Selahattin Demirtaş 2019 seçimleri öncesinde muhalefete
“eşitler arası bir hukukla bir araya gelip mücadele edilmeli” mesajı
verdi. Yaklaşık 14 aydır tutuklu olan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin
Demirtaş, Evrensel Gazetesi’ne konuştu. Çağrı Sarı’nın sorularını yanıtlayan
Demirtaş, 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve HDP Eş Genel Başkanlığına
aday olmama kararı konusunda değerlendirmelerde bulundu. Demirtaş:
“AKP-MHP faşist ittifakı önümüzdeki seçimleri kazanmadan kalıcı, kurumsal hale
gelemeyeceklerini, tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklarını biliyorlar
tabii. Bu nedenle seçimlere kadar toplumu OHAL ve KHK rejimi ile sürekli baskı
altında tutarak, seçim ortamını olabildiğince kendi lehlerine düzenleyip
hazırlayarak karşılamak istiyorlar ”dedi.
Erdoğan-Gül ayrılığı düne göre daha keskin. Gül, Erdoğan’ın alternatifi olarak
sunuluyor. Erdoğan’ın alternatifi Gül olabilir mi? Bu durumu ‘sıkışmışlık’
olarak değerlendirenler de var…
Sayın Gül’ün ne yapacağına kendisi karar verir. Bizlerin görevi
halkı bu türden maceracı beklentiler içine sokmak değildir. Muhalefet en geniş
demokratik birlikteliği sağlayarak, kolektif bir yapı oluşturarak seçimlere
gitmelidir. Tek adamın alternatifi yine başka bir tek adamın arkasına dizilmek
olamaz. Erdoğan zihniyetinin alternatifi, toplumun farklı kesimlerinin
demokrasi paydasında bir araya geldiği büyük demokrasi gücüdür. Bu gücü de tek
bir kişi temsil edemez. Emin olun ki, Erdoğan’ın en fazla arzulayacağı şey
kendisinin karşısına bir başka tek adamın rakip olarak çıkmasıdır. Çünkü kimse
bu konuda kendisinin eline su dökemez, bunu kendisi de iyi biliyor. Belki
muhalefetin aday/ları da “bir kişi” olacak, olmak zorunda, ama bu kişinin seçim
kampanyasının sağındaki, solundaki farklı kesimlerin temsilcileriyle eş güdüm
halinde ve eşitler arası bir hukukla yürütmesinde hiçbir yasal engel yoktur.
Muhalefetin adayı (en azından 2’nci turda) kazanırsa, kolektif yönetim anlayışı
ile bütün bu farklı kesimlerin temsilcilerinin yönetimde görev almaları önünde
hiçbir engel yoktur.
Erdoğan’ın
karşısında kimse kazanamaz! Abdullah Gül tartışmaları üzerinden iktidara yakın
siyasetçi ve yazarların yarattığı bu algıyı nasıl değerlendirirsiniz?
Evet, az önce de ifade ettim bunu, kim ki Erdoğan’ın karşısına
ben senden daha iyi tek adam olurum diye çıkarsa, o kaybeder. Hiç kimse
Erdoğan’dan daha iyi tek adam olamaz gerçekten.
MÜCADELEYİ HALKA
TAŞIMAYAN PROGRAMLARIN BAŞARI ŞANSI YOK
Bir söyleşinizde
“Erken seçim olur mu” yönündeki soruya, “Şu anda ülkede seçim koşulları
var mı? Yok ise bunun için nasıl bir mücadele yürütülmeli? gibi soruları ve
cevaplarını tartışmamız daha anlamlı ve elzem olandır” yanıtını vermiştiniz.
Nasıl bir mücadele yürütülmeli?
Bir defa çok etkili ve kitlesel kampanyalarla OHAL ve KHK’lerin kaldırılması
için örgütlü çalışmalar yapmak lazım. Miting, yürüyüş dahil en güçlü ve ses
getiren demokratik bütün yol ve yöntemlerin kullanılması ile kesintisiz bir
mücadele programı oluşturulmalıdır. İşçi, işsiz, çiftçi, esnaf, gençlik, kadın,
akademi ve basın alanı, sanat, edebiyat çevrelerinin bütün örgütlü kesimleri
ortak bir mücadele programı oluşturmakta çok geç bile kaldılar. Mücadeleyi
halka taşımayan, direnişin öznesi olarak doğrudan halkı tanımlamayan hiçbir
programın başarı şansı yoktur. Sadece parti, sendika, oda genel merkezlerinin
cılız, etkisiz muhalefeti ile bu baskı sürecine karşı konulamaz. Bu mücadele
programı aynı zamanda seçim stratejilerine entegre bir program olmalıdır tabii
ki.
Demokrasi ve barış
talebiyle hareket eden, bu talep üzerinden muhalefeti birleştirmek üzere yola
çıkan platformları nasıl izliyorsunuz? “Muhalefeti birleştirmeyi”
kolaylaştıracak temel şartlar/kriterler neler olmalı?
Mümkün olduğunca genel ilkeler ve sınırlı bir program
oluşturulmazsa, en geniş çevreleri katmak mümkün olmayabilir. Herkes kendinden
doğru “Ben ne alabilirim” diyerek değil, “Ben ne verebilirim” diyerek böylesi
birliklere dahil olursa, elbette daha sonuç alıcı olur. Birleşelim, ama en çok
benim partim ya da en çok benim çizgim kazançlı çıksın diye bir hesap içine
girilirse sıkıntı olur. Kazanan halk olsun. Kazanan öncelikle demokrasi olsun
demek gerekir kanımca. Bir de hiyerarşik bir anlayışla bir araya gelmeyi
dayatmak yerine eşitler arası bir hukukla, yuvarlak masada bir araya gelmek
daha kazandırıcı olur. Bu, demokrasi kültürünün gelişmesine de katkı sunar.
HDP kurulları ve parti
tabanındaki eğilim, yeniden aday olmanız yönündeydi. Aday olmama kararınız,
siyaset yasağı gelmesi ihtimaline karşı partiyi zor duruma sokmamak şeklinde
değerlendirildi. Kararınızda “partiyi koruma” saiki de etkili oldu mu?
Elbette, aldığım ve alacağım bütün kararlarda öncelikli saik
olarak partimi ve dolayısıyla mücadeleyi koruma düşüncesi başat rol oynuyor.
Ben HDP’yi ve halkımı bu zorlu süreçte yalnız bırakmıyorum. Mücadeleyi terk
etme kararı almıyorum tabii ki. Türkiye siyasi tarihinin en kapsamlı
siyasi-yargısal-fiziki saldırısına maruz kalmış, ama buna rağmen bırakın
dağılmayı, dimdik ayakta durmuş bir partiyi daha fazla nasıl büyütebiliriz
kaygısı dışında hiçbir kaygım yoktur.
Bir defa şunu herkesin iyice anlaması ve idrak etmesi lazım; HDP
tek kişi partisi olmaz, olamaz. Ne örgütlenme modeli, ne karar alma
mekanizmaları, ne ilkeleri, ne de tabanı buna asla izin vermez. Bunu hayal eden
veya buna yeltenen her kim olursa olsun HDP onu kusar. Bu nedenle HDP için
böyle bir tehlike yoktur, çünkü çok sayıda emniyet supabı vardır partide.
HDP’de kolektif bir liderlik ve onun eş sözcüleri vardır. Benim
ve Sayın Yüksekdağ’ın (ki kendisi 11 Şubat’taki kongreye kadar meşru eş genel
başkandır) misyonu ve rolü de budur. Sözcünün etkili olması “tek adamlık” falan
değildir, sadece etkili bir sözcülüktür, o kadar. Gerisi spekülasyondur. Benim
tutuklu olmam hem parti kolektif liderliğini koordine etmemi hem de sözcülüğünü
yapmamı engelliyor. Bu rehinelik durumu belirsizliğini koruduğu için de ben,
parti yönetiminin elini rahatlatmak ve her türlü tartışmayı özgürce
yapabilmesinin önünü açmakla sorumluyum.
Tutuklu olduğum dönemde dahi HDP yönetiminin yaşadığı eksik ve
yetmezliklerin ilk sorumluları eş genel başkanlardır, ki bunlardan biri de
benim. Sanki hiçbir eksik, hata ve yetmezliğimiz olmamış gibi, sırf tutukluyum
diye, bundan adeta istifade eder gibi, çıkıp ‘Ben adayım’ demem ne kadar
ahlaki-politik bir tutum olabilirdi ki? Bana düşen ilk şey, kongre sürecinde
bütün yönetim adına ilk öz eleştiriyi halkımıza vermek adına aday olmayacağımı
samimi, tereddütsüz bir şekilde ifade ederek partiyi özgürce kongreye
götürmektir. Kapsamlı öz eleştirimi de imkanlar ölçüsünde kongre zemininde
yazılı olarak yapmaya çalışacağım.
CUMHURBAŞKANLI
SEÇİMİNDE ADAY OLACAK MI?
Siyaset yasağı gelmezse
2019 seçimlerinde Cumhurbaşkanı adaylığı için hazırlanabilir misiniz? Belirli
bir kesimde böyle bir beklenti de var. Adaylığınız söz konusu olur mu?
Ben halkım ve mücadelem için, demokrasi ve barış için her türlü
fedakarlığa gönüllü olarak adayım. Bunun dışında hiçbir şeye kendiliğinden aday
olmadım, olmam da. Bu nedenle ne böyle bir düşüncem, ne de bir hazırlığım
vardır. Koşullar, mücadele, ihtiyaçlar, siyasal gelişmeler bu kadar hızlı ve
sarsıcı şekilde değişip ilerlerken, kendimle ilgili bu tür kararlar almam doğru
olmaz. HDP yönetimi bu meseleye dair tabanla istişare içinde, yetkili
kurullarında gerekli değerlendirmeyi yapacaktır. Benim HDP’de bu tartışmalar
yapılmadan çıkıp bir şey söylemem doğru olmaz. Ama ben kişi olarak kendimi
cumhurbaşkanlığı adaylığına kesinlikle hazırlamıyorum, bunun bilinmesi lazım.
OHAL ve KHK ‘ler tek
adam rejiminin izleyeceği yol haritası açısından nasıl veriler sunmuş oldu? KHK
sonrasında daha fazla gündeme gelen, birçok ilde silahlı eğitim kampları olduğu
yönündeki iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP-MHP faşist ittifakı önümüzdeki seçimleri kazanmadan kalıcı,
kurumsal hale gelemeyeceklerini, tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklarını
biliyorlar tabii. Bu nedenle seçimlere kadar toplumu OHAL ve KHK rejimi ile
sürekli baskı altında tutarak, seçim ortamını olabildiğince kendi lehlerine
düzenleyip hazırlayarak karşılamak istiyorlar. Muhalefete düşen de işte bu OHAL
ve KHK rejimine karşı her alanda güçlü, etkili, kararlı, kesintisiz bir
mücadeleyi örgütlemektir. Aksi takdirde bugünkü ortam ve şartlarda seçime
gidilmesini sessizce kabul etmek faşizme adeta can suyu olacak bir fırsatı
sandık yoluyla sunmak ve halkı diktaya teslim etmek olacaktır. Sivillerin
silahlandırılması tartışması da halkı peşinen sindirip tehdit ederek
protestolar için sesini yükseltmesini önlemeye dönüktür. AKP-MHP faşist
ittifakı seçimi kazanamazsa olabilecekleri artık siz düşünün demeye
getiriyorlar. Kimsenin bu tür tehditlere boyun eğmeden, korkmadan her yerde
örgütlülüğünü büyütmesi, faşizme, OHAL’e karşı direnirken bir yandan da seçime
hazırlanması gerekir.
BARIŞI
AKP DEĞİL BİZ GETİRECEĞİZ
Dışişleri Bakanı
Mevlüt Çavuşoğlu’nun “PKK silah bırakırsa çözüm sürecinin gündeme gelebileceği”
yönündeki ifadeleri, tepkiler üzerine hemen düzeltildi. Çavuşoğlu
söylediklerinin çarpıtıldığını savundu. Çözüm sürecinin adının geçmesine bile
gösterilen tahammülsüzlüğü nasıl değerlendirirsiniz?
Savaş politikalarından medet uman bir zihniyetin “çözüm, barış,
müzakere, diyalog” gibi kavramları kullanmaktan bile imtina etmesi garipsenecek
bir durum değil. AKP’nin başkaca bir tutum geliştireceği beklentisi içine
girmemek lazım. Barışı AKP değil bizler, yani barışa ihtiyaç duyanlar mücadele
ile getireceğiz. Barışı ancak savaş politikalarına karşı direnerek
kazanabiliriz.
İdris
Baluken’in ceza alması ‘Çözüm sürecini cezalandırmak’ olarak değerlendiriliyor.
Siz de katılır mısınız bu değerlendirmeye?
Sayın İdris Baluken son dönemlerde yetişmiş en iyi, en etkili
siyasi aktörlerden biridir. Çözüm süreci heyetindeki çalışmaları hem çok
başarılıdır, hem de kendi kişisel gelişimine önemli katkısı olmuştur. AKP
iktidarının Sayın Baluken’i özel olarak hedefe konulacaklar listesine alması
tesadüf değildir. Hem çözüm sürecinde Sayın Baluken’in ilkeli ve dik duruşu
cezalandırılmak istenmiş, hem de Sayın Baluken’in siyaseten önü kesilmek
istenmiştir. Kendisine verilen abartılı ve absürd ceza da bunu teyit
etmektedir. Tümüyle konuşmalardan ibaret olan bu sözde suçlamaların tamamı
ileriki temyiz ve denetim aşamalarının birinden kesinlikle geri dönecektir.
İdris Bey, gelecek yılların etkili bir siyasi aktörü olarak tarih karşısında
kendisinden beklenen rolü oynayacak bir şekilde ve yakın zamanda başı dik
olarak hapisten çıkacaktır. Bundan kuşkumuz yoktur. Halk da tüm kalbiyle,
bizler de bütün varlığımızla değerli yoldaşımızın arkasındayız, yanındayız.
CHP
Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi’nin ardından Beşiktaş Belediye Başkanı
Murat Hazinedar da görevden uzaklaştırıldı. Kayyım atanmayan belediyesi
neredeyse kalmamış bir siyasi parti olarak nasıl okuyorsunuz CHP’ye yönelimi?
Hükümetin halkın iradesine saygısızlığının ilk örneği değil,
emin olun son örneği de olmayacak. AKP; seçim, halk iradesi, demokrasi gibi
kavramları hiçleştirip anlamsızlaştırarak hem sosyo-psikolojik açıdan hem de
politik açıdan halkı ve devleti tek adam rejimine hazırlıyor. O nedenle bu
türden müdahaleleri normalleştirmemek, sıradanlaştırmamak lazım. DBP’li
belediyelere yasa dışı bir şekilde atanan kayyımlarla da, tutuklanan vekillerle
de bu amaç elde edilmeye çalışılıyor. (Evrensel)