ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU
Bu Cumartesi,
Avustralya’daki Türkiye seçmeni, ‘ilk olarak’ sandığa gidip oy
kullanacak.
Yurt dışında yaşayan
seçmenler için 60 ülke ve 123 temsilcilikte sandık kuruluyor. Yurtdışında oy
kullanma dört yıl önce, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başlamıştı.
Yurt içinde
56 milyon 342 bin 263, yurtdışında ise 3 milyon 49 bin 65 olmak üzere toplam 59
milyon 391 bin 328 kayıtlı seçmen var.
Geçen sene referandumdaki
seçim sonuçlarına göre, Avustralya’daki sandıklarda kayıtlı 44 bin 463
seçmenin, 14 bin 411’i oy kullanmıştı. Sandığa gitme oranı yüzde 32,41 olarak
gerçekleşmişti.
16 Nisan’daki oylamada, yüzde 58’si Hayır, yüzde 42’si ise Evet
yönünde irade yansıtmıştı sandığa.
3 milyon 49 bin 65
gurbetçi oyu, adayların iştahını kabartıyor, başını döndürüyor haliyle.
Çünkü
24 Haziran erken-baskın genel seçimin sonuçları için, önemli bir kitle.
Ayrıca, hem başkanlık hem
de milletvekili olmak üzere iki hayati konuda karar verilecek.
Ülke kaderinde
önemli bir yol ayrımı…
Zira ülke, ya bu baskın seçimle baskıcı ve ‘tek adam’
rejimine hepten teslim olacak; ya da yeniden çoğulcu bir demokrasinin ve
parlamenter sisteme, fabrika ayarlarına dönecek.
Ne yazık ki, ülkemizde
şimdiye kadar demokrasinin ayarı, demokrasi ruhundan uzak siyasetçiler
sayesinde hep dişlisi kırık aparat gibi hep gıcırdayarak, günümüze kadar geldi.
Onun için, muasır
medeniyet denilen seviye, bir türlü yakalanamadı, ikircikli siyasetçiler
yüzünden.
Gücü eline geçiren,
bildik şark sopasına sarıldı. Bütün hıncıyla vatandaşın kafasına balyozu
indirdi.
Emsalsiz yolsuzluklarla yandaşlarını semirtti. Bila perva ve hiç
sıkılmadan, meydanlarda dürüstlük ve demokrasi nutukları atılıyor ve atmaya
devam ediyorlar. Bu şark kurnazlığıyla özgürlük türküleri söylenemez.
Siyasette etik açısından
bu kadar derbeder bir dönem daha yaşanmamıştır.
Bilmeliyiz ki, hürriyet
sınırlarımız, muhataplarımızın hukukunun başladığı noktada biter.
Ötekinin
sınırını vardığımızda bu modern ve insani bariyeri görmeliyiz.
Biliyor musunuz?
Geçen
yıl dolar milyarderlerinin yüzde 12’si, renk değiştiren ve tek adama doğru
evrilen Türkiye’den başka güvenli iklimlere yöneldi.
Türkiye’nin dış borcunun
453 milyarı geçtiğinin farkında mısınız? Para en çok bizden kaçıyor, sonra bizi
Venezüella izliyor.
Kimlere benziyor, hangi
yolu tutturduk?
Artık buradan bir
neticeye varın. Hep bir alt lig…
Türkiye son 7 yılda
betona 551 milyar dolar gömdü, vatandaş ise açlıkla imtihan oluyor.
Sadece yüzde 1
zenginleşti, onlar da siyasilere yakınlık kurabilenler…
Bu kadim şark zihniyeti,
her hakkı kendinden menkul bilmekte, ötekine hayat hakkı tanımamaktadır.
HDP’nin cumhurbaşkanı
adayı Selahattin Demirtaş, cezaevinden twit atarak, kampanyasını yürütüyor.
İktidar ise 20 televizyonla… İşte Siyasal İslam’ın adalet anlayışı!
Seçmen, 24 Haziran’da
neyin hesabını soracak?
Kimlerin serveti 10 yılda
kırk kat arttı?
Peki, neyi oylayacağız?
Neyi hangi kanaldan nasıl öğrenip de oylayacağız.
Bilgi kanalları tıkalı,
propaganda tek yönlü…
OHAL zifiri karanlığında
evlere şenlik bir seçim…
Öyleyse oy pusulasına mührü basmadan, şu sorulara
beraberce kafa yoralım:
Adil yönetici,
vatandaşları arasında ayrım yapar mı?
Binlerce insanı, hukuksuz
bir şekilde işsizliğe ve açlığa mahkûm eder mi?
Binlerce kadını, yüzlerce
bebeğiyle demir parmaklıkların arkasına atar mı?
Ülkeyi ve halkını karpuz gibi
önce ikiye ayırır, sonra da kamplaştırır mı?
Yandaşlarına her türlü
ayrıcalıkları sunar mı? Devleti keyfince yönetir mi?
Ülke siyasetine nifak
sokar mı?
Siyasetçisine sokak ağızıyla konuşur mu?
Meclisini, devlet yapısını
ve bürokratik mekanizmasını işlemez hale getirir mi?
Hukuk sistemini şahsi
menfaati için çaresiz hale getirir ve siyasallaştırır mı?
Adalet sistemini
katleder mi?
Ülkesini dış politikada istikrarsızlaştırır mı?
Düşman saydıklarına zulüm
eder mi?
Devletin en âli makamını tartışmalı hale getirir mi?
Kısacası,
memleketin toplumsal barışını bozar mı?
Hayır, değil bir ülkenin
Cumhurbaşkanı, hiçbir akıllı yöneticisi tüm bunları yapmaz, yapamaz, yapmamalı…
NAMRUT’UN ATEŞİNE SU TAŞIYAN KARINCA MİSALİ!
Yazımı, Nemrut ile
İbrahim Peygamberin dönemindeki karınca ve kartal arasındaki diyalogla
bitireyim:
Kral Nemrut, İbrahim
Peygamber’in ateşte yakılması emrini verdikten sonra meydan yere odunlardan
büyük bir yığın yapılmış.
Odunları tutuşturmuşlar, sonra alevler o kadar
yükselmiş ki, bulutların tutuşacağını sanmış çocuklar.
Korkmuş kaçmış bütün
hayvanlar.
İbrahim Peygamber’i
mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış askerler.
Atacaklarmış ki,
Nemrut’un ne güçlü bir kral olduğunu anlasın, görsün; bir daha ona karşı
gelmesin İbrahim Peygamber.
Bu sırada bir karınca
ağzında küçücük bir damla su ile koşa koşa gider.
Hem de boyu göklere varan
cehennemi ateşe doğru.
Gökte uçan ve gagasında
ateşe atmak üzere bir dal parçası taşıyan bir kartal onun bu telaşını görüp
hemen yanına yanaşıp sormuş: “Bu acelen niye? Nereye böyle?”
Ağzında bir damla su
taşıyan karınca o bir damlayı ellerinin arasına alıp, “Duymadın mı” demiş.
“Nemrut, İbrahim
Peygamber’i ateşte yakacakmış. İşte ateşin olduğu yere su götürüyorum.”
Bu sözleri duyan kartal,
kendini tutamayarak uluorta kahkahalarla gülmeye başlamış.
“Sen şu ateşe dönüp
yüzünü hiç bakmadın mı?” diye sormuş.
“Ne kadar büyük.”
“Senin bir damla suyun
ona ne yapabilir ki?”
Su taşıyan karınca,
‘olsun’ demiş. ‘Hiç olmazsa safımız belli olur.’
Son söz: ‘Devlet iki
şekilde sarsılır:
1-Suçlu cezasız
kaldığında… 2-Suçsuza ceza verildiğinde…
Suçluların cezasız
kalmaması, suçsuza hukuksuz bir şekilde ceza verilmemesi için, ‘mağdur ve
mazlumdan’ yana, safını belli ederek mührü pusulaya basıver.
e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au