Günümüzde de ehli haset, zulümde sınır tanımayarak, Hocaefendi’nin kitaplarını yakıyor, yaktırıyor ve yırttırıyor. Çöplere ve kirli mekânlara attırıyor. İçindeki ayet ve hadislere bakmaksızın…Peygamber Efendimiz’in ve onun ashabının hayatının anlatıldığı kitapları ayrıt etmeksizin.
Kitaplarda geçer. Molla Kasım diye biri, Yunus Emre’nin vefatından sonra
şiir kitabını okurken o dine aykırı, bu dine aykırı deyip sahifeleri yırtıp,
yırtıp suya atmış. Derken Yunus’un “Derviş Yunus eğri böğrü söyleme, Seni
sığaya çeken bir Molla Kasım gelir” beytini görünce hata yaptığını anlayıp
tövbe etmiş.
İmam Gazzali ile ilgili küçük bir araştırma yaptım. Onun kitapları uydurma
hadislerle doludur diyen Kadı (gıybet olmaması için ismini yazmıyorum) ve başka
âlimler, onun eserlerini 30 küsur yıl boyunca Kuzey Afrika’da yasaklarlar,
hatta kitaplarının yakılması için de fetva verirler. Ta ki o âlimlerden biri
rüyasında İmam Gazzali’nin elindeki kitaplarını Peygamber Efendimize
göstererek, “Ya Rasulullah bu kişi kitaplarımın uydurma hadislerle dolu
olduğunu söylüyor” ve İhyayi Ulumud Din adlı eserini Efendimize gösteriyor.
Peygamberimiz uydurma hadis yok deyince yanında duran Hz. Ömer “Ya Rasulullah
bu âlim Gazzali’ye iftira etmiş.Seksen sopa cezası var ”deyip iftira atan âlimi
kırbaçlamaya başlıyor. Sekizincisini atınca âlim uyanıyor ve sırtında oluşan
sekiz kamçının izlerini görüyor. Tövbe edip bir daha Gazzali hakkında yanlış
ifade kullanmıyor, hatta kitaplarının okunmasını teşvik ediyor. Araştırmamda
onlarca âlimin Gazzali hakkında ifadelerini görünce, şaştım kaldım. Bir âlim
onun hakkında “Şeytanın vesveselerine kapıldı” diyor. Ona iftira atan âlimlerin
isimlerini bugün Gazzali hakkında uzman olmayan hiç bir ilahiyat profesörü dahi
bilmez. Fakat Gazzali Doğu ve Batıda en çok bilinen İslam âlimi ve eserleri de
her âlimin ve hocaların kitaplığının baş tacı.
Mevlana’ya hem de yakınları zındık dediler. Hâlbuki onun tarihçeyi hayatını
yazan Aflakiye göre Mevlana on sekiz bin kişinin hidayetine vesile olmuş.
Yetiştirdiği müritlerini İslam dünyasının her tarafına göndermiş. Yaklaşık 120
küsur büyük şehirde dergâh açmışlar. Mevlana’nın müritleri onun vefatından
yirmi beş yıl sonra kurulan Osmanlı Devleti’nin manevi harcı oldular. Çünkü
Selçukların yıkılması ile kurulan ve birbirine düşman olan on dört beylik ancak
Mevlana’nın attığı muhabbet tohumlarının yeşermesi ile bir araya geldi.
MERHUM OZAL VE 141,142 163
Bediüzzaman’ın eserleri rahmetlik Turgut Özal’ın 141, 142 ve 163 anayasa
maddelerini kaldırıncaya kadar 50 küsur
yıl boyunca yasaktı. 1500 küsur defa risaleleri basanlar, elle çoğaltanlar ve
okuyanlar mahkemeye çıkarıldı, yargılandı, kimisi ceza aldı. Sadece Halk Parti
zamanında değil, Demokrat Parti ve daha sonraki dönemlerde bu devam etti. Bunları
niçin yazıyorum. Karanlık gibi gözüken güçlerin yaptıkları ve Hizmet’e mal
ettikleri ihtilal olunca tanıdıklarımdan birisi oğluna “Oğlum Hocaefendi’nin
kitaplığımızdaki kitaplarını al götür bir yere göm.” Oğlu da hemen evinin
yanındaki tanıdığı fırıncıya götürerek “Evleri basıp bu kitapların bulunduğu
evlerdeki kadın erkek herkesi tutukluyorlar. Bu kitapları yakar mısınız?” der.
Fırınca da oraya koy sonra yakayım demiş fakat, o gün yakmayı unutmuş. O gece
rüyasında kitapları tam ateşe atacağı anda birisi şiddetle fırıncının
ensesinden tutmuş. Fırıncı dönüp bakınca Hocaefendi’yi görüyor. Hocaefendi
“Allah’tan kork o kitaplarda ayet var, hadis var” demiş. Fırıncı kan ter içinde
uyanıyor, kitapları sabah sahibine geri iade ediyor. O da kitapları alıp dağda
bir yere gömüyor.
Peki, Hocaefendi’ye nerede ise altmış yıldır zulüm yapılıyor.
Neden?
Birincisi: tarihte hemen hemen bütün büyük İslam âlimleri ve
öğrencileri iftiralara uğramışlar, zulüm görmüşler.
İkincisi: Büyük insanların büyük idealleri olur. Onların
büyük ideallerini mevki, makam ve paraya aldanan ne âlimler ne de idareciler
anlayamadıkları gibi, üstelik hep tehlikeli görmüşler ve dolayısıyla zulüm
etmişler.
Üçüncüsü: İstiğna prensibine titizle uydukları için
bağımsız âlim olarak kalmışlardır. İstiğna prensibine uyan her âlimin
dostlarından daha çok düşmanları olmuştur. Çünkü ehli dünya veya idareciler
Bediüzzaman Hazretlerinin sık sık bahsettiği ahiretini dünyaya satan ulemayı
su-i (kötü alimleri) haset ve kıskançlık damarlarından istifade ederek o büyük
alim veya alimleri kötülemek ve halkın gözünde düşürmek için emellerine alet
etmişlerdir.
Dostlar soruyor. Peki ya Hoca Efendi’yi ziyaret edip hakkında yıllarca
güzel şeyler söyleyip, yazıp çizip fakat
şimdi iftira atanlara ne demeli. Bediüzzaman Hazretleri; “Eğer İmam Rabbani
Hindistan’da şu an olsa insan malının yarısını satıp onu görmeğe gider”
buyurur. Kanaatimce imkanları olduğu halde Hizmetin veya devletin parası ile ABD’ye
gidip Hoca Efendi’yi ziyaret eden gazeteciler, siyasiler veya başka
meslek sahipleri Ramiz oğlu Fethullah’ı gördüler, Hocaefendi’yi göremediler ve onun
içinde ondan istifade edemediler. Çünkü ziyaretlerinde ihlas ve samimiyet yoktu
veya çok eksikti.
Evet, her cağda kitapları yakılan âlimler, yaktıran kadılar, anlaşılmayan
Yunuslar ve kalpleri katı Molla Kasımlar oldu, oluyor, bundan sonra da olacak.
Fakat kitapları yakılan ve zulüm gören âlimler gönüllere sultan oldular. Kötü âlimler
ve de dünyalık gayesi olan ve zulüm eden idarecilerin sonlari iyi olmadı ve unutuldu
gitti. Ahiretleri nasıl. Onu da Allah bilir.