Aslında her işletmeci için söylenen ama herkes için çok önemli olan ve bizzat birinci ağızdan dinlediğim bir tavsiyeye sizlilerle paylaşmak istiyorum.
Tavsiye ve tecrübe sahibi, maalesef hala aydınlatılamayan, belki de faili belli ama meçhul gibi gösterilen karanlık bir el tarafından öldürülen Üzeyir Garih’e ait.
Garih, Orta Asya Cumhuriyetlerine, yaptığı bir ziyareti sırasında, kendi ağzından dinlemiştim. Aslında dile getirdiği bu önemli tavsiyeyi bir kitabında da yazmıştı Garih.
Ünlü iş adamı ve Alarko Holding’in sahibi Üzeyir Garih’in, iş dünyasına yönelik lastik ve cam top konusundaki öğüdü şöyle;
“Hayat, havaya attığımız beş topla oynanan bir oyundur. Bu toplardan sadece bir tanesi lastiktir, diğer toplar ise camdandır. Bu beş top; ‘sağlığımız, ailemiz, dostlarımız, benliğimizi ve işimiz’ temsil eder. Bu beş top içinde bir tek işimiz yani sektörümüz lastik toptur. Onu düşürürsek zıplatabiliriz.
Ancak diğer dört top camdan yapıldığından, düşerse kırılırlar, dağılır ve yerlerine konulamazlar.
Bunu fark etmeli ve hayatımızı bu dengeye göre kurmalıyız. Oysa hepimiz o lastik topu tutabilme uğruna, diğerlerini kırıp dökeriz. Dostlarınızı çantada keklik sanmayın. Sıkıca sarılın onlara, tıpkı hayata sarıldığınız gibi.
Çünkü onlarsız hayat anlamsızdır.
Hayatı çok hızlı koşmayın.
Nereden geldiğinizi ve nereye gittiğinizi unutmayın.
Hayatın bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması gereken güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
Evet, gerçekten Garih sanki günümüz Avustralya’sındaki toplumumuz için bu tavsiyelerde bulunmuş gibi…
Akıllı olan insanlar, malını canına, ama şükür etmeyi bilmeyen, her şeyi dünyadan ibaret sananlar da sadece canını malına değil, tüm değerlerini ve sahip olduğu varlığını kurban ediyor.
Sonuçta sağlığımız, ailemiz, dostlarımız, benliğimiz ve işimiz’ zincirleme kaza gibi birbirini tetikleyerek, birbirine taslayarak kötü sonuçlar doğruyor.
BALIKÇI’NIN İBRETLİK HİKÂYESİ…
Yazımı, Garih’in hayat tecrübesiyle anlattığı ‘beş toplu’ hayat ile iş arasında kurulu anlamlı bir başka öyküyle bitirmek istiyorum.
Zengin bir iş adamı, iş seyahati sırasında Meksika’nın küçük bir kıyı kasabasına uğramış.
Limanda gezerken, bakmış ağzına kadar balık dolu bir tekne ve içinde keyifli bir balıkçı:
Merhaba balıkçı, bu balıkları ne kadar zamanda tuttun?
Bir iki saatimi aldı, demiş balıkçı.
Eee, niye biraz daha kalıp daha fazla tutmadın, diye sormuş.
Bu kadarı bize yetiyor da ondan, diye omuz silkmiş balıkçı.
Balıkçının bu kanaatkârlığına şaşırmış işadamı.
Kalan zamanını nasıl geçiriyorsun peki, diye üstelemiş.
Balıkçı, özetlemiş bir gününü: Sabahları açılır, biraz balık tutarım. Sonra çocuklarımla oynarım.
Öğleyin eşimle biraz dertleşirim. Akşamları amigolarla beraber gitar çalıp, geç vakte kadar eğleniriz.
Oldukça meşgul sayılırım dostum.
İşadamı:
Bak demiş, ben sana yardımcı olabilirim.
Bu işe daha çok zaman ayırmalısın, daha büyük bir tekne bulup daha çok balık tutmalısın, oradan elde edeceğin gelirle daha büyük tekneler alırsın, doğrudan işletme tesislerine satarsın, hatta zamanla kendi balık fabrikanı bile kurabilirsin. Kısa zamanda balıkçılık sektöründe bir numara olursun.
Balıkçı merakla:
Bunları yapmak kaç sene alır dostum, demiş.
On beş yirmi yılda halledersin, ama sonrası daha parlak; zamanı gelince şirketini hisselerini iyi paraya satarsın, kısa zamanda zengin olup milyonlar kazanırsın.
Milyonlar ha… diye tekrarlamış balıkçı, eee…
Sonra?
Sonra emekli olursun, küçük bir balıkçı kasabasına yerleşirsin, istersen zevk için balık tutarsın, çocuklarınla oynar, eşine güzel vakit ayırırsın, akşamları da arkadaşlarınla gece yarısına (kadar) vakit geçirirsin.
Nasıl mükemmel değil mi?
Balıkçı; O zaman yazık değil mi yirmi yıla? demiş.
Bir an olsun durup düşünsenize; bütün bu telaş ne için?
Arada denize açılıp, çocuklarınıza zaman ayırıp, dostlarınızla gitar çalıp, eğlenemedikten sonra, onca koşturmanın ne anlamı var?
Hırsla örülü onca yılın vaat ettiği final, yanı başımızda duran mutluluksa, bu yarışa ne gerek var?
Ben zaten dediklerini şu anda yapıyorum ve yaşıyorum.
Gelecek adına ‘çalışmamak ya da yatırım yapmamak değildir’ dediğim.
Ancak, elimizdekilerle yetinmesini de bilip, içinde bulunduğumuz ya da görmezden geldiğimiz mutluluğu göz ardı etmemektir.
Küçük mutlulukların, büyük mutlulukların da habercisi olduğunu unutmamaktır.
Hırs derken, daha fazlası derken bugünü ertelemeyelim, sırf maddiyat için elimizdekinden de olmayalım.
Ailemizin mutluluğunu 20 yıl sonrasına ertelemeyelim.
Kıssadan hepimize düşün hisse…
e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au