Kaçırma olaylarının kabul edilemez olduğunu kaydeden Avrupa Parlamentosu’nun Alman milletvekillerinden Helmut Scholz, ‘Bu yaşanan gelişmeler, Avrupa Birliği ile Moldova arasında yapılan işbirliği anlaşmasının ve ruhunun açıkça ihlalidir” dedi.
Dünyanın değişik bölgelerinden yasadışı yollarla kaçırılarak Türkiye’ye götürülen vatandaşların sorunu, Avrupa Parlamentosu’nun Alman milletvekillerinden Helmut Scholz sert tepki gösterdi. Vocal Europa’da bir makale kaleme alan Schulz, uluslararası sözleşmelere imza atmış ülkelerin, topraklarında yaşanan kanun dışı insan kaçırma eylemlerine sessiz kalmasının tehlikesine işaret etti.osova ile başlayan ardından Moldova, Gürcistan ve Ukrayna ile devam eden kaçırmalara işaret eden Schulz, “Belki de bu sıralama doğru değil, tam tersi ama ne önemi var. Ama son aylarda her yerde birbirine benzeyen inanılmaz gerçekler ve artan bir korkutuculuk var” dedi.Uzun yıllardır bu ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarının ya da farklı gerekçelerle iltica başvurusunda bulunan isimlerin baskıya maruz kaldığı, kötü davranışlarla karşılaştığı ve sonunda da Vahşi Batı tarzı uygulamalarla yaşadıkları ülkelerden sınırdışı edildiğine işaret etti.
ULUSLARARASI İMZALARINI UNUTTULAR
Asıl dikkatleri çekmesi gereken konunun Kosova, Moldova, Gürcistan ve Ukrayna’nın Avrupa Parlamentosu’nun ve diğer anlaşmalarla belirlenen demokratik şartlarına uyduğunu iddia etmeleri olduğunu kaydeden Schulz özetle şunları yazdı: “29 Mart 2018’de Avrupa Birliği üyesi ülkeler ve doğu komşuları, kendi dönüşümleri ve AB’ye yaklaşımları konusunda temel alınacak bazı konular üzerinde anlaşmaya vardılar. Atılan imzalarla insan ve sosyal hakların üzerinde pazarlık yapılamayacak konular olduğunu, demokratik toplumların garantisi olduğunu beyan ettiler. Bu nedenle son dönemde yapılan bu operasyonlar büyük bir soru işareti doğurdu. Neden bu ülkelerde yaşayan Türkler, hatta Moldova örneğinde bu ülkenin vatandaşı olanlar bir anda düşmana dönüştü, istenmeyen yabancı oldu? Nasıl oldu da, bir anda 7 kişi Moldova’da ‘istenmeyen kişi’ ilan ediliverdi?“
20 YILDIR MOLDOVA’DAYDI
6 Eylül’de bazıları 20 yıldır Moldova’da yaşayan, Orizont Okulları’nda görevli 7 kişi, Türk istihbaratı ve Moldova polisinin işbirliğiyle yasadışı şekilde sınırdışı edilmişti. Moldova’dan siyasi sığınma başvurusunda bulunan isimlerin kaçırılması ülke genelinde büyük tepki çekmişti.
HUKUKUN AÇIKÇA İHLALİ
Kaçırma olayının kabul edilemez olduğunu kaydeden Schulz, “Bu yaşanan gelişmeler, Avrupa Birliği ile Moldova arasında yapılan işbirliği anlaşmasının ve ruhunun açıkça ihlalidir. Bu ülkede polis ve istihbarat mensuplarının davranışları, AB ile Moldova arasında karşılıklık güven, saygı ve uluslararası hukuk kurallarında belirlenen anlaşmaların tersinedir. Moldava’nın bu Türk vatandaşlarını sınırdışı etmesi, Avrupa Birliği ile imzaladığı İşbirliği Anlaşması’nı ve yükümlülüklerini yerine getiremediğinin göstergesidir. Bu kaçırma işlemi, uluslararası hukukun açıkça ihlalidir” diye yazdı.
TÜRKİYE YARDIMLA SUSTURUYOR İDDİASI
Helmut Scholz, Moldova Hükümeti’nin yaşanan hukuksuzluk karşısında sesini çıkarmamasının altında, Ankara’nın yardım paketi adı altında Moldova’da yürüttüğü bazı çalışmaların olduğunu savundu. Ankara’nın Kişinev’de Başkanlık Sarayı’nın inşaatına katkıda bulunduğunu, bazı otoyolların inşasında Türk firmaların görev aldığını söyledi. Türkiye’nin TİKA adıyla özellikle Gagavuz bölgesinde ‘yardım’ faaliyetleri yürüttüğü, ülke genelinde etkisi olduğunu kaydetti.
VERDİĞİ SÖZLERİ İHLAL ETTİ
Kişinev hükümetinin, iltica başvurusunda bulunan insanları sınırdışı ederek, daha önce imza koyduğu birçok uluslararası anlaşmayı çiğnediğine işaret edilen yazıda şu noktalara dikkat çekildi: “Sadece Birleşmiş Milletler Cenevre Konvansiyonu değil, Moldova Anayasası, temel insan hakları, insan hakları konusundaki Avrupa Konvansiyonları ve Moldova’nın Avrupa Konseyi’ne verdiği tüm sözler de ihlal edilmiş oldu. Daha da kötüsü, Moldova hükümetiyle Erdoğan arasındaki bu işbirliği ve güç inşaası, dünyanın dört bir yanındaki Türk muhalifleri için açık bir tehdit ve sindirme işaretidir. Moldova hükümeti, kendisinden siyasi sığınma isteyenleri sınırdışı ederek, kırmızı çizgileri aşmıştır. Uluslararası hukukla belirlenmiş bir insan hakkı olan iltica hakkı çiğnenemez. Özellikle de politik ve ekonomik çıkarkar için, hele hele bu insanların gönderildikleri ülkede binlerce başka aktivist, gazeteci, insan hakları savunucusu, öğretmen hapisteyken ve işkenceye uğrama ihtimali varken… Bu Kişinev’de yaşanan kabul edilemez bir skandaldır, benzer şekilde Kosova’da veya Ukrayna’da yaşananlar da kabul edilemez. Bu nedenle ülkelerin içindeki iltica ve göçmenlik konularında yaşanacak gelişmeler konusunda her zamankinden daha dikkatli olmamız gerekir’’ dedi.