SAVCILIKLAR ARASINDA PİNPON TOPUNA DÖNDÜ
Emine Özben, 22 Mayıs tarihinde Twitter üzerinden eşinin kayıp olduğunu bildirerek bulunması için yardım çağrısında bulunur. Aynı gün soruşturma dosyasının akıbetini takip etmeye başlarlar. Dosya öncelikle 22 Mayıs’ta Genel Soruşturma Bürosu savcısı Cihan Şahin’e verilmiştir. Aile, Savcı Şahin’i ziyaret eder. Fakat Şahin, konunun kendi görev alanına girmediğini, bu nedenle taleplerini değerlendirmeyeceğini, dosyayı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu’na gönderdiğini beyan eder.
Dosya, 25 Mayıs’ta Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Tevzi Bürosu’na (dağıtım bürosu, dosyanın hangi savcıya gideceğine burada karar veriliyor) gelmiştir. Fakat Başsavcı Vekili’nin talimat vermediği gerekçesi ile yeni savcısı belli olmadan dosya günlerce burada bekletilir.
Aile, durumun aciliyetini anlatır. Bunun bir kaçırılma olayı olduğunu hatırlatarak bir an önce yetkili savcıya gönderilmesini rica ederler. Ancak bütün girişimler karşılıksız kalır. Bir ara aileye dosyanın kaybolduğu bildirilir. Aile ısrarla takip ederek adliyedeki zimmet defterinin incelenmesini ister. Sonuçta dosyanın teslim edildiği personel bulunur. Bunun üzerine dosya 1 Haziran 2017 tarihinde Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu savcılarından Özgür Kamışlık’a gönderilir. Fakat bu savcı da olayın kendi görev alanında olmadığını ve dosyayı Genel Soruşturma Bürosu’na göndereceğini söyler. Ailenin taleplerini de değerlendirmeye almaz. Sadece Ankara Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü’ne konunun araştırılması için müzekkere yazar. Ancak bu müzekkerenin cevabını beklemeden ve diğer talepleri işleme almadan 7 Haziran’da dosyayı tekrar Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı Tevzi Bürosu’na gönderir.
Dosya adeta pinpon topu gibi bürolar arasında dolaşmakta, kimse sorumluluk almak istememekte ve tutanın elini yakmaktadır.
2 gün daha tevzi bürosunda bekleyen dosya, en son 9 Haziran’da Genel Soruşturma Bürosu savcılarından Salih Samsa’ya gönderilir. Aile bu savcıyı da ziyaret ederek olayın araştırılmasını ister. Fakat Savcı Samsa da çok yoğun olduğunu ve dolayısıyla dosyayı inceleyemediğini söyler.
Bu ziyaretin üzerinden 1 hafta geçtikten sonra aile bu kez Yediemin Otopark’ına Mustafa Özben’in aracının incelenmesi için girişimde bulunur. Fakat “Biraz daha beklesin” denilerek hiçbir işlem yapılmaz. Dosya 3 kez savcı değiştirmesine rağmen hiçbir adım atılmaz.
ÖĞRENCİLERİN İHBARI DOSYAYA GİRMEMİŞ
Aile, Özben’in kaçırıldığı gün görgü tanığı olan öğrencilerin 155 hattına yaptığı ihbarın da kayıtlara girmediğini tespit eder. Kaçıran aracın plakası 155 Polis İmdat hattına yapılan ihbarda bildirilmiştir. Plaka kayıtlarına ulaşılıp PTS kayıtları incelenmek suretiyle aracın nereye gittiği ve Mustafa Özben’in nerede tutulduğunun tespitini isterler. Yine kimse adım atmaz.
Emine Özben’i arayan telefon numarası ise 13 Haziran tarihinde araştırılmaya başlanır. Ancak numaranın kayıtlı olduğu şahsın ifadesine dahi başvurulmaz. Bunlar olayın aydınlanmasına ilişkin çok önemli ipuçları barındırmasına rağmen ısrarla araştırılmamakta ve ihmal edilmektedir.
Bu arada Emine Hanım sadece Emniyet ve savcılık üzerinden takiple yetinmemiştir. 29 Mayıs tarihinde Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT), 30 Mayıs tarihinde Ankara Valiliği’ne, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’na, 31 Mayıs tarihinde Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER), Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER), Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne ve 20 Haziran tarihinde de TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na başvuru yapar. Bu süreçte, benzer olaylarla kaçırılan başka şahısların da olduğu bilgisine ulaşır. 1 Nisan 2017 tarihinde yine Ankara Yenimahalle Şentepe’de Önder Asan isimli bir eğitimcinin daha kimliği belirsiz kişilerce kaçırıldığını öğrenir. Önder Asan da, bir OHAL KHK’sı ile kapatılan özel eğitim kurumlarında çalışmış bir felsefe öğretmenidir.
Asan, kaçırıldıktan 42 gün sonra, 13 Mayıs’ta bulunmuştu. İşkence görmüş bir vaziyette Ankara Eymir Gölü’nün yanına bırakılan Asan, kendisini kaçıran kişilerin tehditleri sonucu bir ifade tutanağı imzalatılarak bu noktaya terkedilmişti. Kendisini kaçıran kişilerin zoruyla oradan Ankara Emniyeti’ni arayan Asan, “Ben teröristim, teslim olmak istiyorum” dedirtilmişti. Bunun üzerine Emniyet tarafından gelinip gözaltına alınan Asan, avukatına 42 gün boyunca bilinmeyen bir yerde işkence gördüğünü anlatmıştı. Avukatıyla görüşürken ayakta bile durmakta zorlanan Asan, “Psikolojik tedavi görmek istiyorum” talebinde bulunmuştu.
‘BU İŞİ KARIŞTIRMAYIN, SİZİN DE BAŞINIZ AĞRIR’
Emine Özben, medyadan bu haberleri takip eder. Eşinin de aynı şekilde kaçırılıp işkence görmesinden ve hatta hayatından endişe eder. Özben’in müracaat ettiği Emniyet ve savcılık kaynaklarının, “Bu işi karıştırmayın, sizin de başınız ağrır” şeklindeki sözleri kendisini daha da endişelendirir. Emine Hanım, eşinin MİT tarafından kaçırıldığını düşünmektedir.
Bütün başvuru yollarının tüketildiğine karar veren aile, son olarak AYM’ye bireysel başvuru yaparak Mustafa Özben’in ivedi bir şekilde bulunmasını talep eder. Dilekçede, bu olayın Mustafa Özben açısından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2, 3 ve 5. maddelerinin açık ihlali niteliğinde olduğu belirtiliyor. Eşi ve çocukları açısından da açık bir şekilde AİHS 3. madde ihlali anlamına geldiği ifade ediliyor. Bu temel hakların, OHAL durumunda dahi ihlal edilmesinin yasaklandığı vurgulanıyor. AİHS 15. maddede ifade edilen temel hakların, devam eden şekilde ihlal edildiğine dikkat çekilerek şöyle deniyor:
“Mustafa Özben’in eşi ve çocukları açısından bu durum katlanılması ağır elem ve acılara neden olduğu gibi, Mustafa Özben’in de yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele görmeme hakkının ihlalidir. Yasal hiçbir dayanağı olmadan, illegal özgürlükten yoksun bırakma durumlarına bir an önce son verilmesi, AİHS’nin 2, 3 ve 5. maddelerinin emridir. AİHS’ye taraf devletlerin illegal kaçırılma durumlarında ivedi olarak pozitif tedbirler alarak, kaçırılan kişinin bir an önce can güvenliği ile maddi ve manevi vücut bütünlüğünü koruma altına alma yükümlülüğü bulunmaktadır; aksi durum bu hakların ihlaline yol açacaktır. Başvuranın yaşama hakkı söz konusu olduğu için, telafisi imkânsız durumların önüne geçmek amacıyla acil tedbir kararı verilerek, kaçırılan kişinin yaşam hakkı ile işkenceye tabi tutulmama hakkının elden gelen en hızlı şekilde koruma altına alınması ve başvuruya öncelik verilerek ivedilikle incelenmesi saygıyla talep olunur.”
TR724.com yazarı Ali Adil Çakar’ın haberine göre 42 yaşındaki eğitimci Özben, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Turgut Özal Üniversitesi’nde öğretim görevlisi idi. 3 çocuk babası Özben, Ankara Şentepe semtinde ikamet ediyordu. Eşi Emine Hanım, kendisi ve 3 kızı adına yaptığı başvuruda, Mustafa Özben’in kaybolduğu günü şöyle anlattı:
“Eşim, çalıştığı üniversitenin kapatılmasından bu yana, son 9 aydır işsizdi. 9 Mayıs 2017 tarihinde öğlen 12:30 sıralarında, kızını okula bırakmak, ardından da para çekmek ve markete uğrayıp ekmek almak üzere, Honda Civic 2000 model 06 GBL 51 plakalı aracı ile evden ayrılmıştır. Bir saat içinde döneceğini söylemiştir. Ancak bir daha eve dönememiştir. Kendisini bir müddet bekledik. Fakat okula bıraktığı kızı H.Ö., akşam 17.00’de tek başına eve döndü. Eşimin kızımızı okuldan almaya da gitmediğini fark edince endişelenmeye başladım. O gece de eve gelmedi. Telefonla da kendisine ulaşamadık. Bütün akraba ve aile yakınlarını aradım. Civardaki hastaneleri dolaştım. Fakat hiçbir şekilde eşimden haber alamadım. Bunun üzerine 10 Mayıs’ta Şentepe Polis Karakolu’na giderek kayıp başvurusunda bulundum. Ertesi gün, 11 Mayıs akşam 22:00 sıralarında 0537 047 81 01 numaralı hattan aradı.”
Bu görüşmede, yukarıda bahsedilen diyaloglar yaşandı. Konuşmanın ardından kaçırıldığına kesin olarak kanaat getirdiğini ifade eden Emine Özben, AYM’ye verdiği dilekçede şunları yazdı:
“Kim bunlar? Eşimden ne istiyorlar? Eşim hukuk adamı ve eğitimci. Hiçbir yasa dışı işi olmadı bugüne kadar. Bir hukuk adamı olan eşimin canına kastetmelerinden ya da suç yüklemelerinden endişe ediyorum. Aradığı için iyi olduğunu ve gelebileceğini düşündüm. Artık eşimin kaçırıldığına eminim ve çok endişe ediyorum.”
Emine Özben, söz konusu telefon görüşmesinden sonra o numarayı defalarca aramasına rağmen cevap alamadığını da not ediyor.
‘EŞİMİ MİT KAÇIRDI, ADLİYE VE EMNİYET SEYİRCİ’
Dilekçede, Mustafa Özben’in Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından kaçırıldığı öne sürülürken adli ve idari makamların başvurulara nasıl kayıtsız kaldığı da dikkatlere sunuluyor. Türkiye’de şu anda yargının devre dışı kaldığı, Emniyet teşkilatının bilinçli olarak olanlara göz yumduğu, Meclis’in işlevsiz hale geldiği, MİT’e karşı bütün kurumların üç maymunu oynadığı görülüyor.
AYM’ye sunulan dilekçeye göre Emine Hanım, kayıp olayının ardından önce Şentepe Polis Karakolu’na gider. Orada kendisine, “Eşiniz Turgut Özal Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştığı için polis tarafından gözaltına alınmış olabilir. Terörle Mücadele (TEM) Şubesi’ne gidip sorun.” denir. Emine Özben de defalarca TEM Şubesi’ne başvuru yapar. Sonunda eşinin orada gözaltında olmadığı bildirilir. Bunun üzerine 22 Mayıs 2017 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunur. Kendisini arayan telefon numarasının araştırılmasını ve eşinin aracının bulunmasını talep eder.
Polis ve savcılık hiçbir şekilde yardımcı olmayınca Emine Özben, eşinin anne babası ve ağabeyi ile araştırmaya koyulur. Mustafa Özben’in arabası, 24 Mayıs’ta Şentepe’de bir cadde üzerinde park halinde bulunur. Civardaki esnaflarla konuşurlar. Bazı esnaflar, 9 Mayıs günü arabanın park edildiği yerin 10-20 metre aşağısında, üzerinde beyaz mont olan kır saçlı bir adamın siyah Volkswogen marka Transporter model bir araç ve kimliği belirsiz 3 şahıs tarafından arabanın içine itilmek suretiyle kaçırıldığını anlatır. Eşkali verilen kişi, Mustafa Özben’e birebir uymaktadır.
‘KIZ ÖĞRENCİLER GÖRÜP ÇIĞLIK ATTI’
O sırada oradan geçen kız öğrencilerin kaçırma olayını görüp çığlık attıklarını ve aracın plakasını alıp hemen 155 hattına ihbarda bulunduklarını da öğrenirler. Yine orada bir beyaz eşya mağazasının sahibi olan E. A.’nın olaya müdahale etmek üzere araca doğru koştuğu, fakat çok hızlı hareket ettikleri için müdahale edemediği bilgisini de alırlar.
Hemen civardaki kamera kayıtlarına bakmaya karar verirler. Birkaç kamerayı incelediklerinde bahsi geçen siyah Transporter araç ile Mustafa Özben’in aracının arka arkaya görüntülerini yakalarlar. Ayrıca Mustafa Özben’in arabayı park ettikten sonra bankadan para çekip markete uğradığını ve tekrar arabasına doğru yürürken olayın yaşandığını da tespit ederler.
Tüm bu bilgileri önce karakola sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirirler. Bundan sonra yaşananlar da Türkiye’deki mevcut yargı düzeni hakkında çarpıcı şekilde fikir veriyor.
DOSYA, SAVCILIKLAR ARASINDA PİNPON TOPUNA DÖNDÜ
Emine Özben, 22 Mayıs tarihinde Twitter üzerinden eşinin kayıp olduğunu bildirerek bulunması için yardım çağrısında bulunur. Aynı gün soruşturma dosyasının akıbetini takip etmeye başlarlar. Dosya öncelikle 22 Mayıs’ta Genel Soruşturma Bürosu savcısı Cihan Şahin’e verilmiştir. Aile, Savcı Şahin’i ziyaret eder. Fakat Şahin, konunun kendi görev alanına girmediğini, bu nedenle taleplerini değerlendirmeyeceğini, dosyayı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu’na gönderdiğini beyan eder.
Dosya, 25 Mayıs’ta Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Tevzi Bürosu’na (dağıtım bürosu, dosyanın hangi savcıya gideceğine burada karar veriliyor) gelmiştir. Fakat Başsavcı Vekili’nin talimat vermediği gerekçesi ile yeni savcısı belli olmadan dosya günlerce burada bekletilir.
Aile, durumun aciliyetini anlatır. Bunun bir kaçırılma olayı olduğunu hatırlatarak bir an önce yetkili savcıya gönderilmesini rica ederler. Ancak bütün girişimler karşılıksız kalır. Bir ara aileye dosyanın kaybolduğu bildirilir. Aile ısrarla takip ederek adliyedeki zimmet defterinin incelenmesini ister. Sonuçta dosyanın teslim edildiği personel bulunur. Bunun üzerine dosya 1 Haziran 2017 tarihinde Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu savcılarından Özgür Kamışlık’a gönderilir. Fakat bu savcı da olayın kendi görev alanında olmadığını ve dosyayı Genel Soruşturma Bürosu’na göndereceğini söyler. Ailenin taleplerini de değerlendirmeye almaz. Sadece Ankara Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü’ne konunun araştırılması için müzekkere yazar. Ancak bu müzekkerenin cevabını beklemeden ve diğer talepleri işleme almadan 7 Haziran’da dosyayı tekrar Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı Tevzi Bürosu’na gönderir.
Dosya adeta pinpon topu gibi bürolar arasında dolaşmakta, kimse sorumluluk almak istememekte ve tutanın elini yakmaktadır.
2 gün daha tevzi bürosunda bekleyen dosya, en son 9 Haziran’da Genel Soruşturma Bürosu savcılarından Salih Samsa’ya gönderilir. Aile bu savcıyı da ziyaret ederek olayın araştırılmasını ister. Fakat Savcı Samsa da çok yoğun olduğunu ve dolayısıyla dosyayı inceleyemediğini söyler.
Bu ziyaretin üzerinden 1 hafta geçtikten sonra aile bu kez Yediemin Otopark’ına Mustafa Özben’in aracının incelenmesi için girişimde bulunur. Fakat “Biraz daha beklesin” denilerek hiçbir işlem yapılmaz. Dosya 3 kez savcı değiştirmesine rağmen hiçbir adım atılmaz.
ÖĞRENCİLERİN İHBARI DOSYAYA GİRMEMİŞ
Aile, Özben’in kaçırıldığı gün görgü tanığı olan öğrencilerin 155 hattına yaptığı ihbarın da kayıtlara girmediğini tespit eder. Kaçıran aracın plakası 155 Polis İmdat hattına yapılan ihbarda bildirilmiştir. Plaka kayıtlarına ulaşılıp PTS kayıtları incelenmek suretiyle aracın nereye gittiği ve Mustafa Özben’in nerede tutulduğunun tespitini isterler. Yine kimse adım atmaz.
Emine Özben’i arayan telefon numarası ise 13 Haziran tarihinde araştırılmaya başlanır. Ancak numaranın kayıtlı olduğu şahsın ifadesine dahi başvurulmaz. Bunlar olayın aydınlanmasına ilişkin çok önemli ipuçları barındırmasına rağmen ısrarla araştırılmamakta ve ihmal edilmektedir.
Bu arada Emine Hanım sadece Emniyet ve savcılık üzerinden takiple yetinmemiştir. 29 Mayıs tarihinde Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT), 30 Mayıs tarihinde Ankara Valiliği’ne, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’na, 31 Mayıs tarihinde Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER), Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER), Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne ve 20 Haziran tarihinde de TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na başvuru yapar. Bu süreçte, benzer olaylarla kaçırılan başka şahısların da olduğu bilgisine ulaşır. 1 Nisan 2017 tarihinde yine Ankara Yenimahalle Şentepe’de Önder Asan isimli bir eğitimcinin daha kimliği belirsiz kişilerce kaçırıldığını öğrenir. Önder Asan da, bir OHAL KHK’sı ile kapatılan özel eğitim kurumlarında çalışmış bir felsefe öğretmenidir.
Asan, kaçırıldıktan 42 gün sonra, 13 Mayıs’ta bulunmuştu. İşkence görmüş bir vaziyette Ankara Eymir Gölü’nün yanına bırakılan Asan, kendisini kaçıran kişilerin tehditleri sonucu bir ifade tutanağı imzalatılarak bu noktaya terkedilmişti. Kendisini kaçıran kişilerin zoruyla oradan Ankara Emniyeti’ni arayan Asan, “Ben teröristim, teslim olmak istiyorum” dedirtilmişti. Bunun üzerine Emniyet tarafından gelinip gözaltına alınan Asan, avukatına 42 gün boyunca bilinmeyen bir yerde işkence gördüğünü anlatmıştı. Avukatıyla görüşürken ayakta bile durmakta zorlanan Asan, “Psikolojik tedavi görmek istiyorum” talebinde bulunmuştu.
‘BU İŞİ KARIŞTIRMAYIN, SİZİN DE BAŞINIZ AĞRIR’
Emine Özben, medyadan bu haberleri takip eder. Eşinin de aynı şekilde kaçırılıp işkence görmesinden ve hatta hayatından endişe eder. Özben’in müracaat ettiği Emniyet ve savcılık kaynaklarının, “Bu işi karıştırmayın, sizin de başınız ağrır” şeklindeki sözleri kendisini daha da endişelendirir. Emine Hanım, eşinin MİT tarafından kaçırıldığını düşünmektedir.
Bütün başvuru yollarının tüketildiğine karar veren aile, son olarak AYM’ye bireysel başvuru yaparak Mustafa Özben’in ivedi bir şekilde bulunmasını talep eder. Dilekçede, bu olayın Mustafa Özben açısından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2, 3 ve 5. maddelerinin açık ihlali niteliğinde olduğu belirtiliyor. Eşi ve çocukları açısından da açık bir şekilde AİHS 3. madde ihlali anlamına geldiği ifade ediliyor. Bu temel hakların, OHAL durumunda dahi ihlal edilmesinin yasaklandığı vurgulanıyor. AİHS 15. maddede ifade edilen temel hakların, devam eden şekilde ihlal edildiğine dikkat çekilerek şöyle deniyor:
“Mustafa Özben’in eşi ve çocukları açısından bu durum katlanılması ağır elem ve acılara neden olduğu gibi, Mustafa Özben’in de yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele görmeme hakkının ihlalidir. Yasal hiçbir dayanağı olmadan, illegal özgürlükten yoksun bırakma durumlarına bir an önce son verilmesi, AİHS’nin 2, 3 ve 5. maddelerinin emridir. AİHS’ye taraf devletlerin illegal kaçırılma durumlarında ivedi olarak pozitif tedbirler alarak, kaçırılan kişinin bir an önce can güvenliği ile maddi ve manevi vücut bütünlüğünü koruma altına alma yükümlülüğü bulunmaktadır; aksi durum bu hakların ihlaline yol açacaktır. Başvuranın yaşama hakkı söz konusu olduğu için, telafisi imkânsız durumların önüne geçmek amacıyla acil tedbir kararı verilerek, kaçırılan kişinin yaşam hakkı ile işkenceye tabi tutulmama hakkının elden gelen en hızlı şekilde koruma altına alınması ve başvuruya öncelik verilerek ivedilikle incelenmesi saygıyla talep olunur.”