Geçtiğimiz
haftalarda Fransa’da kanserden hayatını kaybeden öğretmen Yasin Karaman’ın eşi,
merhumu anlattı.
Gine, Senegal
ve Mali’de öğretmenlik yapan, okulu AKP’nin hırsızlık için kurdurduğu Maarif
Vakfı’na devredildikten sonra Fransa’ya giden Yasin Karaman burada tedavi
gördüğü kanser hastalığını yenemeyerek vefat etmişti.
Vefatı sonrası eşi Büşra hanımın merhumu anlattığı yazı, İsmet Macit’in sosyal
medya hesabında yayınlandı.
İşte Facebook’taki o yazı…
TEŞEKKÜR NİYETİNE…
Yasin, 2012’nin sonlarına doğru Gine /Conakry ‘ye hicret etmiş. Aslında henüz
çocukken başlamış gurbeti.
Eğitim hayatı ortaokul’dan itibaren genelde anne-baba’dan ayrı geçmiş; fakat
yaşadığı gurbetlere rağmen anne, baba ve ailesini hiç ihmal etmemiş. Tam bir
vefa insanıydı…
Yaşadığı bütün güzellikleri ailesiyle paylaşırdı her zaman. Sadece ailesine
karşı değil; öğrencilerine, velilerine, arkadaşlarına, herkese karşı vefalıydı.
Benim için iyi bir eş olmanın ötesinde tam bir hayat rehberiydi. Gıpta ettiğim
bir imanı vardı. “Onca günahıma rağmen Allah(cc) beni bu dairede tutuyor,
Rabbim’in bana merhamet edeceğine inanıyorum” derdi hep.
Ve belki de onun vefasına ve Allah’a olan hüsn-ü zannına karşılık o kadar güzel
bir gecede verdi ki son nefesini Yasin. Mevlid Kandili vesilesiyle bir araya
gelen insanlar, dünyanın dört bir yanından dualar gönderdi Yasin’e.
Ekim 2016’da Senegal’e hicret ettik. Haramilerin okulumuza el koymasıyla burada
ancak 3 ay kalabildik. Sınır ülke Mali’ye karayoluyla geçtik. Burada eşime
kanser teşhisi konuldu ve Fransa’ya iltica etme kararı aldık.
Tedaviye hemen başlandı. Paris’te yedi ay misafirhanede kaldıktan sonra, ensar
abi ve ablaların bizim için en ince ayrıntısına kadar düşünüp döşedikleri küçük
bir eve geçtik. Burada Yasin hem tedavisine devam ediyor hem de bir çiftlikten
aldığı doğal ürünleri arkadaşlara satıyordu. Borçlarını kuruşuna kadar yazardı.
Hakkından fazlasını hiç almadı. Çok dürüst biriydi. Dünya için hiç eğilmedi.
Dosdoğru yaşadı ve kısacık ömrünü Allah (cc) yolunda tüketip yürüdü ebedi
istirahatgâhına…
Tedavi sürecinde gerek Paris’te, gerek son aylarını geçirdiği Marsilya’daki
abi, abla ve arkadaşlar hiç yalnız bırakmadılar.
Özellikle son günlerini geçirdiği zamanlarda, Marsilya’daki arkadaşlar o kadar
güzel organize olmuşlardı ki. Ev bulmanın büyük uğraşlar gerektirdiği Fransa’da
bizim için ev tutan, evin eksiklerini fark ettirmeden tespit edip alışveriş
yapıp gelen, yoğurt mayalayan, çamaşırlarımızı götürüp kendi evinde kurutup
getiren, Muhsin’ime bakan ve daha niceleri… Hangi birini yazayım ki…
Yasin’in anne ve abisi Türkiye’den gelip bu sıcacık ortamı görünce çok ama çok
sevindiler. Yasin’in abisi bu gördükleri karşısında duygulanıyor: “Ben
biliyordum, Yasin anlatıyordu ama bu kadarını tahmin etmemiştim. Siz
burada aile gibi olmuşsunuz , birbirinize ne kadar güzel sahip çıkıyorsunuz. Bu
yaptıklarınızı ancak Efendimiz (sav)’i örnek alan birileri yapabilir.”
diyordu.
Yasin ile ilgilenen gayr-ı müslim hemşirelerin yüzlerinde hiç eksik olmayan
gülümsemelerini, hastalıktan kaynaklanan bazı durumlardan ötürü hastayı asla
mahcup etmeyen anlayışlarını hiç unutmayacağım.
Sadece onlar mı; ateist Fransızca öğretmenim bana bir zarf içerisinde biraz
para göndermiş. O kadar hassas, o kadar düşünceliler ki rahatsız ederim
düşüncesiyle ziyarete gelip gelmemekte tereddüt ettiğini söylemiş. Hep
arkadaşlara sorup soruşturmuş bizi. Bu güzel insanlar ile tanışınca Alvarlı Efe
Hz.lerinin ‘Allah bizi insan eyleye’ duasının manâsını anladım.
Ve Yasin’imin bana emaneti Beyaz Ana…
Hayatında okul yüzü görmemiş, yetmiş yaşında üzerindeki bu mütevekkil kadın o
kadar olgun ve Rabbinin emrine o kadar teslim haldeydi ki anlatamam.
Üç yıldır sarılamadığı oğlunu yatakta hastalıktan erimiş halde gördüğü zaman
bile metanetli idi. Hepimize teslimiyet ve tevekkül dersi verdi bu süreçte.
Yasin, annesine 2012 yılında yurtdışına çıkmak istediğini söyleyince, annesi
oğluna “Eğer gideceğin yol kötü bir yolsa, insanlara zarar vereceksen
gitme, hakkımı helal etmem, ama eğer gideceğin yol güzel bir yolsa, insanlara
iyilikleri güzellikleri öğreteceksen git, o yolda da öl” demiş. Öyle
akıllı idi ki buraya geldiklerinden beri ziyarete gelen arkadaşlara bakıyor
“Acaba bunların hangi biri bir insan öldürmüş olabilir” diyor, bu
insanlara bu zulmü yapanları Allah’a havale ediyordu.
Ve son olarak bu yazıyı yazdığım gece kendilerinden haberdar olduğum, Yasin’in
ardından Amerika’daki ablama başsağlığına giden, bir de yemek yapıp götüren
gönlü zengin, güzel insanlar. Nasıl bir ahlâk bu, ne kadar güzel bir şey.
Binlerce kilometre öteden zor durumda olduğunu düşündüğü birisinin acısını
paylaşmak, ne yapabilirim diye sancı çekmek, bana ulaşamadığı için ablama yemek
götürüp onu ferahlatmak ve ablamın da beni mutlu etmesine vesile olmak…
İçimin yandığı şu günlerde nasıl su serptiniz yüreğime…
Bu bir örnek sadece, hiç şüphem yok dünyanın dört bir yanından arkadaşlar ne
yapabilirim diye fikir sancısı içerisindeler.
Ben de kaderime teslim oluyor, hayatı, hicretimiz, Yasin’in hastalığı ve cenaze
merasimine kadar bizi yalnız bırakmayan dostlarımıza ve ahirete giden yolda
Kur’an ve sünnet çizgisinde bizlere usul ve edep öğreten Hocamıza teşekkür
ediyorum.