ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU
28 Şubat post–modern
darbenin 21.yılı yarın.
Aslında, 28
Şubat’ın şartlarının mahsulüdür Türkiye’nin bugünkü siyasi aktörleri, antidemokratik
ortamın başoyuncuları…
Başörtülü, başı
açık, bebek, yaşlı, erkek, kadın, özürlü, suçlu veya suçsuz ayırmaksızın
işkencenin her türlüsünü, bilaperva icra edenler...
Aradan 21 yıl
geçti…
Aktörler
değişti, oyun değişmedi…
Aynı kâbus
nüanslarla yeniden sahneleniyor.
Dün başörtülünün
sahibi vardı, bugün ise; feryadını duyan yok.
Bu satırları
yazdığım sırda, Mersin Emniyet’inde,100’e yakın kadın ve kız olmak üzere,
polisin taciz, tecavüz ve işkenceleriyle inliyorlardı.
Tüm
tehditlere aldırmadan mazlumların sesi olan Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu acı
tabloyu tek cümlede şöyle özetledi:“Dün beraber ağladığımız arkadaşlarımız bugün zalim,
dün beraber dayak yediğimiz arkadaşlarımız bugün mazlumlara dayak atıyor.”
El hak,doğru…
Hiç bir dönemde böylesi görülmedi…
Asker diktasına karşı ilk başörtülü parlamenter
Merve Kavakçı’ya kol kanat geren Nazlı Ilıcak, bile bugün 500 günü aşkın süredir zindanda. Müebbet ceza
biçti zorbalar kendisine…
Ülkenin ilk
başörtülü Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Jale Saraç 20 ay tutukluydu, üç
gün önce hürriyetine kavuştu.
Vesayete karşı başkaldıran, Ahmet ve Mehmet Altan’lar,
Sincan’da cirit atan tanklara karşı isyan eden Ali Bulaç, Şahin Alpay, Mustafa
Ünal, Hidayet Karaca, Mümtaz’er Türköne’ler ve sayamadığımız diğer kalem
erbabı, dik duruşun cezasını çekiyorlar.
Başörtüyü seçime meze ve malzeme
yapanlar, 17 bin başörtülü kadını kelepçeleyip kodeslere tıkmaya devem ediyorlar.
Bu da kesmiyor ve yetmiyor…
“Havuzun zift
medyası” bu civanmert insanları olabildiğince kötü resmediyor; “falan abla
şurada enselendi” gibi mide bulandırıcı, insanlıktan uzak spotlarla haberlerini
arz ediyorlar.
Dumura uğramış, güruha
pazarlanıyor bu haberler…
O kelepçeler,
sadece hukuka ve demokrasiye değil elbet, aynı zamanda vicdanlara vuruluyor…
Yaşlıca
annelerimizin koluna yardım için değil, derdest etmek için giriyor kolluk
görevlileri, ‘Yeni Türkiye’de.
Eğitim hakları
ellerinden alındığı için İmam Hatip kapılarında 21 yıl önce gözyaşı dökenlerin
akranları bugün, polislerin fiziki tacizine uğruyor ama çıt çıkmıyor kimsecikten.
Ses
çıkarma bir yana, dünün sözde mağdurları, bu manzarayı alkışlayarak; “biraz
daha biraz daha” diye tempo tutuyorlar.
“Oh olsun”diyerek,
hınca ve şiddete esir kalan “başörtülü bacılar!” ne zaman “bu kadar da olmaz!”
diyecek?
Kızılderili
filmlerindeki ‘kelle avcılarına’ benzeyenlere ne zaman ”artık yeter!” diye haykıracaklar?
Cinnet toplumu
ne zaman kendine gelecek?
700 bebeğin
karanlık zindanlarda boy vermesi, sizi az da olsa utandırmıyor mu?
Vicdan
yaralayan, yaşanan vahamet bundadır.
Sorgulanması ve
hesap sorulması gereken budur.
28 Şubat süreci,
travmalara yol açtığı bir hakikat.
Ama ‘Siyasal
İslamcı’ların, inananlara karşı bu cinnet hali neyin nesidir Allah aşkına?
Yeni yetmelerin,
milletin malına ve mülküne çökmesini hangi inançla izah edilebilir?
İHL’liler için
çıkarılan, kat sayı bağnazlığına şahidi olduk, ama İslamcıların öğretmenleri işkenceyle
öldüreceğini aklımızın ucundan geçmezdi.
Akın akın göçe
mahkûm edilip, Meriç’in azgın sularında veya Ege dalgalarında şehit olacakları
da…
Zalimden kaçıp can verenleri,
“oh olsun, büyüyüp terörist olacaklardı, iyi ki öldüler” diyen insanlıktan
sıyrılmışlara, o gün kimseler şahit olmadı.
Şunu demek istiyorum aziz
dostlar:
28 Şubat’ı, nefessiz
bırakan atmosferi ve aktörlerini mazur görmek değil niyetim.
Her türlü darbe,
demokrasiden dönüş ihanettir.
Millete ihanettir, ülkeye hıyanettir.
Darbenin her türlüsü
lanetlenmeli, kontrollü veya kontrolsüzü…
Askerlisi ya da sevili…
Ama bugün yaşananlar darbeden
öte, bir alçalış ve dibe vuruş halidir.
Sefil bir oyunun çirkince
sahnelenmesidir.
Elbette derdimiz, acıları
yarıştırmak değil ama…
İki dönemin acı tablosu
birbirinin ikizi olmasa da çok ibretlik:
1.
28 Şubat’ta askerler, yargıçlardan sadece “irtica
brifingi” alırlardı.
‘Yeni Türkiye’de ise; 4 binden fazla yargıç işinden ve aşından edildi, akıl almaz cezalar veriliyor.
2. 28 Şubat’ta, Kürt coğrafyasında, devlet marifetiyle binlerce faili meçhul cinayeti işlendi.
‘Yeni Türkiye’de bu iğrençlik artık aleni yapılıyor, eğitimciler yurtiçinde
ve dışında kaçırılıyor.
3. 28 Şubat’ta
asker Cudi dağı etkilerindeki köyleri bombalıyordu.
‘Yeni Türkiye’de ise;Diyarbakır’ı gerdanlık gibi çevreleyen tarihi surlar,
suçlu suçsuz ayırmaksızın masum insanların ölüm tarlasına döndü.
Şaka değil, coğrafyanın at ve katırları bile savcılıklarda sorguya ve cezaya tabi tutuluyor.
4. İrtica listelerindeki bugünkü Havuz Medya’sına
dokunulmadı ama ‘Yeni Türkiye’de,189 medya kuruluşu kapatıldı, yüzlerce gazeteci ceza evinde.
5. 28 Şubat parti liderlerine siyaset sadece
yasağı getirdi, ama bu dönemde ise ülkenin parlamentodaki 3. büyük partisinin
lideri, bir yıldan beri cezaevinde rehin tutuyor.
6. 28 Şubat’ta, 1635 personel “irtica” gerekçesiyle ordudan ihraç edildi, ‘Yeni Türkiye’de,
150’si general, amiral olmak üzere subay, polis, öğretmen,
vali her türlü meslekten oluşan devlet memuru olmak 110 bin insan işinden oldu.
İşkence ve
kötü muamele açısından 28 Şubatta ‘devletin sicili’ kötüydü, bugünün ‘Yeni
Türkiye’sinde, işkence ve taciz rutine dönüştü.
Cahiliye devrinden günümüze süzülmüş, Saray
meşrepli sakallı ve cübbeli hocaları, “cemaat mensubu“ kadınlara “cariye”
demede beis bile görmüyor…
Mülklerine el konuluyor, açlığa, yokluğa ve
yoksulluğa mahkûm ediliyor insanlar.
Hâsılı, Gergerlioğlu’nun dediği gibi; 28 Şubat’ın 21. yılında roller değişti.
Dünün mazlumları bugün çok daha zalimleşti.
Bu dram karşısında ise; kulaklar sağır, gözler kör, kalpler ise
kararmış…
Kadına, bebeğe
ve de özürlüye, devlet gücüyle abanan zavallıdan başka ne olabilir ki?
Her şeye rağmen bugünkü zulmün, o günkü askeri cuntaya
rahmet okutacak kadar zirvede olduğunu belirtmemiz lazım.
28 Şubat’ın sert ve soğuk günlerinde, Hizmet Hareketi mensupları sık sık
tehdit ediliyordu ama hiç bir zaman polis, sahur sofralarına operasyon
düzenlemedi, mahalleyi ayağa kaldırmadı.
Yani şurası kesin ki, 28 Şubat’ın
keskin rüzgârları bile, 15 Temmuz’un, fırtına, borun ve sert kasırgası kadar
etkili olup, insanlar ölümü bile göze alarak kaçtığı bir ülkeye dönüştürmemişti
Türkiye’yi…
Bu sert, hazin ve haşin rüzgâr, fırtına ve kasırgalar, meyve ağaçlarını
devirebilir ama tohumlarını asla yok edemez. Buna somut örnek; 28 Şubat
sürecidir.
Bugünün
zavallılarını tarih lanetle anacaktır, 28 Şubatçıları andığı gibi…Hiç şüpheniz
olmasın. e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au