Bülent Eczacıbaşı: Demokratik
reformlar yapan, bir Müslüman toplumda demokrasinin gelişebileceğini, AB’ye
katılım sürecinin başlatılabileceğini kanıtlayan, bir yandan da hızlı büyümeye
devam eden Türkiye, bütün dünyaya son derece ilginç bir hikâye sundu. Şimdi
hikâyesiz kaldık.
Eczacıbaşı Holding ve
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın Yönetim Kurulu, İstanbul Modern Sanat Vakfı’nın
da Mütevelli Heyeti Başkanı Bülent Eczacıbaşı, deneyim ve birikimlerini bir
kitapta topladı. Hürriyet’ten Çınar
Oskay‘a ‘Işim Gücüm Budur Benim’ kitabıyla
ilgili bir söyleşi veren Eczacıbaşı, “Türkiye hikâyesini kaybetti” dedi.Eczacıbaşı, “Pazarlamacılar
bir ürünün, onu benzerlerinden ayıran bir hikâyesi olsun ister.” diyerek
özetle şunları söyledi:
“Bir zamanlar Türkiye’nin hikâyesi ‘Hür dünyanın Doğu’daki
bekçisi, NATO’nun Doğu’daki kalesi olmak’tı. Özal’lı yıllarda ‘Küreselleşmenin
parçası, dinamik, liberal Türkiye’… Üçüncü hikâye AK Parti’nin iktidara
gelmesiyle ortaya çıktı. Demokratik reformlar yapan, bir Müslüman toplumda demokrasinin
gelişebileceğini, AB’ye katılım sürecinin başlatılabileceğini kanıtlayan, bir
yandan da hızlı büyümeye devam eden Türkiye, bütün dünyaya son derece ilginç
bir hikâye sundu. Şimdi hikâyesiz kaldık derken bunun kesintiye uğradığını
anlatmaya çalışıyorum. 2007-2008 krizinden sonra AB’nin Türkiye’ye karşı
soğuyan tutumu, bölgemizdeki savaşlar, bir ara kabaran terör dalgası, iktidar
partisinin kapatılması için açılan dava, korkunç bir darbe teşebbüsü,
Ergenekon, Balyoz davaları gibi gelişmeler, Türkiye’nin hikâyesini aşındırdı.
Artık dünyaya yeni bir hikâye anlatmamız gerekiyor.
ÖNCE HUKUK VE EĞİTİM…
Bu hikâye gerçekçi olmak ve Türkiye’nin güçlü yönleri üzerine
kurulmak zorunda. Geçmişle övünen değil, ileriye bakan bir hikâyeye ihtiyacımız
var. Dünyaya “Bize güvenin” diyebilmek için sağlam bir hukuk sistemi,
“Geleceğimize güvenin” diyebilmek için ise sağlam bir eğitim sistemi lazım.
‘ÇOK SAYIDA İNSAN
GELECEĞİNİ DIŞARIDA ARIYOR’
Çok sayıda insanın geleceğini dışarıda aradığını görüyorum,
evet. Onları geri çekmemiz lazım. Üç-dört hedefe indirgenmiş, net, yeni bir
hikâyeyle ortaya çıkmamız lazım.Geçmişte bu ülke ortak hedefi paylaşarak çok
önemli başarılar elde etti. Herkes daha iyi yaşam koşulları, çocukları için
parlak bir gelecek istiyor. Özlemleri ortak. Bu ortak yönleri öne çıkaran
hedefler ülkeyi birleştirebilir. Başka çaremiz yok.Çok sayıda insanın
geleceğini dışarıda aradığını görüyorum. Onları geri çekmemiz lazım. Üç-dört
hedefe indirgenmiş, net, yeni bir hikâyeyle ortaya çıkmamız lazım.
‘BU SENE DÖVİZ VE YÜKSEK
ENFLASYON ETKİLERİNİ YAŞAYACAĞIZ’
Makro göstergelerde bir kötüleşme oldu, bu sene yüksek enflasyon
yaşayacağız. Zaten enflasyonu yeteri kadar indiremediğimizi düşünürken şimdi
yükseliyor. Döviz kurunda bir sıçrama oldu, onun etkilerini yaşayacağız.
Dengeler yerine oturuncaya kadar bir rahatsızlık hissedeceğiz ama ben hem
sanayi hem de bankacılık kesiminin bu durumla baş edecek güçte olduğunu
düşünüyorum. Çok daha kötü koşullarla baş ettik geçmişte, tecrübemiz var.
Avrupa’nın iyi bir konjonktürde olması çok yardımcı bize. Böyle böyle bu dönemi
atlatacağız.Gelir dağılımındaki adaletsizliğe dikkat çekiyorsunuz kitapta.
Thomas Piketty’ye atıfta bulunuyorsunuz. Birkaç yıl önce Ali Koç da “Eşitsizliğin
ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir” demişti. Bugün
dünyada daha güçlü bir sol olsaydı, sağ popülizme, fanatizme kayışın önü
tutulabilir miydi?
Solun geleneksel reçetelerinin işe yaramadığını dünya gördü.
Başka sentezlere ihtiyaç var. Kapitalizmi nasıl herkesin yararına çalıştırırız?
Zenginlik yaratmakta daha başarılı olmuş bir sistem yok. Ama bu sistem sağlıklı
çalışmıyor. Hastalığın tedavisi gerekiyor.Artık ülkemizde de küresel ekonomide oyuncu olmaya yönelen bir
girişimci kitlesi var. Bunların demokrasiye sahip çıkmadığı kanısı nereden
kaynaklanıyor, onu çözemiyorum. Darbeler oldu, demokrasiye müdahaleler yaşandı.
Silahlı güce hangi kurumlar güçlü şekilde karşı çıktı, çıkabildi de girişimciler
karşı çıkmamakla suçlanıyor, buna biraz daha yakından bakmak lazım.
Girişimcilerin önde gelen temsilcisi TÜSİAD’a bakarsak, her zaman demokrasiden
yana tavır almış, birçok kurumdan fazla. Tersine hiçbir zaman rastlamadım.
‘KÜLTÜR VE SANATA
SORUMLULUK GELİŞTİ’
Kültür-sanata ve sosyal sorumluluğa ilgi gelişti. Sanayimizin
kurucu kuşağı kendi deyişleriyle ‘memleket meseleleriyle’ yaşayan, ülkenin her
sorununu kendi sorunları olarak gören, şirketleri kadar kurdukları vakıflarla
da uğraşan insanlardı. Zaman içinde sosyal sorumluluk diye bir kavramla
tanıştık, sosyal sorumluluk kurumlaştı. Şimdi kuruluşlar arasında bu alanda bir
yarışa girişildiğini görüyoruz. Kültür-sanat bunun sadece bir yönü. Bu alana
ilginin artması da son derece sevindirici bir gelişme. Çünkü bu alanda hem özel
kesimin hem de kamunun desteğine ihtiyaç var. Dünyanın her yerinde olduğu gibi…
Bu destek ülkemizde giderek artan oranda veriliyor. Tabii biz her zaman
yetersiz bulacağız, o da başka…”